Gone

42 4 3
                                    

Bomboş hissetmem normal miydi bilmiyorum. Çok uzun bir süre olmasa da Seungcheol ile yaşamak güzeldi. Bir kere kendi güzeldi. Gamzeleri sevimli gülüşü Roma'yı yaktıracak kadar özeldi. Gidiyordum işte onu ve anılarımızı sırf rahatsız olmasın diye sessizce alıp gidiyordum. Yeteri kadar yük olmuştum zaten. Benimle uğraşmak onu yorardı. Birkaç koliyi ve 2 sırt çantasını kapının önüne bırakmıştım. Sadece büyük bir valizim kalmıştı ama o da benim taşıyabileceğimden çok çok daha ağırdı. Joshua geldiğinde bana yardım eder diye düşündüm. Yorulmuştum zaten ruhen de yorgundum oturup ağlamak istiyordum ama bunun yerine içmeyi daha akıllıca buldum. Ne akıl ama! Kafamdaki düşünceleri Seungcheol'ün sesi böldü.

Bitti mi? Kafa sallayarak evet dedim. Yardım edilecek bir şey var mı Han? Etrafa bakındım. Sadece şu valiz kaldı ve çok ağır olduğu için Joshua'yı bekliyorum. Cevabımı bitirir bitirmez bana nazaran daha güçlü olan kolları ile valizi dışarı çıkardı. Acaba çabucak gideceğim için sevinip yardım mı etmek istiyordu? Joshua ne zaman gelecek? 2 gibi burada olurum demişti yaklaşık 45 dakikası falan var. Seungcheol bana döndü. Gitmeden çay içelim mi? Çok sık çay içerdik. Bazen bu esnada kahkahalara boğulurken bazen şiddetli tartışmalara girerdik. Hiçbir şey yapmak istemediğimiz zamanlar da olurdu. O zaman sadece sessizce çayları yudumlar birbirimizin gözlerine bakardık. Bu teklifi onayladım çünkü özleyeceğim bir şey haline gelecekti, birlikte mutfağa ilerledik. Seungcheol çay koydu ben de yanına fındık ve badem çıkardım. İçimden şimdi bunlarla ne güzel bira içilir be desem de dışarıdan hiçbir şey belli etmiyordum. Her şey hazır olunca karşı karşıya geçtik.

Ayın bu gün 7si ama ben yine de gitmeden kiranın yarısını vereceğim, çünkü gidişim çok ani oldu seni zor durumda bırakmak istemiyorum 24 günde umarım yeni bir ev arkadaşı bulabilirsin. Seungcheol'ün gözlerinde anlamlandıramadığım bir hüzün vardı. Evet çok ani oldu ne olurdu sanki gitmeseydin... Sanki kimsenin duymasını istemiyormuş gibi konuştu. Sesi fazla kısıktı. Duymakta zorlanmıştım. Bir şey demedim ve yine derin bir sessizliğe gömüldük.

Kapının tıklatılması ile ayrılma vaktimiz gelmişti. Joshua gelmiş ve eşyaları arabaya yerleştirmiştik. İçimde burukluk vardı. Anlamıyordum ama Seungcheol'ü seviyordum. Keşke o cümleyi hiç kurmasaydı da karşılık verip onu kırmasaydım. Bu halde olmazdık. Vedalaşmayı oldum olası sevmezdim. Hep canımı yakıyor gibi gelirdi. Şu an tam da bu olay gerçekleşiyordu. Seungcheol'e son kez sarıldım. İçten bir sarılmaydı bu. Tüm duygularım içtendi. Kafam ayık olduğu için o zaman fark etmiştim. Seungcheol eşsiz biriydi ve ben onu kaybetmiştim. El salladım yanağıma düşen yaşın varlığından haberim bile yoktu. Tek istediğim şey tekrar Seungcheol ile olmaktı. Alkolü bırakabilirdim ayık dolaşabilirdim ama her şey için çok geçti.






10 bölüm mü 15 bölüm mü olsun

drunk/jeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin