1. BÖLÜM

198 51 4
                                    

Hikayemizin bu bölümünü EmeGaFi olarak dört arkadaş yazdık.

Umarım beğenirsiniz.

-

Gitmek. Gitmek tek taraflı yapılan bir eylem miydi her zaman? Her zaman birileri giderken birileri kalıyor muydu? Her daim bir taraf yalnız mı devam ediyordu beraber çıktıkları ve sözde hiç ayrılmayacakları o yola?

Ya da gitmek. Gitmek sadece bedenen mi yapılıyordu? Ruhen de gerçekleştirilemez miydi? Birinin kalbinden çekip gitmek buna dahil değil miydi? Onu yarım bırakmak gitmek sayılmaz mıydı? Sol yanını boş bırakmak. Onu tamamlarken bir anda her şeyi bitirmek , bitmek olmaz mıydı?

Ben hep yarım kaldım. Bir yanım hep boştu. Sol yanım. Orayı kimse dolduramadı. Kimse göremedi. Kimse bilemedi o şen kahkahalarımın arkasında kalan yalnızlığın canımı ne kadar acıttığını.

Şimdiye dek hep birileri benden giderken şimdi ; ben birilerinden gidiyorum. Bu zamana dek hep beni tamamladıklarını sandığım ve aslında benim için gözyaşı kaynağı olan o insanlardan gidiyorum.

Birileri yalnız mı kalacak? Birileri yarım mı kalacak? Birileri bensiz mi kalacak? Kalsın! Şu ana kadar hep ben yalnızdım, yarımdım. Acı ve gerçek olan şu ki; kimsenin umrunda değildim.

Şimdi gitme sırası bende. Yeni bir hayata başlama sırası bende. Her ne kadar zor olsa da bunu yapmak zorundayım. Çünkü artık sol yanımdaki o kocaman boşlukla yaşamak istemiyorum.

Ben gidiyorum. Buradaki yalan hayatımdan gidiyorum. Yalanlardan gidiyorum.

Gidiyorum ben. Çünkü buradaki sevgiler yalan. Çünkü buradaki gülümsemeler yalan. Çünkü buradaki beraberlikler yalan. Çünkü buradaki ben yalan.

Derin bir nefes alıp vererek kafamı iki yana salladım ve dizlerimi kırıp kendimi beni her zaman ferahlatabilen, yeşilin en sevdiğim tonunu taşıyan çimlere attım.

Valizim yan tarafta bana sırıtırken ben hâlâ gidip gitmemek arasında kalmış, kararsızlık içindeydim. Bu kolay verelibilecek bir karar değildi. Gitmekte kararlı olsamda değildi işte. Ne kadar umursamaz ve her şeyi alaya alan biri gibi gözüksemde, aslında çoğu şeye kafam takılırdı.

Gittiğim yere uyum sağlayabilecek miydim? Bilemiyordum.

İstanbul tanımadığım bir memleketti ve ben, Ankara'da ki her şeye alışmıştım. Havasına, suyuna, arkadaşlarıma, evime. Şimdi sıfırdan başlamak nasıl olurdu ki? Herkese uyum sağlayamazdım. Ya da belki herkes bana uyum sağlayamazdı? Çünkü kafam herkese uymazdı. Gıcık, havalı, egoist ve kendini beğenmiş insanlardan nefret ederdim.

Böyle benim gibi, kendi halinde, gönlü alçak, iyi kalpli bir kız arkadaş bulsam iyi olurdu.

Huyu bana benzeyen kaç insan bulabilirdim daha sadece adını bildiğim bir yerde?

Seçici bir insandım. Nasıl yapardım tanımadığım bir okulda? Alışabilecek miydim acaba tüm bunlara? Yeni bir hayata.

Benim gibi sakar bir kızla aynı evde kalmak isteyecek bir kız bulabilir miydim? Beni tüm hatalarıma rağmen sevebilecek bir arkadaşı? Bana uyum sağlayacak bir kız olduğunu sanmıyordum.

Kafam düşünmekten patlayacak doruğa ulaştığında gözlerimi ovdum. Oflayarak çimlerde iki tur daha yuvarlanıp ayağa kalktım ve üzerimi silkeleyip saçlarımı düzelttim. Yavaş adımlarla valizimi elime alıp peşimden sürüklemeye başladım.

"Of!" Ayağımla yerde ki taşlarla oynayarak ilerledim. İstanbul'a gitmek için otobüse binecektim. Aslında uçağa binip bir saatten kısa bir sürede orada olurdum ama henüz hiç uçağa binmediğim için bende yükseklik korkusu var diyebiliriz. İstemeye istemeye otogara doğru yürürken kulaklık takarak yoluma devam ettim. Müzik dinlemek... Beni her zaman rahatlatırdı. Kendimi sözlerin akışına bıraktım ve rahatlamaya çalıştım.

TESADÜF#Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin