"Sahte arkadaşlıklarınızı sikeyim."
Adamın dudakları arasından sessiz ama nefret dolu bir küfür çıktı; telefonunun ekranında mutlu görünen insanlara iğrenerek bakıyordu. Birkaç eski arkadaş, birbirlerinden nefret etmezlermiş gibi gülümsedikleri fotoğraflarda bir araya gelmiş, fotoğrafın altına içi boş güzel sözler yazmışlardı. Şu internet denen yerde herkes pek de mutluydu.
O da bu küçük evde.
Hwang Hyunjin, şehrin ortasındaki küçük evinden bir senedir çıkmıyordu. Sadece ilk zamanlarında çıldıracak gibi olduğu bazı geceler çok geç saatlerde dışarı çıkar, nehrin kenarında yürüyüş yapardı, kimselerin olmadığı yerlere gidip hava alırdı. Sonradan bunlardan da vazgeçmişti. Dışarıda ilgisini çeken tek bir şey kalmadığını söylüyordu.
Okuldan, sahte insanlardan, çıkarcı arkadaşlıklardan, sorumluluklardan; kısacası acılardan kaçıyordu. Kapandığı evinde kuledeki bir prens misali yapayalnızdı.
Evde bolca çöp ve yıkanmamış bulaşıktan başka canını sıkan pek bir şey yoktu. Oturma odasındaki halının neye benzediğini unutmuştu, birkaç haftadır temiz çamaşırı yoktu ama hiçbir şey canını sıkmıyordu.
Geçen seneye kadar hayatı okula gidip ders çalışmaktan ibaretti. Hiç vakit kaybetmeden başkentteki iyi bir üniversiteye yerleşmeyi başardığında ailesini gururlandırdığına göre hayatının tamamlandığını sanmıştı. Onların mutluluğu için yaşadığını kabul ediyordu, kendine özel hayaller kurmazdı.
İlk başlarda pek hevesi olmasa da duyduklarına göre üniversite hayatı ilgi çekiciydi. Çimlere yayılıp yeni insanlarla sohbet etmek, bol bol akademik yayın okumak, kafeteryanın karton bardaklarından kahve içerken hocaları çekiştirmek, sınav dönemlerindeki tatlı telaşlar ve daha pek çok şeyi ile üniversite tecrübe edilesiydi.
Sınıfın en arkasında oturup hangi derse geldiğini bile bilmeyen ve sınav zamanları sürekli ders notu arayan o gamer çocuklar bile eğlenceli olabilir diye düşünüyordu. Video oyunları oynamayı kendi de severdi. O çocuklarla arkadaşlık kurabileceğini düşünmüştü.
Ancak Hyunjin için işler epey ters gitmişti. Bunların hiçbirisine sahip olamamıştı. Üniversite cehennem gibi bir yerdi. Tüm o tanıtım filmleri ve diziler ise insanları dünyanın en kötü tecrübesini iyi göstererek yanıltıyordu.
İnsanlar çıkarcı ve nankördü, çok fazla ikiyüzlülük, yargılama ve dedikodu vardı. Herkes puan yarıştırıp biraz daha fazlası için hocalarına yalakalık yapıyordu. Profesörler, öğrencileri yarış atı gibi koşturup harcıyordu ve bundan benim dersimden geçmek zordur diyerek övünüyorlardı. Sanki bu yaptıkları her şeyi haklı çıkaracakmış gibi.
Okul hayatındaki sıkıntılara rağmen Hyunjin'in âşık olduğunu düşündüğü ve iki senesini birlikte geçirdiği bir sevgilisi olmuştu. Kimseye zararı olmayan bu kız iyi biriydi. Hyunjin hak edecek ne yaptığını bilememiş, bu kızın hayat boyu ders çalışmasının ödülü olarak karşısına çıktığını düşünmeye başlamıştı.
İlk sene her şey iyiydi. Okul hâlen berbattı ama Hyunjin o iyiydi. Sonra araya hayat girdi, dersler girdi, sınavlar, bozulan arkadaşlıklar girdi. Hyunjin geçen gün sabrının taşmak üzere olduğunu hissediyordu.
İkinci senelerinde gece gündüz kavga etmişlerdi. Okul daha da kötüye gidiyordu, dersler zorlaşmıştı, kavga etmedikleri bir gün yoktu ve Hyunjin duvara çarpıp kırdığı birkaç şeyden sonra o kızı hak etmediğine tamamen inanmıştı. Yine de onu bırakmadı. Sonuna kadar birbirlerini üzecek olsalar da ayrılmayı akıllarından geçirmeyeceklerini düşünmüştü. En azından Hyunjin'in aklından ayrılmak hiç geçmemişti.
Üçüncü senelerine girmelerine az bir vakit kalmışken Hyunjin, okulu bitirmek, işe girmek, yuva kurmak gibi normal gelecek planları yaparken aldatıldığını öğrenmişti.
Ayrıldıklarında yokluğunu hissettiği tek şey yanında duran birinin sıcaklığı olmuştu. Tek başına yemek yemeye alışmak zaman aldı. Alışverişe yalnız gitmek, kendi kendine gömlek seçmek zordu. İnsanlara gereğinden fazla değer verip sonra yokluklarının ceremesini çektiği için kendine kızıyordu.
Okula gittiği her gün onu görmekten nefret ediyordu. Biraz zaman sonra çekemez olmuştu.
Bir kız için okula gitmemek veya hayata küsmek elbette ki çocukçaydı ve eve kapanmasına sebep olan şey elbette ki bu değildi. Sadece bundan bir sene önce sıradan bir Salı sabahı belki beş, belki de on kez ertelediği alarmına yenilip uyandığında oraya tekrar dönmek istemediğini düşünmüştü. O geceki uykusunda sanki içinde bir şeyler kırılıp dökülmüş, Hyunjin'in evin kapısını açıp dış dünyayla iletişim kurma isteğini tuzla buz etmişti.
Dışarı çıkıp yalanlar söyleyen, kirli düşünceleri olan insanlarla yaşamaya çalışmaktansa kitapları, filmleri, oyunları ve online alışveriş yapabildiği siteleriyle mutluluğu yakalamıştı. Dışarı çıkmadan her şeyi halledebilmek kolaydı.
Daegu'da sıradan bir hayat süren ailesi ise Hyunjin'in bir senedir okula uğramadığından bihaberdi. Oğullarını hâlâ tıp fakültesinin gelecek vaad eden öğrencilerinden biri sanıp onunla gurur duymaya devam ediyorlardı. Herkese onu anlatıp böbürleniyorlardı.
Birazcık sevilmek ve oyun oynamak için kapısını aşındıran terk edilmiş köpek Hyunjin'in tek arkadaşıydı son birkaç aydır. Kendi kendine ona Kkami diye bir isim bile takmıştı. Dayanılamayacak kadar yalnız hissettiği akşamlar onu evine alırdı. Zavallı köpeğe saatlerce evrenden, uzaydan, karmadan ve insanlara yönelik izlenimlerinden bahsederdi.
Kkami'nin en sevdiği özelliği onu dinlemesiydi. Kendine verilenden fazlasını istemeyen ve koşulsuzca seven Kkami, Hyunjin için dünyadaki tüm insanlardan daha dürüsttü.
"Pizza zamanı."
Hyunjin, midesinden gelen gülünç sesleri dinlemekten sıkılıp yattığı yerden mızmızlandı. Pizzayı dünyadaki diğer insanlar gibi çok seviyordu. Evin dışarısında ilgisini çeken tek şey pizzaydı. Pizza insanlar gibi onu aldatmıyordu, oyunlar oynamıyordu. Daima lezzetli ve doyurucuydu.
Her cuma aynı yerden aynı pizzayı sipariş eder, geri kalan günlerde ise hazır rameni değişik şekillere sokup akşamları geçiştirirdi. Doğru dürüst beslenmeyen bedeni güçsüzdü. Bilekleri incecik kalmıştı ve saçları dökülmeye başlamıştı. Güneş görmeyen teni ise onu bir hayalete benzetmişti.
Yerdeki alçak boylu masada duran bilgisayarını kucağına alıp internetten pizzasını sipariş ettikten sonra izleyecek bir şeyler bulmaya karar verdiğinde saat akşam altıya geliyordu.
On beş dakika sonra kapısının önünde ayak sesleri duyuldu. Eve biri yaklaştığında kolayca anlardı.
Zil çalındığında dağınık saçları ve bol kıyafetleriyle kapıya yönelmişti. Yemeği gelmişti. En sevmediği kısımdı bu, kuryeyle yüzleşip ondan paketi almak can sıkıcıydı.
Kapıyı açtığında karşısında her zamankinden farklı birini görmek çok çok daha canını sıkmıştı. Hyunjin bundan önce gelen çocukları da pek sevmezdi ama neyse ki bu pizzacının çalışanları genelde pek konuşkan değildi. Bir şekilde onlara alışmıştı.
Kaldırdığı kaskından saçları gözükmeyen yuvarlak gözlü yeni çocuk yüzünü süsleyen çilleriyle sırıtıyordu. Ne tip ama, diye düşündü Hyunjin.
Pizzacı, elindeki paketi vermeden önce bakışlarını Hyunjin ve çöp dolu evde gezdirdi. Gülüşü solmuş, yüzünü de endişeli bir ifade almıştı.
"Efendim siz, iyi misiniz acaba?" diye sordu. Küçük dudakları yüzünden konuşurken bile somurtuk duruyordu.
Hyunjin gözlerini devirip sıkıntılı bir nefes verdi.
Bundan önce karşılaştığı hiçbir kurye bu kadar can sıkıcı olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shut-in ₪ hyunlix
Romance"Adam evden çıkmıyor. Çok bakma ve bir şeye burnunu sokmadan paketi teslim edip dön." demişlerdi.