Güneş, yavaşça ormanın ardına saklanırken, son ışıklarıyla yeryüzünü hafifçe aydınlatıyordu. Lara'nın gözleri, kızıl renkte parlayan ufka dalmıştı. Oğlu Mert'in elini sıkıca tutuyordu; minik parmakları, annesinin ellerinin sıcaklığıyla daha da kuvvet buluyordu.
Havanın serinliği, yüzlerine vurdukça, Lara'nın yorgunluğu biraz olsun hafifliyordu. Ancak içindeki korku ve endişe, her adımlarında ona eşlik ediyordu. Mert, her ne kadar annesinin bu korkusunu hissetse de, ona cesaret vermek için "Annemle birlikteyim, güvendeyim," hissiyatıyla dimdik yanında duruyordu.
Gün batımının hafif turunculuğu yerini koyu maviye, sonrasında da karanlığa bırakıyordu. Ormanın içinde, gece sesleri yavaşça yankılanmaya başlamıştı. Uzaktan bir baykuşun ötüşü, yakınlarda bir çıtırtı... Her bir ses, Lara'nın tüylerini diken diken ediyordu. Mert'in gözlerindeki endişeyi görmek ise onun yüreğini daha da burkuyordu.
Ormana girdiklerinde, etraflarını saran yoğun ağaçlar ve yaprakların hışırtısı, sanki onlara sığınabilecekleri bir sığınak sunuyordu. Ancak peşlerindeki tehlike, bu sığınağın ne kadar güvende olduğunu sorgulatıyordu.
Derin bir nefes alarak, "Ormanda bir yer bulup geceyi geçireceğiz," dedi Lara. Mert, başını sadece annesinin omzuna yaslayarak onay verdi.
Giderek karanlıklaşan ormanda, bir mağaranın girişini buldular. Mağaranın içi soğuktu, ama en azından onları koruyabilecek bir yerdi. Lara, Mert'e sıkıca sarılarak, geceyi burada geçireceklerine karar verdi. Mert'in yüzüne baktığında, gözlerindeki masumiyeti ve güveni gördü. O an, her şeyin iyi olacağına dair içinde bir umut belirdi.
Mağaranın içi, dışarıdan gelen hafif rüzgar sesleriyle doluydu. Lara, çantasından çıkardığı küçük feneriyle etrafı aydınlattı. Mağaranın daha derinlerine doğru bir geçit bulunmaktaydı. Ancak, şimdilik bu giriş kısmı onlara yetecekti.
Mert, annesinin yanında kıvrılarak, mağaranın soğuk zeminine oturdu. Yorgunluktan gözleri kapanmak üzereydi. Lara, üzerine aldığı battaniyeyi Mert'in üzerine örttü ve ona sarıldı. Onun sıcaklığı, mağaranın soğuğunu bir nebze olsun azaltıyordu.
"Biraz dinlenelim," dedi Lara, "Sabaha karşı tekrar yola koyuluruz."
Mert, annesinin göğsünde huzurlu bir şekilde uykuya daldı. Lara ise, geceyi dikkatli ve tetikte geçiriyordu. Peşlerindeki tehlikenin ne zaman kapılarını çalacağını bilmiyordu. Ormanın her sesi, onun alarm zillerini çalıyordu.
Birkaç saat sonra, mağaranın dışından hafif ayak sesleri duyulmaya başladı. Lara, nefesini tutarak dinlemeye çalıştı. Sesler, mağaranın girişine doğru yaklaşıyordu. Lara'nın içi buz kesti. Gözlerini Mert'e çevirdiğinde, o masum yüzün tekrar tehlike altında olmasını istemiyordu.
Çantasından çıkardığı bıçağı eline aldı ve Mert'i örtüyle daha iyi sakladı. Sonra, mağaranın karanlık bir köşesine saklandı.
Mağaranın girişine iki siluet belirdi. Koyu giysileri ve el fenerleriyle etrafı aydınlatıyorlardı.
"Burada olmalılar," dedi biri kısık bir sesle.
Diğeri, "Hızlı hareket ediyorlar. Ama yakalayacağız," diye mırıldandı.
Lara, nefesini tutarak onların daha derine ilerlemelerini bekledi. Ve tam onlar ilerlerken, elindeki bıçakla sessizce mağaranın dışına sıvıştı. Mert'i uyandırmadan, onu kucağına alıp mağaradan uzaklaştı. Ormanın karanlığında, yeni bir saklanma yeri aramaya başladılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIŞ 2 : KARANLIKTA FIRTINA
General Fiction"Koş, saklan, hayatta kal; çünkü her kaçış bir direniştir. Savaşın izleriyle dolu eski bir üstteğmen, izole bir dağ evinde huzuru ararken ormanın derinliklerinde beklenmedik bir çığlıkla hayatı alt üst olur. Lara ve oğlu Mert, uluslararası bir suç ö...