O Makineye Girmeliyim

13 3 1
                                    

... Bu bir tür zaman makinesi...

... Tunç abiyi gizli projesini geliştirirken yakalamıştım.

'' Şey... ben lavabonun yerini arıyordum. ''

Tunç abi sinirlenmışti. Kaşlarını çatarak '' soldan ikinci kapı'' dedi.

Hemen odadan çıktım. Lavaboya girdim, işimi halledip yattığım odaya geri dödüm.

Yatağa yattım ama içim içimi kemiriyordu. Eğer zaman makinesine girip geçmişe gidebilirsem belkide herşeyi düzeltebilirdim. Tabi daha zaman makinesi olduğunu bile tam olarak bilmiyordum. Zaman makinesi olduğunu kenarda duran kağıtlardan birindeki ''Zamanda yolculuk'' başlığını okumuyarak anlamıştım. Tabi salondaki dergiler de o makinenin bir tür zaman makinesi olduğu fikrini uyandırmıştı. Bunları düşünerek uykuya daldım.

Sabah kalktım. Tunç abi kapının sesini duyar duymaz beni mutfağa çağırdı.

'' Hadi gel Seyran kahvaltı hazır''

Hızlıca lavaboya gittim. Elimi yüzümü yıkadım. Sonra mutfağa Tunç abinin yanına geldim. Harika bir kahvaltı vardı. Tunç abi masaya oturmamı işaret etti. Masaya oturdum. Birlikte kahvaltımızı yapmaya başladık. Sanki dün gece olanlar hiç yaşanmamış gibiydi. Sanki onu gördüğümü unutmuş gibi.

Bir süre hiç konuşmadan kahvaltı yaptık. Sonra konuyu açmaya karar verdim.

'' Tunç abi dün gece.. Şey yani.. ''

İki cümleyi toparlayamamıştım. Tunç abinin kızmasından korkuyordum.

''Dün geceyi unutmanı istiyorum Seyran. Sadece duşu tamir ediyordum. O kadar. Önemli bişey değil. Hem sucuklu yumurtadan hiç yemedin. Hadi bak enfes oldu.''

Tunç abi ne yapıyorsa bunu gizli yapıyordu. Yoksa neden yalan söylesin ki. O makineye duş hariç herşey denilebilirdi ama o bir duş değildi. Üstelik gecenin üçünde duş tamir etmek de hiç mantıklı gelmedi.

Kahvaltımıza devam ettik. Bir süre sonra Tunç abi konuşmaya başladı.

'' Evin hangi sokaktaydı Seyran, birazdan çıkıp seni eve götürmeliyim. Bu gün çok yoğun olacağım. ''

'' Karanfil sokak''

''Tamam ben içeri gidip hazırlanayım, sende eşyalarını topla sonra da çıkalım. ''

Başımı salladım. Ama hiç gitmek istemiyordum. Tunç abi içeri gidince ben de çantamı almak için yattığım odaya gittim. Çantamı sırtıma geçirdim. O sırada açık olan kapıdan anahtarlarını asılı olduğu bir anahtar askısı gördüm. Yanına gittim. Dokuz tane anahtar vardı. Bunlardan altısında hiçbirşey yazımıyordu. Üçünde ise ev, ofis ve depo yazılıydı. Ev yazan anahtarı elime aldım. O anda Tunç abi odasından çıktı. Elimdeki anahtarı aceleyle cebime attım. Tunç abi '' hadi çıkalım'' dedi. Kafa salladım ve çıktık. Birsüre yürüdük ve sonunda evi bulduk. Tunç abiye görüşürüz dedim ve eve girdim. Eve girdiğimde annem koltukta oturuyordu perişan görünüyordu, ağlıyordu. Yanında ise babam vardı. Ve o da çok üzgün görünüyordu. Benim geldiğimi görünce annem hemen ayağa kalktı. Boynuma sarıldı ve beni öpmeye başladı. Bende anneme sarıldım. Babam ise bağırmaya başladı.

'' Kız sen bu saate kadar neredesin. Anan burda perişan oldu. Saatlerce gecenin bir yarısı seni aradık. Sen salak mısın, durup durarken evden kaçılır mı? ''

Sustum ve babama kafamı bile çevirmedim.

'' Bak bide susuyor bak işte anası neyse gızıda öyle''

Babam kapıyı çarpıp dışarı çıktı. Annemle içeride biraz konuştuk, gece nerede kaldığımı söylemek istemedim. Eğer bir erkeğin evinde kaldığımı söyleseydim bana çok kızarlardı. Tanıdığım bir arkadaşımın evinde kaldım dedim.

Öğleden sonra biraz gezinmek için izin aldım. Dışarı çıktım ve yürümeye başladım. O gün sokaklar çok sakindi. Biraz yürüdükten sonra Tunç abinin evine gitmeye karar verdim. Anneme boşanma konusunda hiçbir şey sormamıştım. Bu konuyu açmak dahi istemedim. Ne olacağını bilmiyordum. Babam hep sinirli bir adamdı. İstediği olmayınca bağırırdı. Bazen Efe çok yaramazlık yapınca döverdi. Ama iş hiç bu kadar büyümemişti. Eğer babam dediği gibi bizi, yani ben ve Efeyi alıp annemden uzaklaştırırsa onu asla affetmezdim.

Düşüne düşüne Tunç abinin evinin önüne gelmiştim. Aslında asıl amacım anahtarı geri vermekti ama kapıyı çaldığımda kapı açılmadı. Bir kere daha çaldım. Ama ses yoktu. Galiba evde değildi. Tam geri dönüp gidecekken, anahtar ile kapıyı açıp, içeri girmek aklıma geldi. Ne kadar dirensem de kendime hakim olamadım. İçimdeki merak duygusu o kadar büyüktü ki dayanamadım. Anahtarı cebimden çıkardım. Anahtar deliğine sokup çerdim. Kapı açıldı. Ve artık içerideydim. Hayır ne yaptım ben. Gizlice birinin evine mi girdim. Hayır geri dönmeliyim. Bu çok yanlış . Tam geri dönecekken hırkamı kenardaki askılıkta gördüm. Hazır gelmişken hırkamı da alp gideyim derken. Kendimi bir şekilde zaman makinesinin olduğu odanın önünde buldum.

Kapının kolunu tuttum ve yavaşça çevirdim. Kapı açılmadı. Birkaç kez daha denedim yine açılmadı. Kapı kitliydi. Anahtarlarını asılı olduğu yere gittim. Tüm anahtarları aldım ve denemeye başladım. En sonunda üzerinde bişey yazmayan anahtarlardan biri kapıyı açtı. İçerisi çok büyük değildi. Bir çalışma masası ve üzerinde bir bilgisayar vardı. Masada zamanın içinde yolculuk etmekle ilgili birçok araştırma dosyası vardı. Ve yanında da birçok çizim. Zaman makinesi çizimleri. Artık bu makinenin bir tür zaman makinesi olduğuna tatmin olmuştum. Makinenin önüne geldim. Metal bir levhanın üzerinde duran, en fazla iki insanın aynı anda içine girebileceği, cam bir kapsül ve yanında metal bir kontrol masası vardı. Bir sürü kol ve düğme içeriyordu. Hemen masanın yanında kullanım kılavuzu yer alıyordu. Odanın öbür duvarında ise birçok metal parça vardı. hemen yanındaki masada, küçük bir tablet ve yanında bir tür kafa kamerası vardı. Hemen yanında da bir işeret düğmesi ve bu düğmeye basınca yanan kırmızı bir ışık ve daha ismini bilmediğim birçok araç gereç.

Artık odada ne olduğunu tam olarak öğrenmiştim. Şimdi gitmeliydim. Daha nasıl kullanıldığını bile bilmediğim bir makineyi kullanamazdım. Arkamı döndüm tam kapıdan çıkacakken karşımda elinde sopa olan biri belirdi.

''Hey sen kimsin ve buraya nasıl girdin''.....

ZAMANIN İÇİNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin