Osmanlı döneminde insanlar her vesileyle mevlid cemiyetleri tertip etmişlerdir. Bir sıkıntı ve bir keder anında bir teselli ve şifa; neşe ve sürur zamanlarında ise onu bir şükür vesilesi olarak görürlerdi. Mevlid'in böyle algılanması toplumun her kesiminde etkili olmuştur. İster sıradan bir insan ister seçkin biri olsun kendi imkanlarıyla mevlidler tertip eder ve bundan vazgeçmezlerdi. Hatta merasim yapılmazsa sanki bir şeylerin eksik kaldığını düşünürlerdi. Mevlid açılışlar, evlenme, sünnet gibi önemli günlerde ve törenlerde büyük bir coşkuyla okunurdu. Peygamberimizin (sav) doğum günü olan Rebiülevvel 11. Ve 12.gecesinde mevlid törenleri düzenlenirdi. Düzenlenen bu törenler saray, konak ve evlerde yapılanlar bir de padişahın katıldığı merasim yürüyüşünün – buna mevlid alayı denir- ardından bir selatin camiinde yapılan resmi törenler olmak üzere iki grupta incelemek mümkündür. Bu günlerde rüyet-i hilal, kandil yakılması, top atılması, çeşitli ikram ve ihsanlarda bulunulması, farklı ibadetler ve uygulamaların icrasi tüm kandillere has genel uygulamalardır. Uygulamalara göz attığımızda dikkat ettiğimiz olay bizim dini günlerimizde yaptığımız uygulamaların aynısıdır. Dini günlerimizde gerek kendi evimizde yaptığımız ibadetler olsun gerek camide yapılan tilavetler, namaz kılma gibi vs. uygulamalarla benzerdir. Burada anlamamız gereken bizim uygulamalarımızın bize Osmanlıdan miras kaldığının ve hala devam ettirildiğinin ve bundan sonra devam ettirileceği gerçeği... Arşivlere ve kronik kitaplara baktığımızda hacı uğurlama ve karşılama gibi durumlarda -bunun adına surre alayı denirdi- mevlid okutulurken, Mevlid Kandili, Regaib Kandili, Berat Kandili ve Ramazan ayını karşılama gibi dini günlerde, bir yakınımız vefat ettiği zamanlarda ve doğum zamanlarında, erkek çocuklarının sünnet merasimlerinde ve yardım toplama, açılış düğün gibi etkinliklerde mevlidler düzenlenirdi.