tuesday

2.8K 309 67
                                    

"Monday, Tuesday, Wednesday, Thursday, Friday, Saturday, Sunday (A week)Monday, Tuesday, Wednesday, Thursday, FridaySeven days a weekEvery hour, every minute, every secondYou know night after nightI'll be fuckin' you rightSeven days a week"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Monday, Tuesday, Wednesday, Thursday, Friday, Saturday, Sunday (A week)
Monday, Tuesday, Wednesday, Thursday, Friday
Seven days a week
Every hour, every minute, every second
You know night after night
I'll be fuckin' you right
Seven days a week"

-Jungkook-

*

Salı günü geldiğinde dün yaşadıklarını asla atlatamayan Jimin sabah yatağında oturmuş, başını iki elinin arasına koymuş, dizlerini kendine çekmiş bir şekilde oturuyordu sabah alarmının çalmasını beklerken. Gece neredeyse hiç uyuyamamıştı. Mükemmel.

Alarmı çaldıktan sonra homurdanarak yataktan kalktı ve terliklerini giyerek banyoya doğru yola koyuldu. Yüzünü yıkarken aynada denk geldiği uykulu görüntü ona hiç güven vermiyorsa da kendini suçlayamıyordu cidden. Dün aşırı kötü bir gündü.

Jungkook onu resmen kandırıp zorla götürdüğü restauranttan çıktıktan sonra Jimin'in ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu. Alfa resmen onu oyalamış ve arkadaşını teselli etmekle harcayacağı zamanı burada onun peşinden saçma şeylere sürüklenerek geçirmek zorunda kalmıştı. Jimin insanlardan kolay kolay nefret eden biri değildi ama, eh Jungkook'tan resmi olarak nefret ediyordu.

Arkadaşının başına gelenleri duyduktan sonra çiçekçiden doğru düzgün izin bile almadan koşa koşa okula gitmişti. Bir insanın bu kadar kalpsiz, düşüncesiz ve hödük olabileceğine inanmak istemiyordu gerçekten. Alfa onunla gelip So hee'yle buluşmayı kabul ettiğindeyse belki hızlı ve kötü yargılamışımdır diye bütün araba yolculuğu boyunca da sessizce vicdan azabı çekmişti üstelik. Hepsi Jungkook'un oturup "So hii umrumda değil ama senin tadına bakarım," deyişini dinlemek içindi. Hatırlayınca bile sinirleniyordu.

Yüzünü yıkadıktan sonra odasına gelip kendine giyecek bir şeyler seçti. Bol bir kot pantolon, üstüne beyaz kolsuz bir tişört ve siyah deri montla yaptığı kombin, pembe saçlarının yumuşaklığıyla bir tezat oluşturuyordu. İyi. Bugün zaten yumuşak falan hissetmiyordu kendini. Omegası bile nedense bir huzursuzdu.

Dün restauranttan çıkınca çiçekçiye gidip patronuna yarın dükkanı ben kapatırım demek zorunda kalmıştı. Hiç haber vermeden koşarak çıkıp gittiği için. So hee'ye ise ne dese bilemediği için hiçbir şey diyememişti ve sadece onunla evine kadar yürümüş yolda da dondurma almıştı kıza. Çikolatasız dondurma. Şerefsiz Jungkook.

Jimin şehirden bir tık uzakta yaşıyordu ve bu yüzden sabah akşam tramvaya binip eve gidip gelmesi gerekiyordu. Bu da her zaman herkesten daha erken kalktığı anlamına geliyordu. Saatini kaçırmamaya çalışarak adımlarını hızlandırdı. Neyse ki kaçırmamıştı. Sakince hep oturduğu yerlerden birine oturdu, kulaklıklarını taktı ve yolculuğun bitmesini bekledi. Umuyordu ki Jungkook okulda Jimin'i hiç tanımıyormuş gibi davranırdı çünkü öbür türlü olayları So hee'ye nasıl açıklayacağı hakkında hiçbir fikri yoktu.

Seven | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin