3

116 19 17
                                    


Seonghwa gece boyunca yaptığı şeyin ne kadar adice olduğunu düşünmüştü. Uykusuzluktan gözleri yanıyordu. Hala nasıl buna izin verdiğini anlayamıyordu. Her şey o kadar ani olmuştu ki düşünecek zaman bulamamıştı belki. Yine de büyük bir vicdan azabı duyuyordu. Aynı şeyi bir başkası kendisine yapsa muhtemelen onu asla affetmezdi. 

"Günaydın Hwa!" Wooyoung her zamanki neşeli tavrıyla sınıfa girip selam verirken Seonghwa çocuğun yüzüne bakmaya bile utanmıştı. "Günaydın." Gülümsemeye çalışarak karşılık vermişti. Ama buna ne kadar devam edebileceğini bilmiyordu.

Yemek arasına kadar gündelik sohbetleri sürmüştü. Seonghwa arkadaşının dudaklarından San'ın adını her duyduğunda kötü hissediyordu. Vicdan azabı onu bırakacak gibi görünmüyordu. Unutması gerekiyordu sadece.

Yemekhaneye gelmiş ve yemeklerini almışlardı. Ama Wooyoung bu sefer her zaman oturdukları yere değil daha önlerde bir masaya ilermişti. Seonghwa oturdukları masadaki çocuğu tanımıyordu. Ama oldukça güler yüzlü ve tatlı göründüğünü inkar edemezdi. "Selam Joong. Seonghwa okula birkaç gün önce geldi. Görmüşsündür zaten. Seonghwa bu da Hongjoong. Benim yakın arkadaşım." Seonghwa Wooyoung'un tanıştırdığı çocuğa gülümseyerek elini uzatmıştı. Sevecen bir tavrı vardı.

Yemek boyunca üçlü sohbet etmişlerdi. Seonghwa bu sohbetten Hongjoong'un Yunho'yla yakın arkadaş olduğunu, San ile de çok yakın olmasa da iyi anlaştıklarını öğrenmişti. Wooyoung'un arkadaşlarını genelde San'ın çevresinden seçmesi bir an komik gelmişti. 

"Bakın ne diyeceğim. Annem ve babam bu akşam bir iş yemeğinde olacaklar. Yani geç gelecekler. Akşam bizde takılalım mı? Oyun falan oynarız. Hem tek başıma sıkılmamış olurum. Seninle de daha çok tanışmış oluruz." Son cümlesini Seonghwa'ya ithafen söylemişti. "Olabilir. Eğlenceli olur. Davetin için teşekkür ederim." Seonghwa gülümseyerek kabul etse de Wooyoung kurcalamaya başlamıştı.

"Sadece üçümüz mü olacağız? San ve Yunho'yu da davet etmeyecek misin?" Wooyoung'un dediğiyle Hongjoong sanki unuttuğu bir şeyi hatırlamış gibi bakmıştı. "Doğru ya. Onlar da gelse daha eğlenceli olur." Gözleriyle yemekhaneyi taramış ve aradığı ikiliyi bulunca elini kaldırarak gelmelerini işaret etmişti.

Seonghwa gün boyunca San ile karşılaşmamak için sınıftan çıkmamıştı ve şimdi yanlarına geliyordu. "Efendim?" Seonghwa San'ın sesini duyduğunda gerçekten başını gömecek bir kum tepeciği olsa ne iyi olurdu diye düşünmeye başlamıştı.

"Bu gün bizde toplanıyoruz. Siz de geliyorsunuz. İtiraz istemiyorum." Hongjoong direkt konuya girmişti ve ikilinin reddedecek gibi bir havası yoktu. "Olur. Hem biraz kafa dağıtırız. Yine yeni çıkan bütün oyunları stokladıysan oynarız bir şeyler." San hemen kabul etmişti. Yunho da ona uymuştu.

"Aslında bu gün biraz işim var. Ben gelmesem olur mu?" Seonghwa gelmemek için bahaneler düşünürken San'ın gözlerinin üzerinde olduğunu hissediyordu. Gitmek istemiyordu ama Wooyoung Seonghwa'nın kolunu sıkarak kulağına yaklaşmıştı. "Seonghwa!! Beni yalnız bırakamazsın. Arkadaşız biz. Gelmek zorundasın o kadar!" Fısıldayarak kesin bir dille gelmesi gerektiğini söylediğinde Seonghwa ne yapacağını bilememişti. Hongjoong karşısında gelip gelmeyeceğini söylemesi için bekliyordu ve Wooyoung ona başka çare bırakmamıştı. 

"Tamam. Geliyorum o zaman." Gülümsemeye çalışmıştı ama pek başarılı olduğu söylenemezdi. İçinde kötü bir his vardı. San'la aynı ortamda bulunmak istemiyordu.

***

Seonghwa okuldan sonra evine uğramış ve kıyafetlerini değiştirerek sözleştikleri yerde Wooyoung'la buluşmuştu. Hongjoong'un evine vardıklarında ise San ve Yunho'nun çoktan orada olduklarını görmüştü. San ve Hongjoong salonda oyun konsollarını çıkarıyordu. Yunho ise mutfakta atıştırmalıkları hazırlıyordu. "Ben şunları mutfağa bırakayım." Seonghwa gelmeden önce aldıkları atıştırmalıkları da mutfağa bırakmış ve Yunho'ya yardım etmeye başlamıştı.

Gözleri Wooyoung ve San'ı bulduğunda çoktan bir sohbet başlatmış olduklarını görmüştü. İçi biraz rahatlarken gerginliği ne zaman geçecek diye düşünüyordu. 

"Pşşt uyumaya mı geldin? Al şunu içeri götür." Seonghwa içeridekileri izlemeye daldığını Yunho yüzüne doğru parmak şıklatıp cipsle dolu kaseyi kucağına tutuşturduğunda anlamıştı. Salona geçip elindeki kaseyi ortadaki sehpaya bırakmıştı. Televizyonun önündeki koltuğa değil de yan taraftaki tekli koltuğa geçmişti. 

"Başlayalım hadi." Yunho kalan atıştırmalıkları da getirmiş ve San'ın yanındaki yerini almıştı. Wooyoung üçlü koltuğun en kenarında oturmuş elindeki konsolun tuşlarıyla uğraşıyordu. Seonghwa'yı çoktan unutmuş gibi görünse de Seonghwa pek umursamamıştı. Tek istediği San ile muhattap olmak zorunda kalmamaktı. 

***

"Siz oynayamıyorsunuz. O kadar koleksiyon yapıyorum oynayalım diye ama hala beni yenebilen biriyle karşılaşmadım." Hongjoong elindeki konsolu hafifçe sehpaya fırlatmış ve cips kasesini kucağına alarak arkasına yaslanmıştı. "Sana oynamayı ben öğrettim Joong. Bu işi fazla ciddiye alıp kendini bu kadar geliştirmeni beklemiyordum." Yunho Hongjoong'un kucağındaki kaseye elini daldırmış ve alabildiği kadar cipsi almıştı. "Sırf beni yenemiyorsun diye bahane uydurma Yunho. Her şey ortada. Ayrıca cipsimi kocaman ellerinle yiyemezsin. Bitiyor." Onun bu dediğiyle Yunho gülmeye başlamıştı.

 Wooyoung San'a bir şeyler soruyor, San da kısa kısa cevaplar veriyordu. Seonghwa fazlasıyla sıkılmıştı. En azından yüzüne su çarpmanın iyi bir fikir olacağını düşündü. "Lavabo ne tarafta Hongjoong?" Hongjoong kısaca tarif ettikten sonra Seonghwa hızlıca gösterilen yere ilerlemişti. 

İçeri girerek aynaya bakmış ve soğuk suyla yüzünü yıkamıştı. San'a hiç bakmamış, göz göze gelmekten kaçınmıştı. Yine de kötü hissediyordu. Birkaç dakika daha aynaya baktıktan sonra çıkmıştı. Ama San koridorda arkasını dönmüş bir şekilde telefonla konuşuyordu. Seonghwa'nın çıktığını duyunca arkasını dönmüş ve çocuğa bakmıştı. 

Seonghwa umursamadan gitmeye yeltendiğinde San yine bileğinden tutarak onu durdurmuştu. Bir eliyle hala konuştuğu telefonunu tutuyordu. "Bıraksana!" Seonghwa kolunu çekmeye çalışırken hafif sert bir tonda söylemişti. Ama sesinin karşı tarafa gitmemesi için de çaba sarf etmişti. 

San konuştuğu kişiyle vedalaştıktan sonra telefonu kapatmış ve arka cebine sıkıştırmıştı. "Ne oluyor?" Sorduğuyla Seonghwa bir adım geri çekilmişti. Bileği hala çocuğun parmakları arasındaydı. San sorgulayan bir yüz ifadesiyle ona bakıyordu. Seonghwa sertçe kolunu çekerek San'ın parmaklarından kurtarmıştı. "Ne ne oluyor?" Sesinin yüksek çıkmamasına dikkat ediyordu.

"Gün boyu benden kaçtın. Şimdi de yüzüme bakmıyorsun." San normal bir ses tonuyla konuşuyordu. İçeridekiler çok gürültülü olmasa konuştukları çok net duyulurdu. "Senden kaçtığımı nereden çıkardın?" Seonghwa hala ses konusunda temkinli davranıyordu.

"Dün olanlar yüzünden mi?" San bu sefer yavaşça söylemişti. Sinirli görünmüyordu. Sadece merak ediyor gibiydi. "Dün olanları unut San! Bir anlık anlamsız bir şeydi. Olmaması gerekiyordu ama oldu işte. Üstünde daha fazla durmanın anlamı yok." San duyduklarıyla yüzündeki ruhsuz ifadeyi ortaya çıkarmıştı. Bu sefer gözleri sinir kırıntıları barındırıyordu. Seonghwa bir an kızdığını düşünmüştü. 

San hafifçe boğazını temizlemiş ve "İyi o zaman. Kıyafetlerimi yıkayıp getirirsin yarına." diyerek yanından uzaklaşmıştı. Seonghwa onun bu hareketine anlam vermeye çalışmıştı ama gerçekten kızmış olmasından başka bir şey gelmiyordu aklına. Bunun olması da pek mümkün değildi.

Düşünmeyi sonraya bırakarak içeridekilerin yanına dönmüştü ama tahmin ettiği gibi oynamaya devam etmiyorlardı. San gideceğini söylemiş Yunho da ona ayak uydurmuştu. "Biz de çıkalım Hongjoong. Geç oldu zaten. Davet ettiğin için teşekkür ederiz." Seonghwa da gitmenin daha iyi olacağını düşünmüştü. Daha fazla kalmanın anlamı yoktu zaten.

***

Bu fic çok güzel.

Kiss Me Deep |SanHwaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin