卄ɨ ռɛɛɖ ȶօ ȶʊʀռ օʄʄ ȶɦɛ ʟɨɢɦȶֆ ȶօ ɨռʄɨռɨȶʏ卄

133 14 2
                                    

~𝙽𝚎 𝚘̈𝚕𝚖𝚎𝚔 𝚗𝚎𝚏𝚎𝚜𝚜𝚒𝚣 𝚔𝚊𝚕𝚖𝚊𝚔𝚝ェ𝚛; 𝚗𝚎 𝚍𝚎 𝚢𝚊𝚜̧𝚊𝚖𝚊𝚔 𝚗𝚎𝚏𝚎𝚜 𝚊𝚕𝚖𝚊𝚔𝚝ェ𝚛

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

~𝙽𝚎 𝚘̈𝚕𝚖𝚎𝚔 𝚗𝚎𝚏𝚎𝚜𝚜𝚒𝚣 𝚔𝚊𝚕𝚖𝚊𝚔𝚝ェ𝚛; 𝚗𝚎 𝚍𝚎 𝚢𝚊𝚜̧𝚊𝚖𝚊𝚔 𝚗𝚎𝚏𝚎𝚜 𝚊𝚕𝚖𝚊𝚔𝚝ェ𝚛. 𝚈𝚊𝚜̧𝚊𝚖𝚊𝚔;  𝚜𝚎𝚟𝚒𝚕𝚖𝚎𝚢𝚒 𝚑𝚊𝚔 𝚎𝚍𝚎𝚗 𝚋𝚒𝚛𝚒𝚗𝚎 𝚢𝚊𝚜̧𝚊𝚖ェ𝚗ェ 𝚑𝚊𝚛𝚌𝚊𝚖𝚊𝚔𝚝ェ𝚛.

                                                        -𝑂𝑔̆𝑢𝑧 𝐴𝑡𝑎𝑦-


                         ★·.·´¯'·.·★

Pencerenin beyaz pervazı, dışarıda birilerinden saklanmak amacıyla kaçışan yeli odaya iltica ettiriyordu. Saçlarımı artık taramayan rüzgar daha da demeviydi bana. Naçar bir biçimde parmak uçlarım hangi madde ile temas ederse onu hayattan koparıyordu çünkü. Dört gündür beynimi işgal etmiş sesler ve bulunduğum her eylem, payidarca dolaşıyordu dimağımda. Okula gitmeyi ve insanlarla iletişime geçmeyi reddetmiştim. Bay Aizawa'nın odama getirdiği hiçbir yemeğe dokunmaz onun okula gittiği zamanları fırsat bilerek kendi yemeğimi mutfakta hazırlardım. Bu süreç içinde babamın sözleri geliyordu aklıma, belki de bu yüzden dış dünya ile bağımı koparmıştı.

İnsanlar, onlar bazen isterler iyiliğimizi. Lakin öyle anlar gelir ki nefsimize yediremediğimiz bu kararlar bize köle muamelesi yapıyormuşçasına yer edinir dimağımıza.

Güneşin tenime her temas edişinde yastığıma sarılan şeffaf sıvı, kalbime bıçak saplayan olguydu aslında.

Beynim, farklı bir ülke halini almış durumda. İçinde yaşayan her insan kötü ve etrafta yaygara çıkarma peşinde. Birbirlerine üstünlük sağlama amacı güden koloniler ile işgal ediyorlar dimağımı. Güneşin asla görmediği bir ülke olan beynimde, sokakları aydınlatan kanlı ışıklar bulunmakta. Işıklar, ışıkları sonsuzluğa söndürmem gerek.

Birbirine beyhude bir biçimde karışmış, özgürlüğü için layetezelzelce savaş veren tutamlarım yastığa sarılmıştı. Bugün biraz daha ufaklaşan siyah boynuzum, içimde depo edilmiş olan enerjimi sömürmüştü.

Zaman, zaman şelale gibidir. Akan noktasını kaçırırsan o, bir daha asla tekerrür etmeyecektir.

