1.

165 13 1
                                    




You and Me-Lifehouse

Seungmin

36 gün oldu onsuz. Her gün onu gördüğüm sokakta ve çevresinde sabırla bekledim ama turist olma ihtimali git gide daha da kafamın içini tırmalıyordu. Badem ağacıyla ilgili denilenleri umursamasam da dileklerimi ulaşılması zor üst dallarına bağlamıştım. Her bir düğüm onunla ilgiliydi, her bir düşünce onu içeriyordu. Delirecekmiş gibi hissediyordum saniyeler geçtikçe. Abartılı gelebilirdi tecrübe etmeyene ancak yıllarca başıboş dolanan birinin bir ev, mabet bulması gibiydi. Şimdiyse kayıp ilahım içimdeki boşluğu doldurma vaatlerinin aksine daha da derinleştiriyordu.

Sabahın altısında yatakta tavana bakarken aklımdan geçen düşüncelerdi bunlar. Ne zaman günleri saymayı bırakabileceğimi merak etsem de boynuma dolanan bir ip misali bıraktığım anda boğulurmuşum gibi hissettiriyordu.

Miskin hareketlerle okul için hazırlanmaya başladım. Her ne kadar sadece uzanmak ve hayallerimdeki sahte mutluluklarla yetinmek istesem de ilk günü kaçırmak çevremdeki, benden yüksek beklentileri olan insanları hayal kırıklığına uğratabilirdi. Hayatım boyunca bu yönde yetiştirildiğimdendir belki boyumu aşan sularda çırpınıp akıntıya kapılmamaya çalışıyordum. Ya kendimi teslim edip boğulacaktım ya da biri beni bu abisaldan kurtaracaktı.

Su ısıtıcının sesiyle silkelenip aynadaki çürümüş yansımama acıyarak baktım. Eğer bu ayna en iyi halimi yansıtıyorsa helvam hazırlanmaya başlayabilirdi. Dağınık saçlarım, kırışık tişörtüm, gözümün altında yeni oluşan kızarıklıklar, aşağıya kıvrılan dudaklarım üzüntümü filtresiz yansıtıyordu.

Daha fazla katlanamadığım kendime sırtımı dönerek mutfağa yöneldim. Kupama doldurduğum kahvenin dumanı acı kokusuyla beraber beni yerin altından çıkarmak istercesine yüzüme vururken yaslandığım soğuk tezgahtan uzaklaşıp pencereyi araladım. İçeri dolan şehrin sesi hala umut olduğunu hissettirirken sararan yapraklar nadiren optimist olan Hyunjin'in ve benim oldukça yanıldığımızın kanıtıydı.⸻⸻⸻⸻⸻

Geride kalan 1 haftayla 43 gün olmuştu bile. Sıkıcı bir rutinin içine tıkılıp kalmıştım. Ders, yemek, uyku, ders, yemek, uyku. Hyunjin'le yaşadığımız kaygısız sessizliklerimizden bile keyif alamamaya başlamıştım. Durumun farkında olsa da ilk defa karşılaştığı durumdan dolayı ne tepki veremeyeceğini bilemeyen arkadaşım konuşmak, gülümsetmek için ne kadar çabalasa da nafileydi.

Gayretlerini görmezden geliyor değildim, sadece her geçen gün ruhumdan bir parça dökülüyordu ve toplayacak gücüm kalmamıştı. Diğerlerine sunacak sahte gülüşlerim, kelimelerim bile tükenmişti. Dostumun peşinde hayalet gibi gezdiğim bu süreçte benim yerime konuşmak zorunda kalması muhtemelen uzun zamandır yaşadığı en zor şeylerden biriydi, rollerimiz değişmişti adeta.

Keşke onu hiç görmeseydim. Normalde tercih ettiğim kestirme yolu o gün neden kullanmamıştım ki? Yumuşak esen rüzgarın yarattığı tatlı hisse aldanıp kapıldığım fırtınada hala sürükleniyordum. Oysa benden başka hiçbir şey zarar görmemiş, eski halinde sapa sağlam duruyordu. Tek enkaz bendim.

Gözlerimin takip ettiği ancak algılayamadığım kelimeler birer birer aklımdaki uçurumdan atlarken yenilmiş bir edayla sayfayı çevirdim. Geçen günler sanki bir rüyaymışçasına yine aynı badem ağacının altında oturuyordum bense, kalan son çiçeğin süzülüşünü göz ucuyla yakaladım. Değişimin tek habercisiydi, belki de umudumu kesmem için bir işaretti.

Nefes nefese koşturan Hyunjin'i görünce kaşlarımı çatıp kitabı yan tarafıma bıraktım. İlk defa sakinliğinden ödün verdiğini şahit oluyordum. Bir çırpıda yanıma vardığında ağacın sert gövdesine eliyle yaslanıp öksürmeye başladı. Boynundan süzülen ter damlaları düşüp yerdeki toprağı nemlendirirken endişemi saklayamasam da sabırla konuşmasını bekledim."Buldum." Dedi hala düzelmeyen nefesine rağmen. Soluklarının arasından minik bir gülüş firar etti.

abyssalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin