Omzumun üzerinden sesin geldiği yere döndüğümde Albus boş boş yüzüme bakıyordu. Bende boş bir bakışla karşılık verip "Hayır." dedim. Afişteki adrese bakmaya kesip arkamı döndüğümde Albus "Hey dur bakalım nereye gidiyorsun?" dedi. Ona dönmeden yürümeye devam ettim ve "Veterinere götürüyorum. Sahibine dönüşte veririm." dedim.
Albus "%49 o köpeğin sahibi benim." dediğinde ise aniden durmuş ve ona dönmüştüm. "Ne saçmalıyorsun?" dediğimde gözlerini devirdi ve düz turuncu tshirtünün üzerinde ellerini bağladı.
Bana yukarıdan attığı küçümseyici bakışları sonrası "O kuzenimin köpeği. Yani benim sayılır." dediğinde yavruya döndüm. Gözleri parlıyordu ve yere bıraksam Albus'a koşacakmış gibi hali vardı. Kaşlarım istemsizce çatıldığında "Onu veterinere götürdükten sonra yarısından daha az hissesine sahip olduğun köpeğine istediğine yapabilirsin." dedim.
Tekrar yürümemeye başladığımda Albus'un arkamdan geldiğini ayak seslerinden duyabiliyordum. Pis bir sırıtış yüzüme oturduğunda Albus omzu omzuma değecek kadar yakınıma geldi. Beraber sessiz bir şekilde yürürken Albus sessizliği sadece beni veterinerin olduğu sokağa yönlendirmek amacıyla bozmuştu.
Veterinerin kapısından içeri girdiğimizde çalan telefonum içerdeki yaşlı kadının bana dik dik bakmasına sebep olmuştu. Köpeği Albus'a verip telefonumu aldım ve babam yazısı ile kaşlarımı çattım.
Albus beni umursamadan gidip koltuklardan birisine oturmuş köpeği seviyordu.
Zil sesim en gürültülü kısmına geldiğinde telefonu açtım ve hızla kulağıma götürdüm. Babam gayet düz bir sesle "Mike neden sızmış bir şekilde uyuyor ve odasının her yerine içki şişeleri saçılmış?" dedi. "Bilmiyorum." dediğimde babamın derin bir nefes aldığını işittim.
"Eve gel. Mike iyi değil bu günlerde. Siz ikinizin artık normale dönme vaktiniz geldi." dedi. "Baba hayır. Lütfen bizi rahat bırak." dedim. Babam "En geç 10 dakikaya evde ol." dedi ve telefonu yüzüme kapattı.
Yumruklarımı sıkmış bir şekilde küçük bekleme salonunda ilerledim ve Albus'a "Benim eve gitmem lazım. Acil. O yüzden sen kuzenine verirsin köpeği." dedim. Albus "Köpeği çaldın, şimdi de işten yırtmaya çalışıyorsun değil mi?" dediğinde sinirden kanın beynime sıçradığını hissettim.
Gözlerimin kenarlarında sinirden hayali patlamalar yaşanırken derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım. "Eğer babam hemen eve gelmemi söylemeseydi bu güzel yumruk layıkıyla ağzının ortasına geçecekti gerizekalı. Her neyse." dedim ve basık ortamdan çıktım.
Normalde o yumruğun Albus'un o pürüzsüz köşeli yüzüne yerleşmesi gerekiyordu ama beni durduran bir şey olmuştu. Kendi kendime gözlerimi devirdim ve yürümeye devam ettim. Aman tanrım bu çocuğu seviyorum diye triplere girmeyecektim çünkü o tarz şeylerle hiç alakam olmamıştı ve kendi kendime gelin güvey de olmak istemiyordum.
*
Salondaydık. Babam Mike ve benim oturduğum koltuğun karşısında dik dik bize bakıyordu. Bakışlarımı ondan kaçırdım ve tam ayık sayılmayan Mike'a yandan bi bakış attım.
Mor göz altları gözünün rengini öne çıkarırken o ise gözlerini açık tutmaya çalışıyordu. Babamın yapmacık öksürüğü ile babama döndüğümde babam ikimiz arasında mekik dokuyan bakışlarını Mike'e sabitledi ve ellerini dizine koydu.
"Neden o kadar içtin?" dediğinde Mike bakışlarını kaçırdı. "Çünkü üzgündüm." dediğinde babam ifadesini bi saniye bile bozmadan donuk bi halde "Bende üzülüyorum ama içmiyorum. Git dondurma falan ye. Ne biliyim Luna ile konuş." dedi. Mike hemen "Luna benimle konuşmuyor baba." diye cevapladığında ellerimi masumum dercesine kaldırdım. "Neden acaba?" diye homurdandığımda Mike vücudunu tamamen bana döndürdü ve ayaklarını topladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Yanlış
Teen Fictionzıt kutuplar birbirini çeker aynı kutuplar iter, bakalım kabul edilmiş gerçekler Luna ve Albus için de geçerli olacak mı?