Yaz aylarının hafif esintili zamanlarıydı. Kurban bayramı henüz bitmeden piknik için hazırlığa başlamışlardı hanımlar. Beyler de diğer taraftan piknik için yer arayışına girmiş herbirinden farklı öneri geliyordu. Gençlerden ne kızların ne erkeklerin bu plandan haberleri bile yoktu. Zira Mustafa bey herkesin bir arada olduğu zamanı bir fırsat olarak değerlendirmek niyetindeydi. Bir şekilde herkesin izninin aynı zamanlara dek gelmesi bulunmaz bir fırsattı. Atıf müdürü, devreleri, can kardeşi ve aynı zamanda meslektaşı Ömer, hanımlar, kayınpederi kayınvalidesi gençler... Herkes bir aradayken arada eksik yokken bu zamanı piknikle taçlandırmak Mustafa bey için gayet güzel bir fikirdi. Kaç kez böyle bir araya gelmek nasib olabilirdi ki?
Genç adam sabah namazına kalkıp abdest alacağı sırada mutafağın ışığını farketti. Mutfağa doğru adım attığında annesinin birşeylerle meşgul olduğunu gördü.
-Anne hayırdır ne yapıyorsun? Uyumadın mı?
-Dün akşam Mustafa amcanlar piknik programı yapmış herkesi çağırıyor.
Genç adamın yüzüne renk gelmişti. Gözleri kocaman açılıverdi. Gevrek gevrek gülümseyerek:
-Harbi mi?
Genç kadın oğlunu onaylarcasına devam etti sözlerine.
-Harbi tabi ne zaman Mustafa amcanın ciddiyetinden taviz verdiğini gördün?
-Ben o Mustafa reisin ayaklarının altına paspas olurum. Adam resmen bizim için çalışıyor yahu! Bu iş olursa salonumun en güzel duvarına Mustafa reisin üniformalı resmini yağlıboya yaptıracağım soran olursa da "Sevdamın mimarı pek kıymetli başkomiserim" diyeceğim. Ahanda yazıyorum buraya. Allahım yardım et şu biçare kuluna.
Nuran hanım şakayla karışık yapmacık bir sitemle:
-Şu hale bak... Neler söylüyor annesinin yanında. Biz senin yaşlarındayken utanırdık böyle şeyler söylemeye...
Nuran, oğlunun bu denli konuşmasına da şaşırsa da gülmeye başladı. Zira o gün oğlunun Asya'ya nasıl baktığını farketmişti. Sevinmişti hatta yıllarca gözünün önünde büyüyen kızın nasıl biri olduğunu biliyordu. Oğlu sevdasının karşılığını güzel ve hayırlı bir şekilde bulsun istiyordu Nuran hanım. Üzülmesindi oğlu. Hangi anne dayanabilirdi ki evladının aşk acısı çektiğine şahit olmaya? Burak'ın heyecanını gözlerinden okumak annesine göre dünyanın en güzel şeylerindendi. Acaba şu yirmili yaşlarda olan oğluna, kızından ayırmadığı Asya net ve olumlu bir cevap verecek miydi? Bu piknik organizasyonu belki de güzel bir gelişmenin habercisi olabilir miydi?
Gün aydınlanmış herkes erkenden hazırlanıp yola çıkıvermişti Bir süre sonra şehir merkezinden uzakta bir mesire alanına gelmişti koca bir aile. Hazırlıklar tamamdı. Herkes geliyordu. Arabalar akşamdan paylaşılan lokasyonda buluştu. Yemyeşil çimler, az ileride derin bir orman Diğer tarafta deniz... Hanımlar oturacak yerleri hazırlarken beyler arabalarındaki eşyaları taşıyorlardı. Uzunca bir sofra serdi anneler ve kızları, Babalar ve oğullarına ise kahvaltıdan bir süre sonra iş düşüyordu. Zira piknik mangalsız olmazdı. Geniş ve uzun bir kahvaltı sofrasında herkes yerini almıştı. Yan yana oturan genç adamların sevdiği kızlarla göz göze gelemeyecek şekilde oturmalarına rağmen yine de içlerindeki milyon kelebekler aynı anda uçuşmaya başlamıştı. Burak Asya'ya, Arda Zeynep'e nasıl açılacaktı? Bu anları çok iyi değerlendirmeleri gerekiyordu. Yalnız bir sorun vardı. Birbirlerinin kız kardeşlerine karşı besledikleri hislerden yine birbirlerinin haberi yoktu. Ertuğrul nadiren gördüğü ve bir anda gönlünü kaptırdığı Esma'nın hangisi olduğunu seçmekte güçlük çekiyordu. Aksi gibi aynı giyinmişlerdi tek bir fark bile yoktu yanlış kişiye yani baldızı olacak Sema' ya açılmaktan korkuyordu. Dakikasında rezil olabilirdi. Bu durumun kesinlikle meydana gelmemesini umuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜKUT-U MEFTUN "Evvelâ Vatan"
Fiction générale"Affet... Seni Senden Habersiz Sevdim." Burak ve Asya Arda ve Zeynep'in Ertuğrul ve Esma'nın hikayesi TUZLU YAĞMUR'un devamıdır...