Elf ve Viking

15 4 9
                                    

Isabelle'in anlatımıyla

Jessica ile sınıfa tekrardan girdik. Albert tahtanın orada Helene'i sıkıştırmıştı. Jessica hemen onların yanına gidip Albert'e duyamadığım birşeyler söyledi. Albert de Helene'i bırakıp Clara'nın yanına geçti. Tam Clara'yı da sıkıştıracakken ortama Mousthafa girdi.

"Clara'yı bırak." Bunu öyle sesli söylemişti ki ben orada olsam aşırı korkardım.

"Bırakmıyorum bir şey mi yapacaksın?" Albert her zamanki gibi hazır cevaplığına devam ediyordu.

"Sevgilimi rahat bırak." Ne? Mousthafa, Clara'nın sevgilisi miymiş? Albert'in işi şimdi bitti.

"Sevgilin mi?" Albert bir anlık şok yaşadı. Jessica ile ben de birbirimize bakıyorduk. Clara ise keskin gözlerle Albert'e bakmaya devam ediyordu.

"Evet, duyduğun gibi. Şimdi seçim senin." Şuan Albert'in (yazarın tanımı:zort olacağı) hiç iyi yerlerde olmayacağı kesin.

"Ay, tamam. Bıraktım seni de kendini bilmiş sevgilini de. Ben Helene'in yanına gidiyorum. Hahhaha." Son anda neden güldüğü hakkında en ufak bir fikrim bile yok.

Ders başladığında Bayan Aliese terlemiş bir şekilde sınıfa girdi.

"Çocuklar bu günkü dersimiz prenses Diana'nın hayatı. Bu konu hakkında bir projeniz olacak. Sizi ben eşleştireceğim.
Jessica ile Helene
Albert ile Mousthafa
Clara ile Mia
Isabelle ile Ken
Aaaaaaahhhhhhhahahhahhhhhhhhhhhahahahahhahah. Tamam biraz abarttım. Ama platoniğim ile eşleşmek. Bunu hayatta tahmin edemezdim.

"Yaşasın Bayan Aliese." Hayır. Gene batırdım. İçimden söylediğimi sanıyordum. Şaka gibi. Neyse konuyu farklı yere çekmem lazım.

"Yani yaşamasın mı kadın?" Oh be, iyi atlattım.

Marissa'nın anlatımıyla

Dersten çıktım ve arkadaşlarımla çıkışa doğru yöneldik.

"Josephina niye bizimle gelmiyor?" Son beş gündür Jose, yani Josephina, biz ona böyle sesleniyoruz, okul çıkışında bizimle gelmiyordu. Genelde dersleri takmıyordu bu yüzden etütlere kalmıyordu. Ne olmuş da bizimle gelmiyordu artık?

"Selam!" Arkama biri yavaşça dokundu. Arkamı döndüm ve o çocuk.

"Kafeye gitmiyor muyuz?" Beni arkadaşlarımın önünde rezil etti.

"Eh, tamam gidelim." E söz verdim çocuğa sonuçta. Vikingler sadık insanlardır. Yalandan hoşlanmazlar.

"Gel benimle. Bildiğim bir yer var." Beni nereye götürecekti acaba.

Yürümeye başladık, gittikçe yeşillenen yollardan yürüyorduk. İyice ormana yaklaşıyormuşuz gibi hissediyorum.

Sonunda bir ağaç evin önünde durduk. Ne yani bu da mı ormanda yaşıyor. Elf değildir yani. Elf olsa benden kaçar.

"İşte benim evim." Anladık.

"Çok hoşmuş aşırı beğendim." Hiç beğenmedim diyemezdim.

"Bu arada ben bir elfim." Oha. Ne? Benim Viking olduğumu bilmiyor her halde.

"Ben de soylu-viking karmasıyım. Elfler vikinglerden hoşlanmaz diye düşünüyordum."

"Aslında öyle ama içeri gel sana açıklayayım." Beraber içeri girdik. Yukarı kata çıkarken düşüyordum ama o beni yakaladı. Ölümden döndüm gibi bir an yaşadım.

Biraz konuştuk.Sonra Reyna'nın bana yaptığı olayı ona anlattım.

"Vay düşüncesiz. Sana nasıl böyle birşey yapabilir. Ben ona-"

"Aman. Küfretme."

"Yok hesabını soracağım diyecektim. Kendisi benim eski sevgilim de. Hala benden hoşlanıyor. Bu arada ben hala adımı söylemedim. Adım Petric."

"Ben de Marissa." Biz baya bir konuştuk. Sonra da gemime döndüm."

Petric'in anlatımıyla

Şaka gibi bir Vikinge aşık olmuştum. Ama onun güzelliği beni o kadar etkiliyor ki. O kıvırcık kahverengi saçları. Kahverengi gözleri. Tam anlamıyla mükemmel (yazarın tanımı:kız bence de çok güzel yani müq).

Üçlü KrallıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin