Oy ve yorum yapmayı unutmayın :)
Keyifli okumalar :)Ayaktayken sağ elimle saçımı karışteırdım. Kalbim korkudan ağzımda atıyordu sanki. Gözleriminse nasıl bir hal aldığını tekrar hatırlamak istediğimi sanmıyorum. Şuan tek düşündüğüm kapının ardında kim olduğu.
Yavaş ve korkak adımlarla çelik kapının önüne kadar geldim. Tek gözümü yumduktan sonra, korku filmi edasıyla, elimi kapının metalik kulbuna koydum. İç sesim parmak uçlarında yürüyüp yanıma geldiğinde kafasını eğerek gözlerimin içine baktı. Şimdi seninle uğraşamayacağım kusura bakma. Zaten yeterince kötü hissediyorum. 'Seni vururum iç ses' temalı bakışımı yiyince geri geri gidip eski yerine oturdu sessizce.
Heyecanla kapıyı açarken kalbim yerinden fırlayacakmış gibi küt küt atıyordu. Ama bir yandanda saçmaladığımı hissediyorum. Onun burada ne işi vardı ki! Evimi bulamazdı. Yani bulamazdı değil mi? Sonuçta daha isimlerimizi bile söylememiştik. Tabii canım beni bulmuş olması imkansızdı.
Şöyle bişey var Elis; Gps diye bir alet canım. Bu ne demek biliyorsun değil mi? Evet iç ses. Biliyorum. Haklısın her zamanki gibi.
Zil sesi bir kez daha yerimden sıçramama neden olduğunda kendimi hazırlayıp üstümü silkeledim ve derin bir nefes aldım sakinleşmeye çalışarak. Kapının kulbunu tutup dudağımın kenarını ısırdım. Kolu yavaş yavaş aşağı indirirken kalbim hala elimin aksine hızlı hızlı atıyordu. Sonunda kapıyı açıp karşımdaki kişiye baktım. Ben bağırarak öfkesini kusan biri içeri ayakkabılarıyla dalacak sanırken o çoktan boynuma sarılmıştı; Lavin!?
Elimi kulbtan kurtarıp kollarımı boynuna doladım. Sımsıkı sarılıp yılların özlemini gidermeye çalışırken buldum kendimi."Ne işin var senin burda?" dedim kıkırdayarak. Onu gördüğümde sevinmiştim ama daha çok o adamın gelmediğine memnun olmuştum galiba.
"Serkan Amca'dan öğrendim buranın yerini .Yoksa beni arayıp soracak bir Elis yok, hani!" Cırtlak sesiyle tısladı yüzüme doğru ve elini kaldırıp baş parmağını gözüme sokarcasına salladı.
"Seni arkadaşlıktan reddederdim, ama çok tatlısın. Ve seni özledim gel buraya." Kahkaha atarak boynuma tekrar sarıldı ve bende boğuk bir sesle konuştum. Boğazımı sıkıyordu kollarıyla. Biraz daha sıkarsa ölebilirdim. Olamaz. Nefes alma yetimi kaybetmiş bulunmaktayım sanırım.
"Lavin. Kuzum, bende seni özledim ama beni öldüreceksin yavaş biraz." Dedim zar zor çıkan sesimle. Yavaşça çekildi ve kocaman sırıttı.
"Çok özledim vallaha. Buraya gelebileceğinden emin değildim." Salona doğru geçerken telefon gözüme çarptığında onu alıp dışarı fırlatmak istedim. Aklımdan başka şeyler de geçmedi değil yani. Mesela ekranını kırana kadar üstünde tepinebilirdim. Fakat Lavin korkup kaçar diye uslu kız halimi takınıp Lavin'e gülümsedim. Ha bir de telefonuma ulaşmak için tek çarem o siyah, lüks ve benimkinden kat be kat pahalı olan o pis telefondu.
"Bilirsin işte, uzun zamandır Ankara'dan gitmek istiyordum. Uzaklaşmak ve rahat bir nefes almak. Burada İstanbul'un en iyi kolejlerinin birinden burs kazanmam buraya getirdi beni." Ayaklarını uzatıp tekli koltuğa otururken birbirimize baktık. Çok özlemiştim Lavin'i. Belkide dostum diyeceğim tek insandı.
"Vay canına artık İstanbul'dasın, hala inanamıyorum. Hangi koleji kazandın?"
"Karakoç koleji." dedim sıradan, umursamaz, bıkkın bir sesle. Lavin'in gözleri kocaman oldu ve kafası öne doğru uzandı. Birden bire tiz sesiyle kahkaha atıp zıplamaya başladığında korktum ondan. Cidden bunu neden yapmıştı? Bazen onu anlamakta zorluk çekiyorum gerçekten.