~Ruhu mesken tutan yaralar kalpte tomurcuklanırmış önce, akıl aldatıcı ve düzenbazmış, ruh epey yaralıymış ama en saf olan yine çılgınca atan gönülmüş...
.
.
.
"Sessiz ve yalnız bir ruh...
Sessiz ve yitik bir ruh...
Ölümü bekleyen gözleri..
Ölümü fısıldayan dudakları..
Sarılı kolları bekleyen kalbi...
Teslime erdirmiş bütün duyguları
Yalnız ve yalnız o sadece.Onca yitik ruh arasında
Kanlı bir ressamın,
Akan gözyaşlarıyla süslediği tablosunda.
Okyanus orada,
Okyanus tam yanında.
Kayıp giden onca ölü ruh arasında,
Yabani bir özlem kavurur geçmişi
Aydınlık bir sema vurur gözlere,
Kaybolan tüm anıları bulutlarda saklamış,
Bir oyun oynar,
Ölümden önce tüm hayatı gözler önüne seren... "Usul usul akan denizin ötesinde bir oğlan duruyor öylece. Uçurumun kenarında, elinde mavi bir fırça, kalbinin hoyratça atışları fırça darbelerine karışmış, tuvali boya içinde ama mükemmel bir uyum ile. Dilinde bir ezgi, zihninin derinliklerinde yolcu kendisi, yaralı ruhunun yalancıl bantları... Bir turist, birazdan gidecek ve yine o acı yerini oraya belleyecek. Ne kadar acı... Ne kadar bayağı.
Sahte ruhların peşinde koşan gerçek bir ruh... Elinde ancak kaleminin sunduğu bin yalancıl tayf. Hepsi yok oluyor, geride iz bile bırakmadan. Kelebeğin ömrü kısadır derler. Açan kanatları usul usul yanar önce, o yangınlar nedir böyle tüm bedenine sıçrar, kül taneleri süsler okyanusun yüzeyini. O kelebekler okyanustan gelmiş, geri dönecekleri yer yine hırçın dalgalar. Dalgalar... Dalgalar... İz bile bırakmadan alıp götürür kendilerini. Eli boş, fırçası boyalı, tuvali sağlam bir oğlan kalır geride.
Ruhunun akı saçlarına bulaşmış, kara tutamlara evrilmişler. Gözlerinin siyahı uzay boşluğuna karışmış, karadelik gibi tüm yıldızlarını yutmuş. Uzun kirpiklerinin altını siyah perdeler örtmüş, akan yaşları saklayan bir maskeye dönüşmüş. Ay yüzü, parlayan tek yeri ışıl ışıl parlayan güzel teni... Yavaşça körelecek, o da okyanuslarda yok olup gidecek...
Lakin cesaret, lakin vurgun, lakin savaş, lakin insan... Basit, sıradan bir insan. O okyanuslara korkusuzca atabilir mi kendini? Hayır, yapamaz, yapamıyor, tüm hayatı boyunca yapamadığı gibi yine başaramıyor.Ne acı, Tanrım ne bayağı...
Gözlerini kurutmuş yaşlar akmıyordu artık. Okyanusa çevirdi harabeye dönmüş harelerini. Uçurumun kenarında, bir adım ilerisinde koca deniz gülümsüyordu genç adama. Hırçın dalgaları yüreğini dağlıyordu, kulakları uğulduyordu bu güçlü ses ile. Ne zaman geldiğini fark etmediği bir kanarya, tuvalinin üzerinde uzanan ağacın dallarından birine konmuştu. Dikkatlice kendisini izliyordu, arada minik kafasını eğiyor, dilinden düşmeyen ezgisi ile oğlanın şarkısına eşlik ediyordu.
Daha 27 yaşındayken saçlarına aklar düşmüştü bu oğlanın. Ruhunun içine dolduramadığı sıkıntıları güzel çehresini soldurmuş, saçlarına beyaz zehirler kondurmuştu. Zaten saçlarını sevmezdi Çağın. Onun kara saçları ve kara gözlerine bağlardı bahtsızlığını. Küçük kirazların öptüğü dudaklarında minik bir tebessüm yeşerdi. Ruhsuzdu, içten değildi, mutluluktan bir haber, ağlamaktan çokça haberdardı bu gülümseme. Sanki iki parmak sarılmıştı uclarına ve zorla kıvırmışlardı onu.
Derin bir nefes çekti açlıkla kıvranan ciğerlerine. Tekrar tablosuna çevirdi bakışlarını. Elleri yine bu fırçayı bulmuş, edebi ruhların kapana kısıldığı tuvallerinden birisini çiziyordu. Bir insan resmediyordu, onun gibi olmayan, güçlü ve özgür bir adam. Dokunuşları ile karşısındakini tekrar tekrar yaşatan, sevdiklerine karşı fedakâr, sevecen, tatlı... Kendisinin tam zıttı yakışıklı bir adam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bin Ruh Busesi | BxB
RomanceYaralı bir ruhu çevreleyen güzel bir ruhtu onunkisi. Ellerimle yarattığım bu adam kurtuluşum olduğunda, yıldızlar gibi sonunda sönecek bedenini korkuyla bekledim. Bekledim ve bekledim... Bir ömür kaybettiğimi düşündüğüm umutla beklediğim gibi. ~ Tek...