Tahminen 45 yaşında görünen başı örtülü gayet normal giyimli kadın elinde ince belli ve kulplu çay bardağını mutfaktaki masasına bıraktı. Yeni aldığı kitabın ilk sayfasını heyecanla okurken arada pişen yemeğini kontrol ediyor, bir yandan da çayını yudumluyordu. Oldukça yoğun bir gün geçirmişti. Eve gelir gelmez yorgunluğunu atmadan yemek hazırlığına başlamıştı. Zira kocasının gelmesine 2 saat kadar bir zaman dilimi vardı. Ona sürpriz yapıp en sevdiği yöresel yemekten yapacaktı. Severdi böyle sürprizleri Ömer'i. İkizler etüde kalıp daha sonra kütüphaneye uğrayacaklarını önceden haber vermişlerdi. Henüz lise son sınıf okuyan ikizlerin dersleri oldukça yoğundu. Çoğu etkinlikleri es geçip üniversiteye hazırlık yapıyorlardı. Ömer, Esma ve Sema'nın bu denli titizlikle çalışmasını takdir etmiş ve sene sonu bir sürpriz planlamaya başlamıştı.
Ayla hanım pişen yemeklerini kontol edip saate baktı. Birazdan Ömer ve kızlar da gelirdi. Kapı anahtarla açıldı ve beklenenler aynı anda gelmişti. Mutfaktan çıkıp dış kapının önüne geldi ve her zamanki gibi hayranlıkla ayakkabısını çıkarıp yerine bırakan kocasına baktı. Yıllara meydan okuyordu kocasına karşı duyduğu muhabbet.
Akşam yemeğini yiyen çekirdek aile çay eşliğinde sohbete başlamıştı. O an kapının çalmasıyla en yakınında oturan Esma kapıyı açtığında kapının ardındaki sima tanıdıktı. Derya'nın oğlu ve kendisinden bir kaç ay büyük olan Ertuğrul'u gördü ve bakışlarını yere indirdi genç kız.
"Ben babamı çağırayım." deyip içeriye doğru yöneliyordu ki genç delikanlı eliyle durmasını işaret ederek:
"Yok. Ömer amcayla bir işim yok. Esra sizden bir kitap istemiş herhalde. Ben kitabı alıp gideyim Şeyy bir bardak su alabilir miyim acaba?"
Genç kız başıyla onaylayarak Peki deyip Mutfağa yöneldi bir bardak su doldurup kapıdaki gence uzattı. Ertuğrul yere çömelip suyunu içmeye başladı. Esma odasına geçerken Ömer başını uzatıp seslendi.
"Kim geldi Esma"
Genç kız babasına yaklaşıp, normal ses seviyesinde
"Volkan amcanın oğlu geldi. Esra kitap istemişti onları vereceğim baba." Ömer başıyla onaylayıp ayağa kalktı ve dış kapıya yöneldi. Kapının önünde çömelmiş ve su içmekte olan Ertuğrul'a baktı.
-Hoşgeldin aslanım. Hadi içeri gel çay içelim.
-Sağol Ömer amca evden bekliyorlar. Başka sefere okul çıkışı yanına uğrarım.
Ömer Ertuğrul'un sırtını sıvazlayarak:
-Eyvallah. Anlaştık o zaman aslan parçası. Bekliyorum.
Genç kız kitaplığa uzandı. Birkaç tane konu anlatımlı test kitabı ve Esra'dan ödünç aldığı romanı çantaya yerleştirdi ve tekrar kapıya yöneldi. Çantayı Ertuğrul'a vermesi için babasına uzattı genç kız. Ertuğrul su ve kitaplar için teşekkür edince Esma başını eğerek karşılık verdi. Genç kız içeri geçerken Ömer, Ertuğrul'la vedalaşıp uğurladı.
Genç delikanlı asansörden aşağı inerken kalbi hızlı atmaya başlamıştı. Bu güzellik halis miydi? Nasıl farkedememişti onu? Bu Esma'ydı değil mi? Bu nasıl bir asaletti? O an su içerken iyi ki Esma yanında değildi. Belki eli titrerdi, belki de su boğazında kalabilirdi. Babasının motosikletine binip evinin yolunu tuttu Ertuğrul. İçinde bir yerlerde saklı duran kelebekleri uçuşmaya başladı. Ta ki Esma'yı görene kadar haberi yoktu içindeki milyon kelebeklerden. Aylar birbirini kovalayadursun, Genç delikanlının sevdasıyla birlikte derdi de büyüyordu. Peki hep böyle devam mı edecekti uzaktan sevmeye? Nereye kadar devam edebilirdi ki. Eninde sonunda anlatması gerekiyordu. Ama nasıl? İkizi vardı bu kızın. Esma'ya değil de Sema'ya açılması genç delikanlıyı endişelendirmiyor değildi. Hem anlatmaya kalksa karşılık bulabilecek miydi Esma'dan? Acaba Esma'da kabul eder miydi ileride bir deniz subayı adayını? Aylarca firkate katlanmaya razı olur muydu?
Vakit geldi ve genç delikanlı eğitim göreceği memlekete doğru yol alacaktı. Volkan komiser , Derya hanım ve Esra, Ertuğrul'u yolcu ediyorlardı. Artık vatanına hizmet için ilk adımı atmıştı genç delikanlı. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na nefer olma yoluna baş koymuştu Ertuğrul. Annesine babasına ve kızkardeşine sırayla sarılıp vedalaşmaya başladı. Derya hanımın gözleri dolmuş ve ağlamamakta direniyordu. Oğluna sarıldığı an sel olup aktı tuzlu yağmurları. Kocasından bilirdi bu vedaları lakin, bu kez evladını uğurluyordu. Ana yüreğiydi işte. Yüce Yaradan, yüz merhametinden birini anneye bahşetmişti. Acaba bir merhametini daha bahşetseydi ne olurdu annenin hali? Deyim yerindeyse evladının yere basmasına bile müsaade etmezdi belki de... Kimbilir?
Genç delikanlı sinesine başını yaslayan annesinin ağladığını farkedip tebessümle yüzüne baktı. Yapmacık bir isyanla:
-Annem söz vermiştin ağlamayacaktın? Gülerek gönderecektin beni?
Derya hanım akan gözyaşlarına aldırmayarak gülümsedi. İç çekerek gözlerini evladının mavi harelerine sabitledi:
- Sevinçten oğlum, sevinçten ağlıyorum. Biliyordum ki ben. Daha sen doğmadan hep içimden geçti. Vatanına layık bir birey olacağını biliyordum. Şu an tarifsiz bir sevinç ve gurur var içimde. Dualarımız kalbimiz seninle. Nice güzellikler başarılar zaferler sizlerle olsun yavrum.
Genç delikanlı bu kez babasına sarıldı. Volkan komiser gurur duyduğunu ifade etmek için eliyle Ertuğrul'un sırtını sıvazladı.
-Ne diyeceğimi bilemiyorum ama seninle gurur duyuyorum. Biliyorsun annenin tilkileri fazlaca olduğundan bize söyleyecek söz bırakmıyor. dedi gülümseyerek.
Derya hanım yapmacık bir ifadeyle kaşlarını çattı
-Tilkilerimi karıştırma canım. Anneyim ben anne... Tabii ki böyle konuşacağım Tabii ki dualarla yollayacağım yiğidimi. Allahım nazarlardan korusun aynı senin lise yıllarındaki kopyan. Baksana şu boya posa duruşa. Bahriyeli kıyafeti benim oğluma ne yakışır şimdi. Allah'ım bu günleri bize gösterdin sana şükürler olsun.
Genç delikanlı tebessümle annesine bakarak:
-Yani Volkan başkanın oğlu olmanın ayrıcalığını yaşıyorum desem yanılmış olmam herhalde.
Volkan komiser oğluna meraklı bakışlarını çevirip:
- O niye lan? Nasıl bir ayrıcalıkmış o öyle?
Genç delikanlı, babasını hızlıca süzüp:
-Senin gibi yıllara meydan okuyan karizma var mı? Dinamik, hala genç... Emniyetin çelik bileğisin. Daha ne olsun Komiserim?
Volkan alayla gülümseyerek:
-Eyvallah bahriyeli.
Genç delikanlı kendinden iki yaş küçük kız kardeşi olan Esra'ya yaklaşarak kollarını açtı.
-Allah'a ısmarladık abisinin gülü.
Genç kız ağlamaktan kızaran gözlerini sildi. Ve kendisi de abisine sarılıp :
- Güle güle git, güle güle gel abi. Gücün kuvvetin daim olsun. İstediklerin hayırla nasib olsun. Arada geleceksin değil mi? Dedi.
Genç delikanlı dudaklarını düşünceli bir ifadeyle bastırıp:
-Bu pek mümkün olmayabilir bilemem ama inşaAllah diyelim Esra.
Vakit geldi ve araca bindi genç delikanlı. Yerine oturup ailesine el sallarken araç hareket etmeye başladı. Sonra ardına yaslandı. Bırak vedalaşmayı hislerini bile anlatamamıştı Ona. Bir süre düşüncelere daldı. Beyninde binlerce soruya bedel olan koca bir soru işareti rahat bırakmıyordu genç delikanlıyı. Sevdiğine geç kalmak... Böyle olmaması için dua etti Rabbine.
"Ey gönlüme Onun sevdasını düşüren Allah'ım... Senin yoluna canım feda olsun. Eğer birbirimizin alnında yazılıysak bizi harama bulaşmadan hayırlısıyla kavuştur. Onun sevgisinden, muhabbetinden beni mahrum etme. Beni ve Onu, mel'unun vesveselerinden muhafaza eyle. Günahkar olmaktan sana sığınırım Allah'ım."
Genç adam kulaklığını çantasından çıkarıp telefonuna taktı. Sevdiği kıza olan hislerinin tek tercümanı eserleri ard arda dinliyor dışarıyı seyrediyordu. Aracın içindeki basık ve kasvetli havanın etkisiyle uykusu gelmişti fakat halk dilinde tabir edilen "tavşan uykusu" na yatmıştı. Bilindiği üzere çok derin olmayan, Hemen uyanılabilen uykuydu." Genellikle askeriyede eğitimde kullanılan bir terimdi tavşan uykusu... Söz Konu Vatan olunca derin uykuya yer yoktu vesselam...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜKUT-U MEFTUN "Evvelâ Vatan"
General Fiction"Affet... Seni Senden Habersiz Sevdim." Burak ve Asya Arda ve Zeynep'in Ertuğrul ve Esma'nın hikayesi TUZLU YAĞMUR'un devamıdır...