0.1

37 7 7
                                    

Marcus'un anlatımından

"l dancing in the dark,you between my arms"kulaklığımda çalan şarkı ile birlikte sonbaharın hafif esintisi yüzümü okşuyordu. Havalar biraz soğuduğu için giydiğim gömlekten bedenime temas ediyordu rüzgar. Çalınan şarkı sonbahar rüzgarları gibi okşuyordu ruhumu.

Gökteki siyaha boyanmış-muhtemelen yağacak yağmurun habercisi olan-bulutlar bugünkü ruh halimi yansıtıyordu sanki. Şehri daha da kasvetli yapıyordu kara gökyüzü. Kaldırımda oynayan, sesleri ve gülüşleriyle herkesin yüzünde gülücük açtıran çocuklar yoktu mesela, ya da tezgahının her gün önünden geçtiğim güzel yüzlü, kırışıklarından yaşı belli olan teyzem. Şehir bugün daha bir sessizdi.

Gökgürültüsü müzik olmazsa korkabileceğim kadar yüksek sesle gürledi birden. Burnumun ucunda damla hissettim başımı kaldırıp kasvetli bulutlara bakarken. Yağmuru en az hiç kimsenin okumadığı, çok bilinmeyen ama güzel olan kitaplar kadar seviyordum. Yağmurlar ağlaya bilmeyen insanların göz yaşı gibi geliyordu bana. Feryat eden her kes için bir dost, yere düşüp dizi kanayan çocuk için bir teselli, sevdiğini kaybeden bir insan için bir direniş gibiydi sanki.

Müzikten daha iyiydi damlaların sesi benim için. Mutlu olduğum nadir şeylerden biriydi yağmur. Çocukken hep annemden izinsiz koşardım sokağa yağmur yağdığı zaman. Hep hasta olurdum, çokça azar işitirdim ama değerdi geçirdiğim zamana. Bir dost gibiydi benim için sonbahar herşeyiyle.

Ayakkabılarıma bakarak yürüyordum damlaların etkisiyle ıslanan kaldırımda. Başımı kaldırıp karşıya baktığımda onu gördüm. Simsiyah,hafif dalgalı, omzunun biraz aşağısında biten saçları sırılsıklam olmuştu hızlanan yağmurun etkisiyle. Üzerine giydiği bol sweetshirt'le uyumluydu kahverenginin en güzel tonu olan gözleri. Kahvelerini süsleyen gür kirpiklerinden damlalar akıyordu soğuktan pembeleşmiş yanaklarına doğru. Hafif kemerli olan burnu yüzüyle o kadar uyumluydu ki, bir ressamın yaptığı en güzel kusur gibi duruyordu onda.

Başını çevirdi olduğum tarafa doğru,ve beni gördü. Yüzüne yerleştirdiği o kusursuz gülüşüyle birlikte belirginleşti gamze adlanan çukurlar her iki tarafta. Gülerken kısılan gözlerinden bir kez olsun bakmak isterdim dünyaya.

Bana doğru gelmeye başladı hala inci gibi dişlerini göstermeye devam ederken. Attığı her adımda daha da heyecan basıyor,kelebek adı verilen yaratıklar uçuyordu lanet midemde sanki. Son adımını da atıp küçük kollarını sardı ona göre uzun bedenime. Bana sarıldığında hissettiğim şeyleri bir kez olsun hissetsin istedim. Kiraz gibi davetkar görünen dudaklarını bastırdı yanağıma doğru. Bir kez daha çırpındı kelebekler midemi delmek ister gibi. Benden ayrıldığında hissettiğim boşluğu da hissetsin isterdim aslında. Kahvelerini dikti onun gibi kahverengi olan gözlerime. Araladı o güzel dudaklarını bu zamana kadar duyduğum en güzel melodiyi dinleyeyim diye.

"Benim yakışıklı prensim neden bu günde suratı asık geziyor yine?"Bana taktığı lakapları sevmezdim aslında ama o söyleyince güzel geliyordu bir yandan da."Hadi ama yakışıklı prens mi? Ordan bakınca prense benzer gibi bir halim mi var? Fare'ye benzediğime eminim." Söylediklerime güldü."Ne faresi be senin yakışıklı yüzünü yağmur bozar mı sanıyorsun sen?" Söylediği sözler yüzünden heyecanım daha da artıyor, bunu ona belli etmekten deli gibi korkuyordum.

"Bu gün sana sürprizim var. Çok seveceksin. Yani sevdireceğim sana." Böyle söylediyse mutlaka sevmeyeceğim bir şeydi sürprizi. " Perla sürprizleri sevmediğimi bilirsin." Gözlerini devirdi ve koluma girerek yürütmeye başladı ikimizi de."Sus be yalancı fare. Anlamıyorum yani kim sürprizleri sevmez ki. Sen insan olduğuna emin misin?"

Friend?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin