SİMURG
Efsanelerin birinde Zümrüdü Anka kuşu bilgi ağacının dallarında yaşar ve akıllara gelebilecek her şeyi bilir. Öyle bir haldir ki bütün kuşlar ona inanır ve onları her seferinde zor durumlardan kurtaracağını bilir. Zümrüdü Anka öleceğini hissettiği anda özenle yaptığı yuvasına çekilir ve yuvanın içinde ölümü bekler. Güneş bütün görkemiyle ortaya çıkıp, zümrüdü Anka'nın bilge ağacının kuru dallarını yakıncaya dek... Zümrüdü Anka oluşturduğu yuvada yanarak ölür ve küllerinden kıskandıracak turkuaz kanatlarıyla yeniden doğana dek.
Dünün ateşi, geçmişin harı içinde ki yangını mı körüklüyor Meryem, yangından mı bu sevmelerin çabuk terketmelerin, çocuksu ruhun. Ateşin etrafından mı güç alıyorsun. Bilirsin insan söndürmedi mi küle dönmez mi? yanıp kül olup neye dönüşeceğini seçtin mi? Anka olacak mısın küllerinden doğup yoksa un ufak olup dağılacak mısın rüzgârda? Ateşi seçtiysen eğer, rüzgârı es geçebilir misin? Rüzgârın ezelden beridir dostluğu vardır ateşle, ateş küçücük bir kıvılcımla doğar ilkin, güç alır rüzgârdan ve bebeğin ilk adımları gibi atar alazını, büyür ve ya kargaşaya sebep olur ya içini ısıtmaya huzurla. 1.42 milyon yıl önce ateşin keşfinden sonra Meryem'in ateşi nasıl kullanılacağını bilememesi en büyük yangının içinde olmaktan kaynaklanıyordu. Kuzineden yansıyan alev sıcaklığı önce elini sonra daha da artan bir sıcaklıkla yüzüne yansıyordu. Isıtmaktan öteydi bu sıcaklık biraz geriliyor aniden ateşin başında buluyordu kendini. Üç siyah düğmeleri olan lacivert kumaştan yapılmış ağır kaba bir ceket giyiyordu ve o bile ısıtmıyordu bedenini. Alevleri izledi bir süre. Bir alev neyi değiştirebilirdi ki diye geçirdi içinden, bir odalı evine girdiğinde ceketini çıkartmadan yaktığı ateş ile ısınmanın verdiği huzurla daha da güçlenirdi düşüncelerini, kestiği odunlardan bir kaçını alevin içine attı ve kül oluşlarını izledi. Ateşin ne felaketler getirebileceğini çok iyi biliyordu Meryem. Çocukluğundan beridir ateşle bir husumeti vardı. Evlerinde çıkan yangın da annesini ve babasını kaybetmiş, onu öksüz ve yetim olarak yangın yeri olan bu dünya da bir başına bırakmışlardı. Büyüdüğünde yangınla bir evini daha kaybetmiş şimdi ise bir odalı kuzinesi olan bu eve bir gelin edasıyla gelmişti, başında ateşten bir duvakla. Sessizlik en öldürücü şey diye biliyordu Meryem. Sessizliğin aşılmaz bir engel olduğu, ateşin bile çıtırtılarının duyulduğu bu evde bir ses aradı. "biliyor musun ?"dedi sönmekte olan ateşe. "bir sigara yakıp beş dakika düşünsem, kafayı yerdim herhalde" ateşten cevap arar oldu, ateşin Meryem ile husumeti bazen dostluk bazen kıvranış bazen ise haykırış gibiydi. Bir sigaranın 4 dakika 25 saniye, bir kadeh rakının 12 dakika ettiğini hesaplamıştı. Ceketinin cebinde ki eskimiş tablasından bir sigara çıkartıp kora yaklaşarak yaktı ve saymaya başladı içinden. 1 2 3... tam 4 dakika 25 saniye. Aynada ki görüntüsüne baktı, sıcaktan kızarmış yanakları, soluk dudaklarına, ince kemikli yüzünün çevrelediği siyah saçlarına, saçının bir tutamı kırmızıydı. Onun ateşe duyduğu nefreti hiç unutmaması için. Ateşin keşfinden sonra en büyük yangın Meryem'in yüreğinde büyüyordu. Kahkahaları, susmaları, nefreti, aşkı, terk edilmişliklerini suçlusunu hep ateşte bulurdu o yüzdendir ki hayatının odağı yapmıştı alevleri. Adını severdi Meryem, annesi koymuştu o yüzden severdi, ibadet eden kadın demekti . Annesini düşündü, Allaha sonsuz sevgiyle tapan, seyrekleşmiş saçlarına örttüğü siyah başörtüsüyle hatırlardı onu hep, annesi bitmek tükenmek bilmeyen bir yas halindeydi, konuşmaz, ince dudaklarıyla hafifçe gülümseyerek tespihin tanelerini sayardı, ince dudaklarının kıpır kıpır hali meryeme Allahla sohbet ediyormuş gibi gelirdi.
Nadiren Meryem'in kara saçlarına okşar yine Allahla konuşur edasıyla dudakları kıpır kıpır olurdu. Annesinden öğrenmişti ibadeti, kadınlığını bir sır gibi saklamayı, yas tutmayı, merhamet göstermeyi, bir elin verdiğini hiçbir elinin görmeyeceğini, annesiyle unutmuştu, mutluluğu, dudaklarının neşeli kıvrımını, lavantayla karışık huzur kokusunu. Meryem de severdi ibadet etmeyi bazen nasıl yapacağını bilemez yalnızca ellerini açar ve dua ederdi kıpır kıpır. Dua etmeyi sabırla bekler, gerçekleşmesini ummazdı, tahayyül ettiği hangi duası kabul olmuştu ki şimdiye dek. Ellerini uzattı artık sönmeye yüz tutan ateşe, elleri hep soğuk olurdu, küçükken daha kısacıkken saçları, düşmemişken süt dişleri, dudakları kıvrılmamışken tebessüm için annesi soğuk ellerini tutar 'bir çift el olmadan ısınmaz insanın yüreği 'derdi. Annesinin soğuk ellerini elini aldığında yüreği ısınır gibi olurdu, böyleymiş diye düşündü Meryem. Bir çift el buzdan da olsa ısıtıyormuş, büyüdükçe buz gibi olan ellerini nereye koyacağını bilemez, hep cebinde saklardı, ısınması için değildi elbet tutanı olmadığı içindi. Düşünceler bir ağrı gibi saplanırken beynine, paltosunun cebinde duran ellerini çıkardı, ateşin üstüne eskimiş koltuğun kenarında duran sehpadan bardak suyu boşalttı ateşe, ateşin sönmesini izledi bir süre cızırtılı sesini dinledi, düşüncelerinden bir an önce kurtulması gerekiyordu, bu gece ateşi, ailesini, ellerini düşünmek başını ağrıtmıştı onun, tahammül edemezdi hiçbir ağrıya, edemezdi lakin ağlamazdı da sanki bir güç ona ağlamayı yasaklamıştı, hesap sorardı, karnı ağrısa 'sizin Tanrınız cezalandırıyor beni ' diye hayıflanırdı. Doktoru yasaklamıştı düşünmeyi ve en önemlisi hayıflanmayı. Meryem ergenlikten öncesinden beri doktora giderdi, ateşle oynadığı küçük oyunlardan, ateşi hem sevip hem nefret etmesinden, hep sessiz, soğuk ve soluk bir kız olması yüzünden, şimdi bu nedenleri düşünüyor ve şöyle hissediyordu, böyle olmasını ateş istiyordu ondan ne vardı ki herkes gibi onun da içini ısıtmamıştı ne vardı ki sadece ışığı olmamıştı yolunu aydınlatan bu kavgayı önce ateş başlatmıştı onu yetim ve öksüz bırakarak şimdi Meryem'in ateşle dansını hastalık olarak görüyorlardı tedavi edilmesi gereken.
Ateşin içinden insanın içine, ruhuna, bedenine ulaşan sıcaklık daha da artar ve yakıp yıkar bedeni, kül olurken beden ruh da duman tüten bir alev misali terk eder, sıyrılıp giden ufak alazlar kaybolur ruhunun gecesinin karanlığında, ufak ruh ve büyük ruh benliğini kaybeder, küçük ruh yutabilir bazen büyük ruhu evrenin kanunu bozar, evrenin yaratılışından beri bu kanuna uyan, sorgulamayan yaratılış harikaları bunu da sorgulamamıştı. Büyük balık küçük balığı yutar, zengin fakiri yutar, aslan antilobu yutar, geyiğin kaçması daha hızlı ve çevik olmasıyla ilgilidir, kaçamazsa yine yutulur. Evrenin kanunu bozmanın hızlı olmakla ilgisi yoktur aslen, evrenin kânunu belirleyen ile ilgilidir, Meryem'in sorunu evrenin kanunu koyanladır, onu bulmak ve bir gün küçük ruhların büyük ruhlar karşısında hiçbir şansı olmadığını öğretmek , ateşin ne kadar büyük olursa daima onu yutabilen suyun hazır olduğunu göstermek istemesiydi. Evren Meryem için büyük ve küçük olarak ayrılıyordu, büyük düşünceler ve küçük düşünceler. Büyük düşünürdü Meryem, çocukluğundan beri resim çizerken bile en büyük ağacı en büyük güneşi o yapardı, en sonunda hayatının ateş ile dansa başlaması da en büyük ateşi kendisinin yakabileceğini düşünmüş ve dans etmişti aslında ateşle, tek bir şeyi unutmuştu, ateş ile savaş başlatılmaz veya dans edilmezdi, kurtarıcın hazır bulunmadıkça yanında daima ateş kazanırdı, Meryem'in başlattığı dansı da ateş kazanmış ve Meryem in ailesini yutmuştu. Küçük Meryem o anda tanışmıştı ateşle ve o anda dansı bırakıp savaşmaya başlamıştı, yıllarca sürecek bazen Meryemin dostu bazen en azılı düşmanı bazen sırdaşı olacaktı.
Bu hikâye ateşle bitip ateşle mi başlayacaktı veya en başa dönüp küllerinden mi doğacaktı. Hikaye'nin başlangıcında ateşin yaratılışı mı vardı? Meryem'in yaratılışı mı? Evrenin kanununu bozabilir miydi anlatılan hikaye, yoksa cani ve umarsızca koyduğu kanunun değiştirilemez olduğunu mu anlayacaktık. Bu hikayeyi anlatan ben, ateşin ve Meryem'in tam karşısında duruyorum şimdi, ne ateş tarafındayım ne Meryem, ne insanım ne yargıç, bütün kanunların, bütün düzenlerin ve bütün Meryemlerin en karşısındayım. Bu hikâyeyi eğer taraflı biri anlatsaydı sonunda bunu okuyan da bir taraf tutacaktı, ya ateş olacaktınız ya Meryem. Ateşin ne tarafında olursanız olun yakacağını unutmayın, Meryem'in ne tarafında olursanız olun yakacağını unutmayın bu hikaye yanmak istemeyenler için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞİN ARDINDAN
ChickLitBiraz hüzünlü bir mektup olacak ama; Tek başınasın kendine daima bunu söylüyorsun bir sır gibi sessizce, kelimelerin yankılanıyor boş sokaklarda. Tek başınasın sırlarını at hırçın denizlere ve git. Havaalanının olmadığı memleketlere ve bırak sırları...