Tabelasında psikolog Enver Gülmen yazan dairenin ziline belli belirsiz dokunmasıyla zil kuş sesleri eşliğinde uyandırdı Meryemi, Apartmanın ağır kapısını açarken merdivenleri tırmanırken, dairenin önüne gelene kadar buraya neden geldiğini biliyordu ancak şimdi kuş seslerini dinlerken dairenin içindekiler gibi o da neden geldiğini bilmediğini fark etti, zilin uyarıcı etkisi buymuş demek diye düşündü, kapı açılana kadar çantasından çıkardığı cep aynası ile dudaklarını gözlerini kontrol etti, çok az makyaj yapardı aslında akmasında ufak yüzünün şekilsiz durmasında bir sorun göremiyordu ama içeride ki insanlara güzel normal biri gibi görünmek istemişti. Normal, deli olmayan buraya zorla gönderilmiş biri gibi...kapı açılırken apartman koridorunu zorlayan bir güneş ışınları da eşlik etti. Meryemi rahatsız edecek kadar gülümseyen biri açmıştı kapıyı, gülümsemeler hep rahatsız ederdi Meryemi, acıma belirtisi gibi geliyordu ona, şimdi de bu kapının önünde ki sarışın, kocaman pembe dudaklarını sonuna kadar gülümsemek için kullanan kadın da rahatsız etmişti, Meryem de bu pembeli kadına belli belirsiz bir gülümseme sundu.
"merhaba," rujunun renginde pembe tırnaklarıyla telefonun tuşlarına basarken devam etti " 13.30 Meryem Cihan değil mi?" onaylar gibi baş salladı Meryem. Kadının bu kadar renkli giyinmesi, ofisin tamamen gün ışıklarıyla dolu olmasına, koltuklardan perdelere kadar mat bir beyaz renkle döşenmiş ofis ışıklarla birlikte daha da rahatsız ediyordu Meryemin kahverengi gözlerini.
"doktor beyin şu an bir hastası var, sonra kabul edecek sizi."
"bir şey içer misiniz? Kahve ? su ?"
"balkonumuz çok güzeldir, doktor bey özellikle seçti...sırf manzarası yüzünden."
"sigara kullanıyor musunuz?" 4. Dakika 25 saniye. Sigaranın süresi. Pembeli kadın artık arka fonda konuşuyordu Meryem için sabahtan beri sigara içmediğini fark etti, bez çantasından sigara paketini aldı ve kadının sorularını yanıtsız bırakarak balkona doğru yöneldi. Gerçekten kadının söylediği kadar güzeldi manzara, denizi çevreleyen evler yoktu, sıralanmış ufak dükkanlar önlerinde sigara içen, gülüşen esnaf, alışveriş yapmaya gelen insanların gürültüsü, deniz ve ağaç hışırtıları, burası Şehrin kaotikliğinden uzakta sanki bir tatil beldesi gibiydi.
"Meryem hanım, doktor bey sizi bekliyor." Kadının az önceki neşeli ses tonundan eser yoktu, Meryemin umursamaz tavrına bozulmuş gibiydi, yine de pembe dudaklarının altında o neşe çığlığı tam anlamıyla silinememişti. Tüm dikkatini toplayarak, ses tonuna pembe rengini de katarak "teşekkür ederim." Dedi Meryem. Balkondan adımını içeriye doğru atıp pembe tırnaklı elin gösterdiği kapıya doğru yürürken bütün duygularını yeniden nötrledi, diğer mat beyaz kapılardan tek farkı kapının sol tarafında psikoloğun ismi yazan tabela olmasıydı. Gümüş kapı kolunu aşağı indirdiğinde kapı ardına kadar açıldı Meryem için, kapının onun için hangi dünyaya açıldığını bilmiyordu henüz. Dünya yaratırken korkular ve başarılar, mutluluklar, terk edişler, terk edilişler, bavullar, bavulların dolması, boşalması, içine göz yaşların, kahkahaların sığması, bir ev, bir oda, sevgili, anne, baba, nefret, aşk, özlem de yaratırız, siyah büyük boy bavulun içine sığabilir, bavul dünyanı yaratmak için ve ondan kaçmak için bir yoldur, dünya yaratırken alırsın bavulunu ve sığdırırsın içine, tişörtlerinin arasına koyarsın bütün duygularını ve bir gün kaçarsın yarattığın dünyadan, kaçmak değildir aslında anlatılan çünkü her fermuarı açtığında yarattığın dünyada açılıverir, kendi dünyamızdan kaçabilmenin yolu var mıdır ? yoksa bavulu kapatıp açtıkça dünyamızı da mı kapatıp açarız, yolculuklar bavulla mı ilgilidir, yoksa dünya ile mi ? yarattığından mı kaçarsın, yoksa yaratamadığından mı ? açılan kapıda bir çift meraklı yeşil göz karşıladı Meryemi, uzun boyuna yakışan lacivert bir takım elbise giymişti, düzgün taranmış sarı saçları, ofisin ışıklarıyla birlikte daha da parlıyordu, Meryemin gördüğü psikologların aksine afacan sempatik bir yüzü vardı, o kadar teniz duruyordu ki kendi paspallığından rahatsız oldu Meryem. Masanın yanında ki sandalyelerden birine oturmasını rica etmese daha eliyle kahverengi ceketini tutmaya devam edecekti. Karşısında ki adamı izlemeye devam etti bir süre daha, orta yaşlarında, tırnaklarından saçlarına kadar bakımlı görünen biri vardı, masasının üstünde ki her şey sanki onunla uyumlu bir şekilde düzgün yerleştirilmişti.
"ben Enver Gülmen...memnun oldum." dedi güven veren gülümsemesiyle doktor. Meryem bu gülümsemeyi biliyordu, ona iyi geleceğini zannettikleri gülümsemeyi bugüne kadar çok psikolog yapmıştı ona ama hiçbir diploma hiçbir gülümseme kurtaramamıştı onu. Dünyaya kurtarılmaya gelmişti.
"adım dosyanızda yazıyor." diye cevap verdi Meryem rahatsız bir sesle, duvarda ki yığınla diplomaları göz hapsine alarak. Hangi diplomasına güveniyor acaba diye düşündü, hangi kağıt, hangi okulda öğretiyorlardı Meryemi, hangi profesör Meryemi anlatıyordu derslerinde, kim kurtarabilmişti ki bir kağıtla insanları. Kurtarılmak istemiyorsa ne olacaktı? Sonunda o diplomayı yırtıyorlar mıydı kurtaramadıklarında.
"evet yazıyor "diye gülümsemesini devam ettirdi doktor, kağıtta gözlerini gezdirdi uzun bir süre Meryem hakkında o kadar uzun ne yazıyor diye merak etti. 25 yıllık hayata ne sığardı ? Meryem uzunca bir süre bunu düşündü doktora adını söylemekten çok düşündü hayatına neler sığdırdığını. 25 yıl 219150 saat yapardı. Bütün saatlere neler sığdırdığını düşündü. Kaç gün batımı, kaç gün doğumu, kaç sıcak bir buluşma kaç ayrılık, ellerin birleşmesi, ellerin ayrılması, derin nefesler, nefes kesintileri, birkaç gülümseme, birkaç gözyaşı. 25 yıllık hayatının bütün saatlerini düşündü. Bütün saatler o kağıda sığabilmiş miydi ? yoksa doktor o saatlerle ilgilenmiyor muydu?
"Meryem." "ibadet eden kadın demek." Meryem bunu gülümsemeyle söylemişti aslında, annesinin gülümsemesiyle.
"Meryem. Sana Meryem diyebilir miyim. ?"
Evet der gibi başını eğdi. Bu binaya girerken hatta odaya girerken dahi ona sorulacak sorulara hazır hissediyordu, ona bu doktor önerilene kadar hazırdı bütün dünyasının didik didik edilmesine. O buraya adım atana dek hayatına üstten bakıyordu sanki o yaşamıyormuşçasına, ancak masanın arkası da oturan bu adam Meryem'in kilitli dudaklarından çok daha fazlasını cımbızsız alabilecek gibi duruyordu.
"intiharı düşünmüyorum doktor" dedi kesif bir sesle. "sadece sıkıldım o kadar" doktoru yüzüne baktı beş saniye boyunca, ellerini çenesinin altına koymuş, dudaklarının gülümsemesi durmuştu ama yeşil gözleri gülümsemesini sürdürüyordu.
"yaşamaktan mı sıkıldın?"
"yaşayamamaktan." Diye cevap verdi, sesinin tonu kararlılığını bozmuyor adeta haykırır gibi cevap veriyordu sahi ne olmuştu o uçurumun kıyısında yaşamaktan bu kadar sıkılmışken kim vazgeçirmişti Meryemi atlamaktan yaşama arzusu muydu ? yaşayamama beceriksizliği mi ? çok kısık sesle duyduğu hayat şarkısını bu defa ritmini mi artırmıştı. O uçurum da dururken ve dalgalanırken rüzgar da saçları niye yürümemişti sonsuzluğa ve neden gidiyordu sürekli kurtuluşa ? neden insanlar kurtulmak ve kurtarmak isterdi ki ? atlamak için binanın çatısına çıkmış, ölüm için avuç dolusu ilaç içmiş birini neden seçmediği halde kurtarmak için çırpınırlardı en başından kurtarsalardı ya en başında gülümseselerdi en başında koşsalardı hastane kapısına, sonsuzluk seçimini verdiğinde neden hayır ölemezsin naraları atıyorlardı ? seçimlerine neden artlarını dönüyorlardı yoksa onlarsız gülmenin yasak olduğu gibi ölmekte mi yasaktı madem Meryem izinsiz yaşayamıyordu izinsiz de mi ölemezdi o halde ? sesinin çok az ama kesif çıktığını biliyordu ama bağırmayacaktı çünkü çok bağırmıştı bazı geceler çığlık çığlığa kalmış duyan olmamıştı, duyan olduysa bile sağırı oynamıştı.
"o gece olanları bana anlatır mısın Meryem?" adını duyunca irkildi, adını birinden böyle duymayalı epey olmuştu, doktoru adını annesi gibi söylemişti. sıcak, buyruksuz, doktorun dudaklarından içine akmıştı adı. O gece olanlar diye düşündü o gece olanları kendine bile anlatmamıştı geceden sabaha yürürken şimdi bu diplomasına güvenen her anlattığını tıbbi terimlerle açıklamaya çalışan adama da anlatmayacaktı, anlatınca bir şeylerin değişeceğini de düşünmüyordu ne olacaktı yani iyileşecek miydi birden, o reçete de yazanları kullanınca sabah akşam, normal bir insan mı olacaktı ? normal insanlarla konuşmaya hak mı kazanabilecekti ya çok geç kalındıysa Meryem için ya o uçurumun kenarında bedeninin değil de ruhunu attıysa aşağı.
"enkazı görmek istemiştim."
"ne enkazı ?"
"savaş..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞİN ARDINDAN
Genç Kız EdebiyatıBiraz hüzünlü bir mektup olacak ama; Tek başınasın kendine daima bunu söylüyorsun bir sır gibi sessizce, kelimelerin yankılanıyor boş sokaklarda. Tek başınasın sırlarını at hırçın denizlere ve git. Havaalanının olmadığı memleketlere ve bırak sırları...