1

334 50 36
                                    

Wonwoo merdivenlerden aşağı paldır küldür inen oğluyla iç çekti ve ona bir şey olup olmadığını kontrol etmek için kafasını kapıya çevirdi. "Seunghan her şey yolunda, düşmedin değil mi?"

"Ben asla düşmem anne!"

Wonwoo hafifçe gülümserken kafasını iki yana salladı. Ahh, o şapşal biraz sonra kesinlikle düşecekti. 5 yaşındaki minik kıpır kıpırdı. Bir alfa olduğu belli olduğunda Wonwoo hiç bu denli rahatlatıdığını hatırlamıyordu, minik bebeğinin dünya ile yüzleşebilecek, güçlü kuvvetli bir alfa olmasını dilemişti.  Dileği kabul olmuştu, minik bebeği bir alfaydı.

Onunla ilgili Wonwoo'nun sevdiği milyonlarca şey vardı ancak en sevdiği şey uykulu olduğu zaman annesine yanaşıp, ona sımsıkı sokulmasıydı, kafasını annesinin boyun girintisine sokar, onun tatlı kokusuyla hemen mayışırdı minik alfa.

Akşam yemeği birazdan olurdu, Wonwoo, minik oğlunu yemekten önce yıkamaya karar vermişti. Küçük alfa banyoya girmemek için direnirdi ancak girince de çıkmak bilmezdi.

Yemek vakti gelmeden bir an önce onu yıkamalıydı yoksa banyo vakti saatlerce sürerdi. Ocağın altını kapatıp ellerini yıkayan omega, mutfak havlusu ile ince, kemikli ellerini kuruladı ve oğlunun nerede olduğunu çok da düşünmeye gerek kalmadan bahçeye çıktı.

Değerli meleği, kıymetlisi... Oyun oynarken oldukça eğleniyor gibi görünüyordu, onu saatlerce izleyebilirdi.  Karakteristik bir yüzü vardı oğlunun, sivri sayılabilicek küçük burnu, Wonwoo kendisinden bir parça verebildiği için sevindiği kedi benzeri gözleri vardı.

Arka bahçedeki minik kaydıraktan maymun gibi sarkan oğlunun kendisini kumlara bırakışını izledi. Parlak mücevherini, biricik oğlunun gülümsemesini gördüğü an da yüzünde anında bir gülümseme peydah oldu.  Annesinin varlığını fark eden minik elleri ve ayakları üzerine düşen oğlan, kumlu ellerini birbirine çırptı ve pantalonunu silkeleyerek var gücüyle koştu.

Annesinin elini tutup onu çekiştirmeye çalıştı. "Hadi gel anne! Kayalım!"

Wonwoo oğlunun minik ellerini avuçlarının arasına aldı ve kafasını iki yana salladı. "Hayır bebeğim, önce banyo etmelisin, öyle değil mi?"

"İstemiyorum! Anne seninle oynamak istiyorum!" Oğlan ayağını yere vurup sızlanırken; Wonwoo, Seunghan'ı kucakladı. "Pasaklı Seunghan, sen kime benziyorsun böyle acaba?"

Oğlan kafasını geriye atarak güldü. "Babama!"

Wonwoo onun boynuna yumuşak bir öpücük kondurdu. Miniğin tuhaf konuşmalarını dinlerken onu yukarı taşıdı. Oğlanın gevezeliklerini dinlemeye bayılıyordu, her şey hakkında bir fikri, her şey hakkında bir sorusu vardı ancak gerçekten de çok akıllı ve sevimliydi. En akıllısı ve en sevimlisiydi.

"Babam da dedi ki, eğer bir daha oraya gidersek bana o dinozor yumurtasını alacakmış."

"İyi de o yumurtalar gerçek miymiş, gerçekten de dinozor mu çıkacakmış?"

"Evet anne, babam da başta inanmadı ama bir daha gittiğimizde alalım, dedi."

Ahhh, yine o tatlı ifadeleri ve yalancı diliyle babasını kandırmıştı. Kimse Seunghan'a hayır, diyemezdi. Alınmaması gereken her şeyi aldırır ve ne kadar gerekli olduğunu anlatırdı.

10 Things I Hate About YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin