something is changing

192 15 14
                                    

Güneş ışıkları göz kapaklarıma rağmen retinama ulaşmayı başarmışken amacına ulaşmış olmasının verdiği sinirle gözlerimi açtım.

Güneş gözlüğüm yana döndüğüm için düşmüş, tuhaf bir açıyla yerde duruyordu. Üzerimde dün gece olmadığına emin olduğum bir battaniye vardı. Benim ise başım ağrıyordu.

Ara sıra burada uyuya kaldığım için vücudum alışmış olmalı ki basit bir boyun egzersizi ile tutulmalardan da kurtuldum.

Battaniyeyi üzerimden atarak kalktım ve biraz etrafı inceledim.

Babam telefonu ile konuşarak bahçeden çıkmış ve arabanın kilidini açmıştı. Mike onun arkasından ağır ağır yürüyordu. Büyük ihtimalle klasik sabah sporunu yapacaktı. Karşı apartmanımıza birisi taşınıyordu sanırım çünkü kocaman bi nakliyat kamyonu çoktan park etmiş kutular çıkarılıyordu. Çok umursamadım.

Bugün bir nebze daha sıcak olan hava içimde belli belirsiz kıpırtılara neden olurken biraz aralık olan camı açıp odama atladım.

Hızla sıcak bir duş alıp dolabımdan rastgele bir kot ve tshirt çıkardım. Üzerime tekrar Travis'in bol hırkasını giydim ve boy aynasından kendime baktım. Artık bu hırka benim olmuştu.

Siyah bi güneş gözlüğü takıp odamdan çıktığımda biraz dışarıda dolaşıp okula geçmeyi planlıyordum.

Yara bantlarımı çıkarmıştım. Kabuk bağlamaya başlamışlardı zaten.

Ayağıma bordo converslerimi giyip mutfağa girdiğimde yardımcımız çoktan sofrayı hazırlamıştı.

Her sabah kahvaltıda gevrek yerdim. Her sabah.

Kasenin başına oturdum ve hızlı hızlı yemeğe başladım.

Kafamda gidebileceğim yerleri düşünürken aklıma parlak bir fikir gelmemesi ile dışarı çıkınca düşünmek için konuyu biraz sonraya erteledim.

Gevreğim bitince tabağı bir alışkanlık ürünü olarak lavabonun önüne koydum ve mutfaktan çıktım.

Kalemimi yanıma almadığımı hatırlayınca Travis'ten alırım diyerek evden ayrıldım.

Elim cebimde boş boş etrafa bakarken nakliyat kamyonu hareket etti ve elinde ki kutuyu yere bırakan çocuk görüş alanıma girdi.

Sarı karmakarışık saçları ve uzun bir boyu vardı.

Bana tüm dişlerini göstererek gülümsediğinde bende hafifçe gülümsedim ve önüme dönüp yürümeye devam ettim.

Eski lise binasına gitmeyi karar vermiştim. Orası annem ve babamın eskiden okuduğu ama şu an terk edilmiş bir binaydı.

Babam annemle olan anılarını anlatırken o lise binası neredeyse bütün anılarında büyük bir rol oynuyordu.

Uzun süredir gitmeyi planlıyordum ve piyango bugüne vurmuştu demek ki.

Elim cebimde giderken annemsiz geçen seneyi düşünüyordum.

Trafik kazasında annemi kaybettiğimiz gün tüm gözyaşlarımı tüketmiştim sanırım çünkü o günden beri ağlayamıyordum.

Romantik filmler izlemiş, kitaplar okumuş, kavgalara karışarak canımı yakmıştım ama olmamıştı. Olmuyordu.

Homurdanarak etrafa baktım ve eski binaya göz gezdirdim. Sarmaşıklar okul binasını neredeyse gözükmeyecek derecede kaplamıştı. Bahçenin içinde ki çalılıkları ve rengarenk çiçekleri görebiliyordum.

Derin bir nefes aldım ve adımımı bahçeye attım.

Adımlarımı okul binasına yaklaştırdıkça tanıdık bir müzik sesi kulağıma doluyordu.

İki YanlışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin