Hoşgeldiniz, hoşgeldiniz,
İlk kurguma hoşgeldiniz.
Medyadaki şarkı çok hoş bir kere de olsa dinlemenizi öneririm🌃
Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar diliyorum★
Oy ve yorumlarımızı eksik etmeyelim lütfen<3
———"Pardon beyefendi, yanınıza oturmamda bir sakınca var mı acaba?"
Arkamdan gelen sesle yıldız dolu gökyüzüne dönük olan kafamı sesin geldiği tarafa çevirdim ve beyaz, üstüne kalın mavi çizgiler olan hastane kıyafetleri içindeki benden küçük olduğunu tahmin ettiğim tatlı çocuğa baktım.
"Benim için bir sakıncası yok. İstiyorsan oturabilirsin tabii ki." dedim ve oturmasını belli etmek için elimle üzerinde oturduğum basamağın yanındaki boş yeri gösterdim.
"Çok teşekkür ederim!"
Yanıma oturmasına izin vermeme sevinerek heyecanlı sesiyle teşekkür etmiş ve siyah plastik terliklerini çıkarıp ayakları binadan aşağı sallanacak şekilde oturmuştu elimle gösterdiğim yere.
"Siz de mi hastasınız bayım?"
Aniden gelen soruyla şaşırsam da soruyu cevaplamak istemediğim için "Çok resmi olma lütfen, kendimi kötü hissediyorum biri benimle resmi konuşunca." diyerek konuyu dağıtmaya çalıştım, soruyu cevaplamaktan kaçtığımı anlamamasını umuyordum.
"Oh özür dilerim. O zaman.. sen de mi hastasın.. hyung?" dedi, ondan büyük olduğumu düşünmüş olacak ki bir süre düşündükten sonra hyung diye ekleme yapmıştı sorusunun sonuna.
Yüzümü yıldızlı gökyüzüne çevirip "Öyle diyorlar." diye geçiştirdim ısrarla sormaya devam ettiği sorusundan kaçışım olmadığını anladığımda.
Kafamı ona çevirmeden görebildiğim kadarıyla, yüzünü bana çevirip anladığını belli etmek istercesine kafasını aşağı yukarı sallamıştı birkaç kere.
"Bana da öyle diyorlar. Beynimde tümör varmış. Biraz daha ilerleyip durumum daha da kötüleşirse ölebileceğimi söylüyorlar ama ben umutluyum, ölmeyeceğim." dedikten sonra biraz duraksayıp yüzünü yıldızlara çevirmiş sonra da işaret parmağıyla yıldızları işaret ederek bana tekrar çevirmişti yüzünü ve "Şu yıldızları görüyor musun hyung? Gökteki yıldızların sayısı kadar yaşayacağım." demişti ve neredeyse bütün dişlerini göstererek gülümsemişti.
Çocuğun hayallerini bozmak istemediğim için bir şey dememiştim ama yaşamanın nesinin bu kadar heveslendirici olduğunu anlamamıştım gerçekten. Ne vardı bu çivisi çıkmış dünyada, yıllarca yaşamayı isteyecek kadar?
Gözlerimi bir kez daha yıldızlardan çektim adını hala bilmediğim çocuğa bakabilmek için.
"Adın ne senin?" diye sordum hala adını bilmediğimi farkettiğimde.
"Han Jisung. Senin adın ne, hyung?"
"Lee Minho ben de."
"Memnun oldum hyung."
Kocaman gülümsemesi yine yüzünü kapladığında gözlerim bir süre gülümsemesinde takılı kalmıştı ama hemen kendimi toparlayıp "Kaç yaşındasın Jisung?" diye sordum ilk defa tanıştığım bu güzel çocukla biraz daha sohbet etmek istediğim için.
Sanki bu soruyu sormamı bekliyormuş gibi "Bu yıl 23 olacağım hyung." demişti hemen.
Aramızda sadece iki yaş olmasını beklemiyordum. 23 yaşından çok daha küçük duruyordu. İlk gördüğümde 18-19 falan anca vardır diye düşünmüştüm.
23 yaşında olmasına şaşırmam yüzüme yansımış olacak ki tekrar gülümseyerek bana baktı ve "23 olmamı beklemiyordun değil mi hyung? Yoksa senden büyük olduğum için mi şaşırdın? Senden büyük müyüm hyung? Kaç yaşındasın?" demişti heyecanla.
Benden büyük olduğunu düşündüğü için bu kadar heyecanlanmasını tatlı bulduğum için gülümseyerek "Özür dilerim Jisung ama hayallerini yıkmak zorundayım. Bu sene 25 olacağım." diye cevap verdim.
Hayal kırıklığıyla dudaklarını büzerek "Tüh be! Senden büyük olduğumu düşünmüştüm hyung." diyerek kafasını yıldızlara çevirmişti.
Uzun bir süre ikimiz de sessizce oturduktan sonra "Yıldızlar bu gece çok güzel parlamıyor mu sence de hyung?" diye sormuştu gözlerini yıldızlardan çekmeden.
Bir süre yıldızların yüzünde yansıttığı ışıktan dolayı parlayan yüzünü inceledikten sonra tekrar parlayan yıldızlara döndüm ve sorusuna cevap verdim.
"Evet Jisung, bugün her zamankinden daha da parlak gözüküyorlar."
Bir süre daha birlikte yıldızları izledikten sonra Jisung, acelesi varmış gibi birden yerinden kalkmış ve çok yüksek olmamasına rağmen basamaktan atlayarak inip ilk geldiğinde basamağın önüne bıraktığı terliklerini ayaklarına geçirmişti.
Gitmeden önce bana bir kez daha gülümsemiş ve elini yüzünün hizasına getirip sağa sola sallamıştı.
"Görüşürüz hyung. İlaç saatime az kaldı, odama dönsem iyi olur."
Ben de elimi görebileceği bir yere kaldırıp iki yana sallamıştım.
"Görüşürüz Jisung."
Tam arkasını dönmüş gidiyordu ki bir şey hatırlamış gibi tekrar bana döndü ve kocaman gülümsemesiyle konuşmaya başladı.
"Yarın..." dedi, cümlenin devamını söyleyip söylememek arasında kalmış bir şekilde bir süre durup düşünmüştü. En sonunda cümleyi tamamlamaya karar vermiş olmalı ki tekrar konuşmaya başladı. "Yarın aynı saatte burada olacağım hyung. Umarım sen de gelirsin."
Cümlesini tamamlayıp arkasını döndü ve hızlı adımlarla benden uzaklaşmaya başladı.
Çatı katına açılan kapıya vardığında kapıyı açmış ve içeri girdikten sonra arkasından kapatmıştı. Jisung kapıyı kapattıktan sonra ben de önüme döndüm ve yıldızları izlemeye devam ettim.
"Hey Minho, napıyorsun orada?"
Arkamdan gelen Dahyun'a ait olduğunu anladığım sesle arkamı döndüm.
"Oturuyorum, biraz hava almaya çıkmıştım."
Bacaklarımı da basamağın diğer tarafına geçirip ayaklarımı zemine bastırıp yerimden kalktım ve Dahyun'a doğru yürüdüm. Tabii ki hava almaya falan çıkmamıştım. Jisung olmasaydı buraya ne amaçla geldiğimi Dahyun da ben de gayet farkındaydık. Yine de küçük bir yalan söylemekten kimseye zarar gelmezdi.
Dahyun da yalan söylediğimi anladığını belli ederek "Hmhm evet, bilirim ben o hava almaları." demişti.
"Sen neden buradasın ki?"
"Gerçekten hava almaya gelmiştim ben." dedi 'gerçekten' kısmını imalı bir şekilde söylemişti.
Daha fazla uzatmadan Dahyun'un yanından geçip ilerideki küçük kapıya doğru ilerledim.
20 Nisan 2023
———
Ay nasıldı, nasıldı?
Beğendiniz mi?
Umarım beğenmişsinizdir<3
O zaman bir sonraki bölümde görüşmek üzere★
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Starry Night | Minsung ✓
FanfictionO yıldızlı gecede Lee Minho ölmek istiyordu, Han Jisung ise yaşamak...