Wild World-Cat Stevens
Hyunjin
Masallarda aşk o kadar sihirli resmedilirdi ki insanların gözü boyanır, gerçekler gölgelenirdi. Külkedisi, ah zavallı kız. Hayatı boyunca uğradığı zorbalıklar sonucunda 2 gün eğlenmek istedi diye başına aldığı obsesif ayak meraklısı prens onun için bir ceza olmalıydı. Sırf ayakkabıya uysun diye ayağını kesen üvey kardeşleri bilen kişiler de sayılı olmalıydı. Hiçbir sevda göründüğü gibi toz pembe değildi, illa bir tanımlama gerekiyorsa daha çok toz ve küldü. Birbiriyle kirlenen ruhların tozları ve yanıp biten, daha çok seven kişinin külleri. Seungmin'in obsesif prensin küllerinden doğması fikri hiç de uzak gelmiyordu şu sıralar. Ayak meraklısı olma kısmı dışında elbette, o kısım daha önce konuştuğumuz konular arasında olmadığından pek emin değildim.
Okulun üçüncü günüydü bugün, yaklaşık 1 ay olmuş olmalıydı. Dostumdan daha az mutsuz bir ruh halinde olmak kesinlikle alışılmışın dışındaydı. Yanımda sessizce bağdaş kurup surat asması ise nedense konuşmasından daha dikkat dağıtıcıydı.
"Seungmin," dedim kafamı yarıladığım çizimimden kaldırmadan, aksi takdirde farklı davrandığımı düşünebilirdi. "Bugün şarkı söylemeyecek misin? Böyle sessizce çiziktirmek çok yabancı geliyor."
Cevap alamadığımda bakışlarım yağmur bulutları çökmüşçesine gölgelenen yüzü ve oynadığı parmaklarıyla sırasıyla buluştu. Derin bir nefes aldım, daha önce onu asla böyle görmemiştim. Kötü ruh halinde olması ve irite edici sakinliğinden daha başkaydı bu.
"Özür dilerim seni sıktıysam, içimden gelmiyor."
Tanıdığımı sandığım arkadaşım her geçen gün benliğini kaybedip evrilirken ellerim görünmez ince bir iple bağlanmış gibiydi. Ne zaman bağırıp çağırmaya yeltensem ip yılan misali tırmanıp boğazıma dolanıyordu.
Yanağımın içini ısırırken sadece mutualistik, yalnızlığımızı gidereceğimizi düşündüğüm bu ilişkinin nasıl özenle üst üste dizdiğim zinhar kimseyi bir daha hiçbir açıdan önemsememe yeminlerimi tek hamlede yıktığının cevabını bulmaya çalışsam da sessizliğin gürültülü yankısından başka bir şey duyamadım. Yanıtsızlığın getirdiği mağlubiyetimin bağışladığı unutulmuş şefkati bağrıma sıkı sıkı bastırırken Seungmin'in o'nun gibi olmayacağını ummaktan başka seçeneğim kalmamıştı.
"Sıktığını söylemedim asla, sadece..." Çözümsüz düğümler boğazıma yerleşmişçesine dışarı çıkaracak kelime bulamadığımda tekrar başımı çizimime gömdüm. Onu gördüğü sokağın çıkmazında mahsur kalmıştı, tek çaresi kayıp ışığının yönlendirmesiydi ve ben yıllardır kötücül gölgelerin arasında sıkıştığımdan nasıl yardım edileceğini bilmiyordum.
"Onu çok özlüyorum Hyunjin."
Kalemimin kağıdın üzerindeki zarif manevraları bir an için duraklasa da fark edilmesine fırsat vermeden kelimelerimi takip ederek kaldığı yerden devam etti.
"Sadece bir kere gördüğün, tanışmadığın birini nasıl özleyebilirsin? Gerçekten merak ettiğim için soruyorum."
Güler gibi nefesini bir anda dışarı boşalttı.
"Komik olan ne biliyor musun? Ben onun varlığından haberdar değilken bile onu özlüyormuşum."
Anlamasam da başımı aşağı yukarı salladım, anlamam gerekmezdi, yanında olmak şu an için yapabileceğim yegane şeydi.
Bitirdiğim çizime ikinci bir bakış atma gereği duymadan sayfayı çevirip parmaklarımdan akan kelimeleri kağıda döktüm. Şiirler ve resimler yaratıcısının baktıkça kusur bulduğu eserlerdi, bense en muhteşem haliyle anmak istediğimden nereye gitsem hiçbir detayını kontrol etmeden arkamda bırakmayı tercih ediyordum. Bazen çöpte bazen olduğu yerde bazen de hiç bulamıyordum geride kalanları. İçine açıp inceleyen, okuyan, seven, yanında götüren, hazine bulmuş gibi hissedenler var mıydı acaba?