Bir silâhın alevi yırttı bu karanlığı,
Görüldü bir vücudun yerinde sallandığı...
Uzakta kaybolurken hızlı koşan adımlar,
Kucakladı kanlı bir vücudu kaldırımlar...
(Sabahattin Ali)
Jungkook onu onaylayıp yeni fincanı makinenin altına yerleştirdi. "Sabahları şekerli içmek başını ağrıtmıyor mu İlya hyung?"
Jimin'in Bam'ın kafasını okşayan eli bir anda durdu. Kalbi, sanki kilometrelerce koşmuş gibi hızlı atmaya ama ona rağmen bedeni buz tutmaya başlamıştı. Şaşkınlık ve perişanlığın karıştığı bir duyguyla ona çevirdi bakışlarını. Sırtı hâlâ dönüktü.
"Ne dedin?"
Jungkook yüzünü Jimin'e doğru çevirdi çünkü onun sesindeki ciddiyeti fark etmişti. "Sabahları şekerli içmek-"
"Hayır." diye kesti sözünü Jimin. Ayağı kalktı ve onun karşısına geçti. "Bana nasıl seslendin?"
Jungkook bir süre durup düşündü. "Jimin hyung?"
"Bana İlya hyung dedin." diye düzeltti onu. "Bana İlya hyung dedin." diye tekrar etti inanamıyormuş gibi.
"İlya mı?" Gülümsedi. "Öyle bir şey söylemedim."
Jimin gözlerini kapatıp birkaç saniye sakinleşmeye çalıştı. Gözlerini tekrar açtığında biraz daha sakindi. "Bana İlya dedin," Ardından ekledi. "Amsyar."
Jungkook'un gözleri şaşkınlıkla açıldı, fark etmeden geriye doğru bir adım attı. "Hassiktir." dedi. Gülmekle ağlamak arasında bir ses çıkardı. "Hassiktir." Gözleri sevinçle parlıyordu, ardından yaşlarla dolmaya başladı, sadece bir saniye sürmüştü. İşaret parmağını ona uzattı. "Şaka yapıyorsun." Malayca konuşmuştu. "Bana şaka yaptığını söyle."
Jimin'in yüzündeki şoka uğramış ifade değişmedi. Algılayamıyormuş, beyni çalışmayı bırakmış gibi hissediyordu. "Hatırlıyorsun."
Jungkook ona bir anda koşarcasına atıldı ve sıkıca sarıldı.
Hayır, düzeltmem lazım, sarılan kişi Amsyar'dan başkası değildi.
"Tanrım, inanamıyorum." dedi sarılışını güçlendirirken.
İlya ilk başta onun sarılışına karşılık verecek gücü kendinde bulamasa da sonrasında ellerini beline sıkıca sardı. "Hatırlıyorsun." Kendiyle konuşuyor gibiydi. Hâlâ neler olduğuna inanamıyordu. "Amsyar, sen misin?"
Jungkook kafasını geriye çevirip onun küçük yüzünü elleri arasına aldı. İkisi de çoktan ağlamaya başlamıştı. "Benim, Mon İlya." Sesi, ağladığı için kısıktı. Alnından öptü, tekrar sarıldı. Çenesini kafasına yaslamıştı. "Benim, güzelim."
İlya'nın ağlama krizine girmeden önce hatırladığı son şey buydu.
...
"On üç yaşlarımdaydım sanırım. Neye uğradığımı şaşırmıştım çünkü bir anda bir dil ve koca bir hayat bilerek uyanmıştım. İlk başta bir rüya olduğunu düşündüm ama Malayca olan tüm yazıları anlayıp konuşabildiğimi fark ettiğimde kendime gelemedim. Aileme de söyleyemedim çünkü inanmayacaklarından emindim. Birkaç ay boyunca kendimi reenkarnasyona uğrayan birisi sanarak hayatıma devam ettim ama birkaç ayın sonunda kendimi tam olarak Amsyar gibi hissediyordum. Emin olmuştum, tekrar uyanan şey benim ruhum değildi, bizzat bendim. Sonra bunun farkındalığıyla yaşamaya devam ettim." Malayca konuşuyordu. Gülümseyerek, bacaklarına uzanmış İlya'ya baktı. "Seni ilk gördüğüm gün delirdiğimi falan düşündüm. Bakışların, hareketlerin, görünüşün.. Tanrım.. Hepsiyle İlya'ydın. Kendime gelmem çok uzun sürmüştü. Sonra sadece bir tesadüf olduğunu düşünüp kendi şansımı yeniden denemek istedim. Ama bu sefer Amsyar olarak değil, Jungkook olarak yapmak istedim." İlya'nın saçlarını geriye doğru tararken güldü. "Ama şansa bak ki, sevgilim yüzyıllardır yaşıyormuş zaten."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlya | Jikook
FanfictionHer insanı diğerlerinden ayıran belli başlı özellikleri vardı ama onu diğerlerinden ayıran özelliği epey bir farklıydı. Jimin önceki hayatlarını hatırlıyordu. Japonya'da ailesini geçindirmeye çalışırken bir iş kazasında ölen bir oğul olarak başlamış...