kırıcı

483 52 103
                                    

oturduğum bankta, hissettiğim soğuklukla kıpırdandım. yaz aylarındaydık ama amına kodumun gecesi sanki kışınmış gibi soğuktu.

gözlerim fazlasıyla kızarmış ve şişmişti.  yaklaşık olarak üç saattir ağladığım içindir belki de.

kahkaha attım, komik değildi ama güldüm. güldüm çünkü her seferinde aynı şeyi yaşamaktan bunaldım.

sakusa'nın beni ilk bırakışı değildi bu. kırgındım, çok fazla kırgındım.

onunla 15 senedir tanışıyorduk.

o benim ilk arkadaşım, osamu hariç, ilk öpücüğüm, ilk dans partnerimdi. o benim her şeyimin ilkleriydi. ruh eşimdi.

sevgili değildik ama öyle hissettirdi. biz buna ad koymadık ama ikimizde biliyorduk. ilk öpüştüğümüz zamandan beri biliyorduk, ruh eşi olduğumuzu.

titrekçek bir nefes aldım, soğuğun ciğerlerime girmesine izin verdim. kulağımda kulaklık, çalma listemin başında sparks.

i'll always look out for you.

tanıdık gelmişti bu cümleler.
"nerede olursam olayım, her zaman senin yanına olacağım."

ah, sakusa'nın sözlerinden bir tanesi.

"atsumu," sesin geldiği tarafa bakmış, kulaklığımı çıkarıp yan tarafıma koymuştum.

elindeki küçük battaniyeyi sırtıma koymuş, "üstüne bir şey almadığını tahmin etmiştim, o yüzden bunu getirdim." demişti.

gülümsedim, yanıma oturmasıyla yanına kaymış battaniyenin ucundan tutup omzuna koymuştum.

"tekrardan benim yüzünden hasta olmanı istemem."

gülümseyip kafasını salladı.

ikimizde karşıya bakıyor, konuşmuyorduk. istemiyordum aslında konuşmak, biliyordum. canım yanacaktı. ama bu konuşma eninde sonunda olacaktı. bu yüzden, cevabını bildiğim soruyu sormuştum.

"gidiyor musun?"

iki kelime ama bir o kadar da can yakıcı.

"annemin hasta olduğunu biliyorsun, tek başına yapamaz. marketten dönerken bile arada kalıyor. bu riski alamam."

"biliyorum."

biliyorum, biliyorum ama gitme, lütfen.

bencildim, çok bencildim ama o kadar doğru hissettiriyordu ki, umursamadım bile öyle olduğumu.

"her fırsatta yanına geleceğim tamam mı, hatta her gün seni arayacağım."

ve duymaya alışık olduğum o sözler. yalandı, hepsi birer yalan.

kafamı salladım, sustum sadece. ta ki gözümden yaş düşene kadar.

"ne..."

sakusa ağladığımı fark etmiş olacak ki kafasını bana çevirmiş, "ağlama, yalvarırım ağlama. içim gidiyor." dediği şeylerle daha çok ağlamamı sağlamıştı.

"gitme, yalvarırım gitme. içim gidiyor."

buruk bir şekilde gülümsemiş, ellerini yanaklarıma çıkarıp gözyaşlarımı silmeye çalışıyordu.

çalışıyordu çünkü her seferinde yenileri geliyor, tekrardan yanaklarımı buluyordu.

"mecburum."

her bir gözyaşım için gözlerimden öpüyor, bir yandan da silmeyi ihmal etmiyordu.

"biliyorum." sesim o kadar alçak ve titrek çıkmıştı ki, ben bile duyamamıştım.

o yakıştırdığı elini belime, diğer elini ise kafamın arkasına koyarak beni kendine çekti ve sarıldı.

"benim için ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemezsin. yanındayken bile senin özleminle yanıp tutuşan ben, kalkmış senden 800 km uzağa gidiyorum. delilik bu."

gülmüş, "evet, tam olarak öyle." demiştim. ona daha sıkı sarılmış, daha çok ağlamıştım.

yaklaşık 5 dakikadır saçlarımı okşamasıyla yavaş yavaş sakinleşmiş, kafamı omzundan kaldırmış ona bakmıştım.

"şimdi üçüncü yastığım yanımda olamayacak mı yani?"

ellerini yanaklarıma koymuş, gülümsemişti. "sanırım annenden üçüncü bir yastık için tekrardan kavga etmelisin. belki bu sefer bunalır ve yastığı kafana fırlatır, ne dersin?"

gülmüş, "muhtemel bir ihtimal." demiştim. beni ağlatmıştı ama yine de o toparlıyordu.

"pazar mı çıkacaksınız yola?"

kafasını sallamış, derin bir nefes vermişti. "o zamana kadar, benimle uyur musun?"

tekrardan gülümsemiş, "seninle uyumazsam dünyanın en salak insanı olurum." demişti.

"şey, zaten öyle değil misin?"

kahkaha atışıma karşı gözlerini kısmış, "kırıcı." demişti. yanağından öpmüş, göz kırpmıştım.

benim kırgınlığım bu kadardı, onun bir gülüşü, bir özürü ile hemen geçiyordu.

enayiyim sanırım.

"gülüşüne çiçek açar, ağlayışına dünyam yıkılır."

"edebiyat yapma, olmuyor sende. keko."

gülüp yanağımdan bir makas almıştı. "diyorum ya, her şeyim sana özel."

her şeyim sana özel.

"salak."

"eve gidelim mi artık? hasta olacaksın, hm?"

kafamı sallamış, ellerimi boynuna sarmış bacaklarımı da bacaklarının üzerine atmıştım. "gidelim ama taşı beni, ağlamaktan bayılacağım şimdi şurada."

"hay hay efendim."

ellini bacaklarımın altından geçirmiş, diğerinı sırtıma koyup kolaylıkla kaldırmıştı. "kaslı kollarını sikeyim."

"ulan seni onlarla taşıyorum az şükür et."

gözlerimi devirmiş, "aman." demiştim.

evle park arası 5 dakikalık bir yürüme yoluydu. ikimizde bu süre zarfınca konuşmamıştık.

evin kapısına gelince indirmiş, kapıyı açmıştım. arkamdan geliyor, odama girince kolları direkt belimi buluyordu.

"üzgünüm."

gülümsemiş, kollarını indirip ona dönmüştüm. "bunun da üstesinden geliriz."

tabii ki beni ziyaret ederdi ya da ben onu. sorun bu değildi. sorun, biz her zaman birlikteydik ve şimdi tekrardan ayrı kalmak... veya onsuz uyumak.

gerçi uyuyamazdım, biliyordum.

"geliriz."

sakusa çoğunlukla benimle kaldığı için çoğu kıyafeti dolabımda vardı. üstünü değiştirmesi için pijama vermiş, bende kıyafetlerimi giyince kendimi yatağa atmış, kenara kaymıştım.

yanıma yatınca kafamı göğüsüne koymuş, ellerimi de beline sarmıştım.

saçlarımı okşamaya başlayınca mayışmış, yavaştan gözlerim kapanmıştı.

"kalbim senin, tutunduğum kişi sensin."


pat diye bir anda angst yapsam napabilirsiniz ki✍🏼👸

yemin ederim bundan sonra nasil olacak hiic bilmiyorum aminakoyim bak gram

duz yazi yazmak cok zor VE BOK GIBI OLUYO TESEKKURLER. 👍🏻👍🏻👍🏻

yazim yanlisi varsa bilmiyom,
useniyom bakmaya icime sindi bolum ama sinmedi de gibi.
bilmiyorum hosuma gitmedi pek :((

yastığımsın, sakuatsu. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin