"İnsanları savunmak ne kadar acınası öyle değil mi? Bir insan kendini savunamadığı koruyamadığı için onu savunması, koruması için birisine ihtiyaç duyuyor. İnsanı savunmak ne kadar acınası olsa da çocukları savunma durumu bir o kadar takdire şayan.
Herkes insanları korumaktan bahsetse de geldikleri yeri çocukluklarını unutuyorlar ve bu çocukları savunmasız bırakıyor. İnsanların savunulmaya ihtiyacı olmasa da çocuklar savunulmaya muhtaç. İnsanlar savunmasız kalmasa da çocuklar hep savunmasız. Peki çocukları kim savunmaya çalışıyor. Onları savunmasız bırakanlar, insanlar..."
2.BÖLÜM
24 Yıl Önce
Yazarın Anlatımıyla
Demiştim ya insanların savunulmaya ihtiyacı yoktur diye. Bazen gerçekten öyle olmuyor. İnsanlarında savunmasız olduğu anlar oluyor. Evet belki onları o an koruyacak savunacak birisi olmasa da sonradan tutunacak bir dalı elbet ki oluyor. Zor oluyor, o tutunacak dalın güçlenmesi için zaman gerekiyor. Zamanla açılan yaralarsa o dala tutunduğunda geçiyor, peki ya o dal koparsa...
Ezgin ablasının uyuduğu odadaki koltukta uyumuştu. Ablası gece 02.30'da su istemişti. Ezgin hiç sızlanmadan mutfağa su almaya gitmişti. Suyu almıştı, ablasına verip lavaboya gitmişti. Lavabodan çıkıp odaya doğru yürürken bir kol tarafından kenara çekilmişti. Ezgin'in o geceye dair hatırladığı iki şey vardı.
Bir tanesi o adamın iğrenç yüzü ikincisi ise saatti. O gece Ezgin'in hayatını darmaduman eden olayın saati 02.48'di. Ezgin bir daha asla bu saati unutamamıştı. Bu saat Ezgin için ölüm saati olmuştu...
Günümüz.
Lâl'in Anllatımıyla
Aile denilen şey nedir ki? Sana yaşaman için bakan mı yoksa para verip eksiklerini gideren mi? Peki, nedir o eksikler sadece para mı? Sevgiye hiç mi muhtaç değildir insan? Sevilmek hakkı değil midir insanın?
Çocukluğunda sevilmemek nasıl bir his bilir misiniz? Ben biliyorum. Bilinmemesi gereken bir duyguyu ben biliyorum. Kimsenin bilmeyi hak etmediği duyguyu ben biliyorum. Sevilmeyen çocuk ya da torun olmak insanın o kadar zoruna gidiyor ki. Diğer çocuklara verilen sevgiden bir parça bile sana verilmemesi nasıl da yakıyor canını, bilmek bile istemezsiniz.
Günün sonunda annemin yanına gitmiştim. Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü. Annemin ağlamasına dayanamadım ve gidip sarıldım. Ben sarıldığımda annemin ağlaması daha da hızlandı. Ben sakinleşmesi için sarılmışken hayata tutunmamı sağlayan kadın kollarımda ağlamaktan helak olmuştu. Hayatta olmamı sağlayan, beni hayata bağlayan kadın şuan mağf oluyordu. Ne olduğunu bilmediğim olay yüzünden annem gözlerimin önünde eriyip bitiyordu.
"Bu gece benimle uyumak ister misin, kraliçem?" dediğimde bana gülerek baktı.
"İstemez olur muyum güzel kızım. Hadi sen git, bende yüzümü yıkayıp geliyorum." tamam anlamında başımı sallayıp, odama gittim.
Yatağım tek kişilikti. Annemle ben sığabilirdik oda annemin minik olmasından kaynaklıydı. İri bir insanla yatağa sığmak zor olurdu. Annem geldiğinde hala kötüydü. Babamın anneme söylediği sözler asla affedilemezdi ama annem göz yumuyordu. Kaç kere demiştim kaçalım gidelim diye. Dinlemedi beni baban o senin dedi, olur böyle dedi. Oda biliyordu ki bir baba böyle olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖZGÜRLÜK
Teen FictionNereden bilebilirdim ki, hayatımı mahfeden adamın hayatım olacağını... Nereden bilebilirdim ki, sönmüş kalbimin alevini bulacağımı... Nereden bilebilirdim ki, kaçmak isterken bağlanacağımı... Nereden bilebilirdim ki, yaşamak isterken öleceğimi!..