                           ★·.·´¯'·.·★

Güneş yerini Ay'a bırakırken kurcalanan kapı en sonunda açılmıştı. Karanlık odaya sızan ışık, suratımı aydınlatmada imtina ederken ben, doğrulmaya çalışıyordum. Kapının kenarında bekleyerek adımlarını bana doğru yönelten siyah saçlı adamın kirli sakalı onun yüz hatlarını aydınlatmaya çalışan ışığa karşı savunuşa geçmişti. Giydiği gri kazağın elle örüldüğü bariz belliydi. Yılın en soğuk ve tumturak gününe sahip olan bugünde elinde bulunan en iyi alternatifi seçmişti. Parmaklarıyla kavramış olduğu düz kırmızı tabakta, kahverengi adam şeklinde kurabiye bulunuyordu. Suratını belli etmek amacıyla kullanılmış olan beyaz renk onu efsunkar kılmıştı. "Bunlar sana. Eri'den." Dudaklarından dökülen sözcükleri normal bir ton ile sergilerken son cümlesindeki ismi özellikle vurgulamıştı.

Meyus durumda olan harelerim camı andıran bir biçimde ışıldıyordu. Koyu mor halkalar ile daha çok vurgulanan gözlerim olması gerekenden daha da feveran besliyordu kendine. Kısılan ses tellerim ile sergilediğim fısıltı barındıran sözcükleri duymak benim için cebirdi. "Ben, o çocuğu görmek istiyorum." Dört günün ardından ona karşı kurduğum tek cümleydi bu. Beni kırmayı reddetmemiş olan adam munisçe başını bir aşağı bir yukarı salladı. "Ama bunları ye sonra da uyu." Monotonluğunu koruyan bu sözcüklerin ardından ayaklarını açık kahverengi parkelere temas ettirerek odadan uzaklaştı.

Önüme bırakılmış olan kurabiyeyi kavradım. Yavaşça dudaklarıma değdirerek bu güzel tadın keyfini yaşadım.

                               ★·.·´¯'·.·★

İpeksi bulutlarla örülmüş bir sabahta etrafı gözetleyen Güneş, Ay'a karşı hakimiyetini belli etmişti. Sabahları ağlamamak için uğraş veren insanları usulca izlerken aydınlatmaya çalışıyordu etrafı. Kuşlar kanatlarını özgürlüğe dalgalarken neşelenen rüzgar, ardından nakşediyordu etrafa. Dünün ardından ses çıkaran gök, minik damlalarını yer ile temas ettireceğinin haberini veriyordu. Ayakkabılarımız yeri tokatlarken ben, hastaneye, onun yanına gitmeyi tahayyül ediyordum. Lakin içimde el vermeyen duygular ve ihtiraslar egemenken adım atabilecek güç bulamıyordum kendimde. Odanın kapısının önünde beklerken bile beynimde oluşturduğum minik seneryolar ile onun verebileceği cevapların çeşitliliğini hayal ediyordum. Kaygıdan birbirine dolanan parmaklarım, havaya kalkmış tezat renkli kaşlarım ve kalbimden fışkıran nidaların etraftaki hava ile temasa geçmesi içime ürperti yığıyordu.

Etrafta süzülen düşüncelerimi hızlıca toparlardım. Kavramış olduğum kapının metal kulpu ağır ve soğuk geliyordu bana. Yavaşça çevirerek açtığım beyaz yapının yarısından göz ucuyla süzdüm onu. Sağındaki camdan dışarıyı inceleyen çocuğun dikkati bana kaymıştı. Ağzından çıkarttığı katı bir sesle önüne dönen çocuk, bana karşı olan garezini başından belli etmişti. Girmekten vazgeçeceğim zaman beni destekleyen Bay Aizawa'nın naif ellerinin hatırı için bir adım atmıştım içeriye. Kapıyı ardına kadar kapattım ve benden tezat yöne dönen sarışın çocuğa doğru ilerledim. Avcumla kavradığım sandalyeyi oturduğu yatağa doğru çektim. Bir süre sonra etraftaki kıyamet sessizliğini bozdum. Ses tellerimden firar etmesine izin verdiğim kelimeleri mırıldandım.

"Özür dilerim. Ben gerçekten özür dilerim. Bazen kendimi kontrol edemiyorum ve etrafımdaki insanlara zarar veriyorum. İlk defa insanlarla iletişime geçen ben için bu biraz alelade. Lakin incitmemem gereken kalpler var etrafta. Babamın kontrol ettiği bir bedene sahibim. Bu nedenle attığım her adım bana ait değil. Bazen dimağımda payidarca dönüp dolaşan kelimeler oluyor. Onların içinde boğuluyorum. Denizler bile boğulmak için sığken bazen kelimeler çok derin işliyorlar beynime. Ölümün kıyısında beklerken ben, ne uğruna çabaladığımı kestiremiyorum. İstihza ile ışıldayan hareler. Onlara maruz kalmaktan korkuyorum. Dilimden dökülmeyi bekleyen çok söz var lakin ben nereden başlayacağımı bilmiyorum. Kafamda kopan nidalar savaş alanı açmış durumda. Bana üstünlük sağlamaya çalışan bu beyhude girişimleri engellemeye çalışsamda nafile. Sokranmak için aldığım her nefes kalbime bir hançer gibi saplanıyor. İçimi saran gussa ile naçar bir biçimde düşünüyorum annemi. Annem. Onu kaybedeli iki yıl olmasına rağmen ben, onu hatırlayamıyorum. Bana sardığı şefkatli kolları, gösterdiği layetezelzel sevgiyi. Ben hiçbir şeyi eskisi gibi anımsayamıyorum. Benimle savaşırken attığın her yumruk düşüncelerimi ikiye bölüyor. Kafamda oluşan kavramların bir kısmı noktalanıyor bir kısmı ise infaz ettiriliyor. Beynimin derinliklerinde bunlardan başka söylenmeye değer pek bir ifade yer edinemiyor maalesef. Bu nedenle sana karşı çok teesür doluyum."

Yeknesak atmosferin kalıntıları uçarken dudaklarımdan dökülen sözcükler duvarlara çarpıyordu. Bana bakmasa bile onun beni dinlediğini biliyordum. Hisler. Hislerimi kullanıyordum. "Tch! Benim hatam. Senin gibi çelimsiz birine yenildim." Tek kaşım, onun bu lafıyla havaya kalktı. Ses tellerim yine denetleyememişti kendini "Teknik olarak, evet. Benim gibi birine yenildin. Gücümü kontrol edemiyor olabilirim ama bu çelimsiz olduğumu göstermez. Bedenimde dinlenen birden fazla özgünlük egemen." Cümlemi bitirerek kafamı hafif sağa yatırdım. "Amacım senden özür dilemekti. Bunu başardığımı düşünüyorum. Sen biraz farklısın. Gözlemlediğime göre yani. İçini dolduran bir hırs var lakin farklı bir hırstan bahsediyorum. Sanki karşındakilere yaranamıyormuşsun gibime geliyor. Sen. Sen ailenden tarafından mı küçümseniyorsun?" Sözlerimin bitişi ile gerçekler suratına bir yumruk misali çarpmıştı. Tokatlanan suratından kalan şaşırmacı kalıntılarla oyalanmadan parmak uçlarımı yere temas ettirdim. Ellerimden aldığım destek ile yerimden doğruldum. Kapıya doğru ilerledim ve omzumun arkasından onun canhıraş suratını kısaca süzdüm.

Gerçekler. Gerçekler çarpıtılmaya yüz tutmuş beyhude ve evrensel bir olgudur. O kendi uğruna akıtılan gözyaşının tadını çıkartır.

ʙᴇʜɪɴᴅ ᴛʜᴇ ᴜɴʟɪᴛ ʟɪɢʜᴛs | 𝑩𝒂𝒌𝒖𝒈𝒐𝒖 𝑿 𝑹𝒆𝒂𝒅𝒆𝒓 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin