Uzun bir aradan sonra ensesine sandalye indireceğiniz yazar burada ve sizin için bir bölüm yazdı. Yaz tatili geldi çattı ve ben çok mutluyum size bölüm yazabileceğim için. Umarım beğenirsiniz. Teşekkürler, öpücükler :)
***
Uyandığımda yatağımda kıvrandım. Dün gece okuduğum mailden sonra bilmem kaç posta ağlamış, dolaptaki bütün şekerlemeleri gizlice odama çıkarıp yemiş, bununla da yetinmeyip sinirden bavulumdaki kıyafetleri etrafa saçmıştım. Elbette bütün bu krizin ardından cici bir kız olup kıyafetlerimi toparlamış, şekerlemelerin yatağımda bıraktığı lekeleri silmiş ve yüzümü iyice yıkamıştım. Ne için üzülüyordum ki? Niall'a o kızla çıkmasını ben söylemiştim bir nevi. Onu buna teşvik eden bendim. Kendime kızıyordum sanırım. Fazla salaktım. Ne yapsaydım, ''Niall en başından beri suratını dahi görmediğim, ilk arkadaşıma aşık oldum.'' mu deseydim ona? Beni herhalde hiçbir zaman arkadaştan öte birisi olarak görmemişti. Suçlu olan bendim ki onu arkadaştan öte görmüştüm. Bunu bilse benim katıksız bir aptal olduğumu düşünürdü. Dalga geçerdi belki de. Şu zamana kadar arkadaş olmaya çalıştığım herkes en sonunda benimle dalga geçmemiş miydi zaten? Beklemediğim bir son olmazdı. Fakat Niall'ı kaybetmek istemiyordum. İlkler önemliydi. En azından benim gibi örf ve adetlerine bağlı bir kilise kızı için önemliydi.
Güneş doğmuştu fakat kapalı perdelerimden içeri süzülememenin üzgünlüğüyle yüzünü benim penceremden çekmiş olmalıydı. Perdelerimi açıp güneşin gözlerimi kamaştırmasına izin versem ne değişecekti? Güneş beni mutlu etmeye yetecek miydi? Cevabını bildiğim sorular sormak pek benim tarzım değildi aslında. Asla. Gökyüzüne bakmak bile beni mutlu edemezdi sanırım. Sahip olamadığım bir şeyin yitiklik hissi canımı yakıyordu. Ne kadar yanlış bir yoldaydım.
Küçüklüğümden beri yalnızlık sözcüğünün kelime anlamı gibiydim. Anasınıfında parmakla gösterilip gülünen, ilkokulda başarım nedeniyle itilip kakılan, ortaokulda babamın olmaması nedeniyle ezilen, lisede -halen daha- bütün olumsuz özelliklerim yüzüme vurularak yerle bir edilen bir kızdım. Hayatın hiçbir evresi benim için tebessüm kaynağı değildi. İnsanların seçtikleri hayatları yaşamadıkları nereden de belliydi. Kim benimki gibi bir hayatı seçerdi ki?
Hayat şanslılar , şanssızlar ve ikisinden de nasibini alamayanlar olarak üçe ayrılırdı. Ben şanssızdım. Bütün yarışların mutlak mağlubu, bütün dalgaların mutlak mensubu, bütün şakaların mutlak başrolüydüm. Bu göz kamaştırıcı kariyerim varken hangi mankafa beni kendine arkadaş olarak seçerdi. Bu gerçekten akıllı birinin yapacağı bir hata olmazdı. Kendi öz iradesiyle dibi görünmeyen bir okyanusa atlamaktan farksız bir şeydi bu. İşte bu yüzden yalnızdım. İnsanların ön yargılarının bir numaralı kurbanı olmuştum.
Telefonuma uzanıp saate baktığımda öğlen olduğunu farkettim. Gözlerim irileşti ve dudaklarımdan bir küfür süzüldü. Yutkundum. Royce halam bu saate kadar muhtemelen kahvaltı için beni beklememişti. Ellerimi yüzüme kapatarak odamdan çıktım. Koşarak aşağıya indim. Royce halam Nina Simone havasıyla Feeling Good söylüyordu. Gülerek mutfağa yürüdüm. Omletini havaya atıp tavayla omleti yakaladı. Parmaklarımı dişlerime getirdim ve kapının kirişine yaslandım. Royce halamı bir Jazzcı gibi şarkı söylerken göreceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Aslında dikkatli baktığınızda kıvırcık saçlarıyla ve esmer teniyle Nina Simone'a benzemiyor diyemezdiniz. Hatta tatlı göründüğünü bile savunabilirdim. O denli şaşkındım.
Arkasını döndüğünde gözlerimiz buluştu. Gülen dudakları birden tek çizgi hali aldı. Gözlerini kısarak, ''Sen beni mi dinliyorsun , küçük sinsi?'' dedi. Gülümsedim. ''Çok güzel söylüyordun, Royce hala.'' dediğimde gergin yüzü biraz olsa da gevşemişti. ''Her neyse, gel ve biraz şu ihtiyara yardım et.'' diye mırıldandı. Ona doğru bir adım attığımda beni boydan boya süzdü. Parmağıyla üzerimi göstererek, ''Önce şu zevksiz pijamalarından kurtul.'' dedi. Kaşlarımı istemsiz olarak kaldırdım. ''Peki.'' deyip odama çıktım. Üzerime yırtık bir boyfriend jean ile bir t-shirt geçirdikten hemen sonra aşağıya Royce halamın yanına geri döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Our Song || n.h
Randomjerseyslollipop ve irelandboy07 yalnızca basit birer e-posta arkadaşıydılar. fakat kader ağlarını örüyordu. çakma sindirella madison autumn ve sahici prens niall'ın hikayesi.