Öğlen kahveye giderken yırtık kotumla deri ceketimi çekmiştim üstüme, içimdeki gri kapşonluyla tezat olsa da bu havada sikmişim güzelliği diyip kapıyı açıp kahveye girdim.
Soba yanıyordu mis gibi, ceketimi çıkartıp yandaki sandalyeye attım. Bir kahve söyledim İsmail abime, sade kahve içip dün içtiğim alkolden sıyrılmam lazımdı.
Kapı açıldığında herkes kapıya döndü, bol bir eşofman ve üstüne üç beden büyük kapşonlusuyla o çocuk girmişti içeriye.
"Orhan bey, bir bakabilir misiniz?" Bazıları gülerken bazıları da şaşkınlıkla bakıyordu bana. Ayağa kalkıp kapıya yürüdüm, göz kırptım hayırdır dercesine.
"Şey rahatsız ediyorum ama ben anahtarımı içeride unutmuşum, abimde evde yok. Ama salonun camı açık, beni oraya kaldırsanız. İçeri girmem gerek, telefonum falan herşey içeride." Haspinallah...
Şimdi ben bu çocuğu kaldırırdım tabi ama millet görürse laf olurdu. Kız gibiydi çünkü.
"Sen geç, ben Ömer'den merdiveni alıp geliyorum." Koluma tutunan minik elle olduğum yerde kaldım.
"Korkuyorum yüksekten, ondan merdiven olmaz." Bu geçerli bir sebep değildi ama neyse diyip yola devam ettim. Dudağıma bir sigara tutturup ateşledim, arada bana bakışlarını hissetsem bile daha da çarpılmamak için dönüp bakmıyordum.
"Bu cam açık Orhan bey." Kolumu çekingence tutup açık camı gösterdiğinde fazla yüksek olmadığı için sevinmiştim.
Bebek gibi kollarını bana doğru kaldırdığında içimden bir şey kopup akmıştı ona doğru. Arkasını çevirip ince belini kavradım o hafifçe çığlık atarken cama dizleri gelecek kadar kaldırdım.
Çerçeveden tutunup içeri girerken beli sıyrılıp bembeyaz tenini gözlerimin önüne serdi. İçim gide gide bakarken ufak bir pat sesiyle içeri atladı ve hemen dönüp camdan bana baktı.
Yanakları kızarmış, dudakları hafifçe kıvrılmıştı. Bu bebek haline yükselen tek ben değildim, üstümdeki kapşonluyu biraz daha aşağı çekip başımla selam vererek eve doğru yola çıktım. Ne ceketimi kahvede unuttuğumu fark etmiştim ne de arkamdan bakan güzel oğlanı.
Eve girdiğimde kendini ergenlikte sanan organıma ana avrat söverek duşa adımladım. Ufak bir tokatlamadan sonra kendine gelmişti şerefsiz. Ben bu aralar çok işe sardım tabi ondan bu olmadık zamanda şahlanması.
Kendime ufak bir yemek hazırladım, sofrayı kurarken kapım çaldı. Kolay kolay gelen gidenim olmadığı için şaşırmıştım. Kapıyı açtığımda İsmail abinin ufak oğlan vardı, elinde de benim deri ceket.
"İzmarit abi, babamın kahvede unutmuşsun o yolladı. Yarın işin yoksa akşam seni kahveye çağırdı." Onaylayıp yolladım ufaklığı, ceketi unutacak kadar aklımı başımdan alan Gökalp geldi aklıma.
Beli de incecikti, kocaman gözleri, bembeyaz cildiyle tam bir bebekti. Teni süt gibiydi, görebildiğim kadarıyla tabi. Bunları düşündükçe hızlanan nefesimi fark edip aklıma gem vurdum onu düşünmemek için.
Eski maçları gösteren bir kanal açıp her zaman ki koltukta uzanıp bir sigara yaktım. Biten sigaramı içinde su olan küllüğe bastırdığım an kapı çaldı, küfür ede ede kalkıp açtığımda tanımadığım bir genç duruyordu kapıda.
Sert mizacı duruşundan belliydi, kaşlarını çatıp yüzüme bakarken sinirim gün yüzüne çıkmak üzereydi. Kaşlarımı çatarak suratına bakarken alaycı bir gülüş çıktı dudaklarından.
"Orhan bey siz misiniz?" Kimdi bu lavuk şimdi akşam akşam.
"Evet kardeş, buyur." Sert konuşmamla kaşlarını kaldırmıştı alayla.
"Bey mi? Mahalle serserisine bey diyecek tek aptalda benim kardeşim herhalde. Neyse Gökalp ile fazla muhatap olmazsanız iyi olur, daha da kötü bir tanışma geçmesin aramızda." Lafını söyleyip siktir olup giden adamla kan beynime sıçramıştı.
Ulan bebek gibi çocuğun abisine bak, yardım ettik suçlu çıktık. Sikerler ama..
Üstüme ceketimi alıp mahalleye inmeye karar verdim, kahveye gidecekken az önce yanıma gelen gençle tartışan Gökalp'e ilişti gözüm. Sinirle ayağını yere vura vura bağırıyordu, sinirli hali bile sevimli gelmişti gözüme.
Ulan İzmarit, ufacık oğlana için giderek baktığını iyi ki kimse görmüyor oğlum.
O anda abisinin elini vuracak gibi kaldırdığını gördüğümde sinirime engel olamadım.
"Hop, bilader napıyon ufacık bebeyi mi dövecen?" Bileğine sertçe yapıştığımda sinirle bana dönmüştü.
"Sanane lan, sanane. O benim kardeşim sen kim oluyorsun?" Haklı da olsa sırtımda hissettiğim minik ellerle geri basamadım.
"Burası benim çöplüğüm, git başka yerde horozlan. Ben burda kimseyi dövdürmem, ufacık bebe, vuracak kadar küçüldün mü?" Tepeden bakarken öfkelense de bir şey yapamayacağını anlamıştı.
Elini elimden kurtarıp eve girerken arkamdaki ufaklığa bağırdı.
"Gökalp yürü, eve gir çabuk."
Arkamdan çıkan bedeni kolundan yakaladım, bebek yüzü bana dönerken dudaklarını ısırıyordu.
"Numaranı ver, çaldırayım. Dövmeye falan kalkarsa ara hemen. Sahipsiz hissetme, bu mahallede yardıma ihtiyacı olanı koruruz biz." Kafasını sallayıp telefonumu eline aldı, boyalı parmaklarıyla pıtır pıtır numarasını girip kendini çaldırdı.
"Teşekkürler, ama vurmaz abim bana. Sizinle konuştuğum için sinirli sadece, fazla korumacı. Kusura bakmayın lafları için, ben sizi öyle serseri gibi görmüyorum hiç." Dudaklarım kıvrıldı.
"Abin haklı, ben bu mahallenin bir numaralı serserisiyim. Kendine dikkat et, sorun olursa da aramaktan çekinme."
Omzuna hafifçe dokunup kahveye yürümeye devam ettim. İçeri girdiğimde çayım hemen önüme kondu.
"Eyvallah." Diyerek yudumladım sıcak çayımı, yüzümde oluşan gülümsemeyle ekrandaki maç yerine bebek bir suratı düşündüğümden kimsenin haberi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
izmarit
أدب المراهقينLakabı İzmarit olan mahallenin en serseri genci üniversite öğrencisi feminen Gökalp'e ilk görüşte aşık olur..