Ertesi sabah cama vuran yağmur damlaları ile güne başlamıştım.
Sanırım sonbaharın son demlerini yaşıyorduk.
İki hafta sonunda tamamen kışa girecektik ve sınava altı buçuk ay kalmış olacaktı.
Bu hatırlama ile gergin bir biçimde yutkunmuş ve camdaki bakışlarımı alarak tek kişilik olan yatağımdan kalkmıştım.
Yatağımda oturur pozisyona gelip, dirseklerimi dizlerime yaslayıp, ellerimi saçlarıma daldırdım.
Uzamış olan siyah saçlarım iyice ellerimi doldururken haftasonu berbere gitmeyi aklımın bir köşesine yazıp ayaklanıp banyoya geçtim.
Klozet ile olan işimi bitirip elimi yüzümü yıkayıp ardından dişlerimi de fırçalayarak odama geçtim.
Üzerimdeki pijamaları çıkarıp koltuğa atarak katlı bir biçimde duran formalarımı üzerime geçirdim.
Son olarak çoraplarımı giydikten sonra camı açarak odamın havalanmasını sağladım.
Aynanın önüne geçip yüzüme kremimi sürüp saçlarımı tararken dün tıraş olmama rağmen ucundan çıkan sakallarıma kısa bir bakış attım.
Yemin ederim kız olsam direk lazere giderdim.
Öyle uğraştırıcı, can yakan bir şeydi bu kıllar.
Hassas tenli olduğum için çıktığı süre zarfınca sürekli kaşınır dururdu. E bende kaşıdığım için bazen kanadığı bile oluyordu.
Ah birde batık oluşmuyormuydu, yemin ederim geleceğimi düşünmeden lazere gitmek istiyordum.
Ama işte bunun büyüdüğüm kısmı da vardı, ya tarzım değişirde sakal bırakmak istersem.
Belkide sakal bırakırsam bu kaşıntı ve batık derdi biterdi ancak okul kuralları...
Neyse diyerek koltuğun üzerine gelişigüzel attığım pijamaları katlamış, yatağımı da düzelterek camı kapatmış ve dün geceden hazırladığım çantamı alıp aşağıya inmiştim.
Sıkı bir kahvaltı yapacak ne zamanım ne de malzemem olmadığı için ekmeğin içine attığım son kalan peynirleri hızla mideme indirmiş ve üzerime beni sıcak tutacak bir ceket alıp evden çıkmıştım.
Çocuklarını okula gönderen anneler bir bir içeri girerken bir yandan da pencereden onları izlemeye devam ediyorlardı.
Hava soğuktu ve hafiften yağmur yağdığı için yürekli titreyen annelere gülümseyip montlarına sarılmış çocukların saçlarını karıştırıp okuluma doğru yürümeye devam etmiştim.
Pembe kulaklığım inatla hayata tutunmaya devam ederken onun bu mücadelesine saygı duyarak yavaşça birbirine girmiş kabloları ayırmaya çalıştım.
Tabi sadece çalıştım sonunda kulaklığın bir kafası kopmuş ve yokuş asfalt yolda aşağıya doğru kaymıştı.
Sıkıntı ile çalışan diğer kulaklığa şükredip, şarkının kulaklarıma ulaşmasını sağlarken ellerimi deri ceketimin ceplerine koyup ayaklarımı izleyerek yürümeye devam ettim.
Hafif atıştıran yağmur saçlarımda küçük küçük damlacıklar oluştururken adımları hızlandırıp sonunda okula girdim.
Bahçede kimse yokken müdürün arada geldiği gibi tekrar insafa geldiğini anlayarak duraksamadan içeri girdim.
Cam kapı sesi bir biçimde ardımdan kapanırken zemin kattaki öğrencilerden bazıları bana bakmış ve tekrar telefonuna dönmüştü.
Tam yanması için dua ettiğim kaloriferin yanına gidecekken orayı çoktan kapmış olan minik kuşa başımı yana eğerek baktım.
Islak bir kuşa benziyordu.
Yine siyah taktığı şalın üzerindeki lekeler onların yağmur damlası olduğunu gösterirken o elindeki telefona bakarak ıslak yüzünde kuru peçeteyi gezdiriyordu.
Ve inanır mısınız, peçeteyi ıslaklık dışında lekeleyen tek şey dudaklarındaki fazla belli olmayan pembe renkti.
Makyaja asla karşı değildim, hatta güzel hissedecekse bir erkek bile abartmadığı sürece küçük dokunuşlar yapabilirdi, ancak bunun yalnızca ileriki yaşlarda yüzünü mahveden davranışlar olduğunu bilincinde yapmalıydı.
Güneş kreminin cilde ne kadar yararlı olduğunu bir erkek olarak ben bile biliyorsam bence bütün kızlar bunu bilip kullanmalıydı.
Bakımını da güzelce yaptıktan sonra kötü bir cilt kalacağını düşünmüyordum.
Makyaj malzemelerine verilen para kesinlikle cilt bakımına verilmeliydi.
En azından boya badanasına dönüp alay konusu olup kalbi kırılan insanlardan olmazdınız.
Daha fazla orada durup onu incelemeyerek yanına adımladım. Sırtımı duvara yaslayıp aramızda iki adımlık boşluk bırakırken o elindeki peçeteyi çöpe atmış ve telefonu ile ilgilenmeye başlamıştı.
Dönüp uzun boyumdan faydalanarak neye baktığına baktığımda dudaklarımın kıvrılmasına engel olamadım.
Benim zeki kızım burada bile bir şekilde ders çalışmayı başarıyor ve telefondan notlarını okuyordu.
Biraz daha onu rahatsız etmek istemeyerek önüme döndüğümde kulağımda yankılanan şarkı başımın arkaya giderek duvara yaslanmasını sağladı.
Birlikte güldük.
Birlikte ağladık.
Nasıl olacağını bilmiyorum ancak.
Bir gün karşılaşırsak sana diyeceğim ki:
Seni özledim...
Asla şarkı seçmezdim.
Sözleri hoşuma giderdi ve bağımlı olurdum.
Başım yana kayıp, gözlerim güzel kızımı radarına aldığında derin bir nefes aldım.
Dudaklarındaki minik kıvrımda soluklanmak istiyorum güzel kızım.
Beni kabul eder misin?
***********************
BÖLÜM SONU...
🐰🐰🐰
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KULAKLIK MESELESİ
Literatura FemininaNeredeyse her gün kulaklığı birbirine dolaştığı için açmaya çalıştığında koparan bir adam düşünün. Uzun boylu. Kara kaşlı, kara gözlü. Birde o kulaklıkları saniyesinde çözen bir kız düşünün. Kapalı. Kısa. Tombul yanaklı. Sizce bu adam kızımıza sı...