02 : hikikomori

200 18 1
                                    

Hyunjin, çocuğun sorusunu kaba bulmuştu.

"Sana ne?"

Çocuğa çıkıştı. Kendi kırıldığından beri başkalarını kırmak vicdanını rahatsız etmez olmuştu.

İşi sadece basit bir pizzayı bırakıp gitmek olan biri onun hayatına burnunu sokmakla sinirlerini bozuyordu. Kimsenin nasıl olduğunu sormasına gerek yoktu. Hyunjin iyiydi ve hiç böylesine iyi hissetmemişti. Kendine ait dünyasında sınırsız internetle hiçbir şeyin eksikliğini duymadan yaşıyordu. Onun için mahsustan endişe duymalarını istemiyordu.

Çocuğun yüzüne fazla bakmadan kutuyu almaya çalışırken yuvarlak gözlü az önceki reddedilişten sonra bile moralinden bir şey kaybetmedi.

Diretmeye devam etmişti.

"Özür dilerim ama sizin için endişelenmeden edemedim. Sonuçta müşterimizsiniz diye ben-" Alçalarak silinen ufak bir sesle konuşup ellerini ensesine götürdü.

Kendini utandırdığını düşünüyordu. Başkalarının hayatları hakkında yorum yapmaması gerektiğini ve bunun yanlış olduğunu bilmesine rağmen duramamıştı.

Daha iki gündür çalıştığı pizzacıdan sipariş götürmek için çıkarken bu adreste nasıl birinin yaşadığını söylemişlerdi.

"Adam evden çıkmıyor, çok bakma ve bir şeye burnunu sokmadan paketi teslim edip dön." demişlerdi.

Böyle biri için endişelenmemek onun için zordu. Doğru dürüst yaşamadığı belli olan bu gencecik adama yazık olduğunu düşünmüştü.

Üstelik soyadını sipariş fişinden öğrendiği adam beklediğinin aksine -kirli pasaklı biri yerine- salaş ancak hoş bir adam çıkmıştı. Dağınık görünüşü, ufak sakalları ve sivri dilinin altında aslında dünya yakışıklısı birini saklayan bu Hwang Hyunjin denen adam, onun kendince hoş bulduğu bir yüzdü ve farklı duyguları tatmasına sebep olmuştu. Ondan çekinse de onu koruyup kollamak istemişti.

Hwang Hyunjin'in dipleri siyah, uzun süredir rengini yenilemeye üşendiği sarı saçları ve soluk tenine tezat koyu gözleri pembe dolgun dudaklarına eşlik edip ortaya sevimli birinin çıkmasına sebep olmuştu.

Ancak mesai saatlerinde müşterilerden etkilenmek iş ahlakına pek sığmıyordu. Pizzayı verip aklındaki saçma fikirlerle birlikte burayı terk etse herkes için en iyisi olacaktı.

Pizzayı konuşmadan Hwang Hyunjin'e uzattı.

Hyunjin, "Sen işine bak." dedikten sonra kapıyı çillinin suratına kapamıştı. Kapının arkasında dikilirken omuzlarını kaldırıp indirmiş ve çok haklı olduğuna karar vermişti.

Uzaklaşan ayak sesleri ya da motor gürültüsü işitmeyince kulağını kapıya yaklaştırıp kapının arkasındaki pizzacı çocuğun ne yaptığını anlamaya çalıştı. Biraz bekledi. Çocuğun ayak seslerinin yükselip uzaklaşması zaman almıştı. Ne diye beklemişti ki bu çocuk kapıda? Hyunjin'in başına belâ olmaya mı gelmişti?

Hyunjin hızla oturma odasına yürüdü. Televizyonun karşısına taşıdığı yatağına girdiğinde kendini ufak çaplı bir anksiyete krizi geçirirken bulmuştu. Pizzayı alırken elleri biraz o çocuğunkilere değmişti ve arsız çocuk Hyunjin'in üstüne başına, gözlerine, yüzüne; evine bakmıştı.

Çocuğa belli etmese de evinde bir rehine saklıyormuş da kapısına polis dayanmış gibi köşeye sıkışmış hissetmişti. O kadar rahatsız olmuştu ki vücudu ayak parmaklarına kadar karıncalanıyordu.

Yataktan sarkan bacaklarını karnına çekip başını dizlerine gömdü. Kulakları çınlayıp onu sağır ediyordu ve saçlarını tutup koparırcasına çekerken kendine kızıyordu. Bir senedir böyle yaşamasına rağmen hâlâ nasıl böyle amatörce hatalar yapıyordu?

Gardını düşürmekten nefret etmişti. O çocuktan ve cesur hareketlerinden korkmuştu. Pizza kutusuna bakarken sadece bir dahaki sefere o çocuğun gelmemesini diliyordu.

"Felix, sorun falan çıkarmadın değil mi?"

Uzun ve güzel yüzlü iş arkadaşı, Chan, Felix döner dönmez onu sıkıştırmaya başlamıştı. Felix bu pizzacıda epey ünlüydü. Chan ve diğerleri için de onunla ilk kez karşılaşanların tepkilerini görmek komikti.

Felix sessizce güldü. Durumu bozuntuya vermekten kaçındı.

"Yok- yok canım ne sorunu." elindeki torbayı tezgâha bırakıp devam etti, "Dünyanın en zor işi değil ya! Yapıp döndüm işte. Sen de bir alemsin." Yalan söylemekte de iyi olduğunu düşünüyordu.

Chan, kollarını bağlayıp genişçe gülümsedi. Yanaklarında pek sevimli gamzeleri vardı.

"Şu hikikomori." Kendi söylediğine güldü. "Hwang Hyunjin'i diyorum. Nasıldı peki?"

Felix kızmaya başlıyordu. Dişlerini sıktığını fark etti. Kimseye zararı olmayan bu adama neden takmışlardı? Geldiğinden beri onun adını duyuyordu.

Herkesin zihnindeki o ön yargıyı kırıp onu kabul etmelerini, arkasından konuşmayı da bırakmalarını istiyordu. Buradaki herkes sanki kendileri en iyisiymiş gibi Hwang Hyunjin'i eleştiriyordu.

"İyi bir adama benziyor." dedi Felix omuz silkerek. "Öyle dediğiniz kadar yok. Beni de boşuna korkuttunuz."

Chan pizzacıyı kahkahasıyla şenlendirdi. "Çok garipsin, Felix." Mahsustan korkudan titrermiş gibi yapıp kollarını kendine sardı. "O adamı görünce- ah, bir kötü oluyorum."

Felix daha fazla uzatmadan sadece gülümseyerek konuyu kapamayı seçmişti. Bu iş kirasını ödemesi için gerekli olmasaydı şuracıkta bu gamzeli sırığın ağzının payını verirdi.

"Ben servise kaçıyorum."

Chan pizza doldurduğu çantayı sırtına attı. Motoruna binip gittiğinde Felix onun peşinden sessiz bir küfür savurmuştu. Çalıştığı her iş yerinde böyle aptallarla uğraşmak zorunda kalıyordu.

Chan dönene kadar Hwang Hyunjin'i düşündü. Düşünmeye devam ettikçe aklındakiler başka başka hâller alıyordu.

Hwang Hyunjin'in biraz- hatta fazla havalı olduğuna karar verdi. O, kendi istediği gibi, hayatta kimseye hesap vermeden ve kendinden utanmadan yaşayan bir adamdı. Hwang Hyunjin'in çok ama çok havalıydı.

Felix bunun için belki de fazla çalışması gerekse de o adrese kendinden başka kimsenin pizza götürmesine izin vermeyecekti.

Shut-in ₪ hyunlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin