tuesday

1.9K 143 52
                                    

güne alarmının tiz sesiyle başladı chan. normalde olsa en az üç kez ertelerdi alarmını fakat konu seungmin ve ilişkisi olunca bir kez bile ertelemeyi düşünmedi. hızlıca yerinden kalkıp telefonunu şarja taktı ve banyoya girip duşunu aldı, hızlıca çıkıp üzerini değiştirdi ve mutfağa geçip onun için hazırlanan yemeklerden atıştırdı. karnını doyurduğuna emin olduktan sonra hızla kalkıp dişlerini fırçaladı ve telefonuyla birlikte gerekli eşyalarını alıp evden çıktı. saatine baktığında tam vaktinde alışveriş merkezinde olacağını görüp gülümsedi.

tam şu an alışveriş merkezine gitme nedeni seungmin'in alışveriş günü olmasıydı. seungmin her salı gününü kendine ya da evine alışveriş yapmak için ayırırdı. chan bu alışveriş macerasına hiç eşlik etmemişti ama biliyordu çünkü seungmin aldığı her şeyi görüntülü arayıp tek tek anlatıyordu chan'a, chan pek dinlemezdi belki ama bilirdi neyin ne zaman alındığını. şimdi ise seungmin'le birlikte alışveriş günü yapmak için gelmişti buraya.

hızlıca hedefine ulaştığında arabasını otoparka bırakıp kapıya ilerledi. eşyalarını bırakıp aletlerden geçtikten sonra saatine baktı, kahve alabilmek için zamanı vardı. ilerleyip yan tarafta olan kafeye girdi ve sıra olmamasına sevinerek hızla kasaya geçti. seungmin için kahve, kendi için ise meyveli bir içecek söyledi. içecekler hazırlandığı gibi hızla kafenin dışına çıktı ve tam saatinde burda olduğunu gördüğü yüzle gülümsedi. güvenlikten geçen gencin yanına ilerledi hızlı adımlarla, seungmin önünde duran bedene bakıp göz devirdi. yanından hızla geçip mağazalara ilerledi. chan biraz şaşırsa bile bozuntuya vermeyip hızla peşinden koştu.

"günaydın seungmin, kahve aldım. en sevdiğinden."

seungmin olduğu yerde durup chan'a baktı dik dik. yavaşça süzdü, her zaman olduğu gibi çok yakışıklıydı. boynuna atılıp sarılıp, öpmemek için zor tuttu kendini. kahveye uzanıp eline aldı ve yürümeye devam etti.

"sağol. niye burdasın, işlerin yok mu? toplantın, sekreterinle yemeğin, iş yemeğin, çalışanlarınla yemeğin falan?"

"hayır, seninle aramız iyi olana kadar hiçbir şeyim yok."

"senden bunu istemiyorum." tam olarak bunu istiyordu seungmin. bir şeylerden ders alsın, kendine gelsin, kıymetini bilsin istiyordu ama bunu açık açık söyleyemezdi zaten söylese bile bir anlamı kalmazdı. chan'ın bir şeyleri kendi kendine anlaması gerekiyordu, anlıyor gibiydi de.

"biliyorum, biliyorum. sadece kendimi affettirmek istiyorum, bir daha böyle şeyler yapmayacağımı sana kanıtlamak istiyorum."

"çok geç kaldın chan."

"biliyorum ama toparlasam. izin ver bana söz veriyorum toparlayacağım."

"şu an değil."

"peki bugün yanında gezinsem, birlikte yapsak alışveriş?"

seungmin durup ona baktı. gerçekten istiyor gibiydi, gerçekten çabalayacak gibiydi. kafa sallayıp önüne döndü ve en sevdiği mağazaya adımladı. etrafta gördüğü yeni kıyafetlerde gözünü gezdirdi, beğendiklerini eline aldı, alıcı gözüyle baktı çoğu şeye.

peşinden gelen genç onunla birlikte dolaşıyor, kıyafetleri taşımasına yardım ediyordu. tabii aralara sevgilisine yakışacağını düşündüğü bir iki şey karıştırıyordu.

ikili elindekilerle birlikte giyinme odalarının olduğu yere ilerlediler ve dördüncü odaya geçtiler. ellerinde duran tüm kıyafetleri koltuğa bıraktılar. ardından chan koltuğa oturdu, seungmin'de ceketini çıkartıp üstte duran kıyafeti alıp kabine geçti.

üzerine geçirdiği siyah transparan gömlekle gülümseyip etrafında döndü, müthiş gözüküyordu. altına giydiği pantolonla birlikte de çok güzel bir uyumları vardı. uzunca kendini inceleyip tam üstünü çıkarıyordu ki dışardan gelen ses ve kapı tıkırtısıyla irkildi.

"seungmin, giyinmedin mi hala?"

seungmin birinin onu beklemesine alışık olmadığı için çıkıp göstermek aklına hiç gelmemişti, chan tamamen çıkmıştı aklından. hızla kapıyı açıp dışarıya çıktı ve tam karşısında duran gence gösterdi üstündekileri.

"alışverişe hep tek gelince aklımdan çıkmışsın kusura bakma. nasıl, hoş değil mi?"

chan dili tutulmuş gibi izledi genci, söyledikleri umrunda değildi ne söylese hakediyordu zaten. şu an düşündüğü tek şey sadece gencin güzelliğiydi, şoklar içinde gözleri parlayarak izliyordu onu chan.

seungmin bunu fark edince gülüp parmaklarını şıklattı. chan yavaşça kendine gelip kafa salladı.

"çok güzel, çok yakıştı. kesinlikle almalıyız birtanem."

"hayır hayır, o kelimeler yok. unutma şu an sevgili değiliz christopher, ayrıca dokunmak yok çek kolunu."

tam beline sarılmak üzere olan kola vurmuş geri çekilmesini sağlamıştı. chan oflayıp yerine otrudu ve seungmin'in giyip çıkardığı her şeye övgü yağdırdı. seungmin bunlarla birlikte mutlu olup chan'ın cidden çabaladığını gördü.

son kıyafeti giymek için kabine geçti. üzerine geçirip mutlulukla dışarıya çıktığında karşısında kimseyi göremeyince içi burkuldu, inancının boşa gittiğini düşündü. kalbi paramparça oldu ve göğsü acıdı, bunu en derinden hissetti. üzerini çıkartmaya girerken kendine kızdı, ona bir anda bu şekilde inanmasına kızdı. chan'dı bu, vazgeçemezdi işinden.

üzerini çıkartıp kendi kıyafetlerini giydi. kasaya ilerledi ve ödemeyi yapıp elindeki kutuları görevliye verip arabasına göndertti. tam mağazadan çıkacakken çalışan onu durdurup eline bir kart uzattı, seungmin ne olduğunu sorar gözlerle çalışana baktı.

"yanınızdaki beyefendi bıraktı efendim, size vermemi istedi."

sinirle gülerek elindeki kağıdı açtı seungmin.

"bir anda çıkıp gittiğim için özür dilerim. çok sıkıştım, dayanamıyordum. sen yemeğe geç ben hemen geliyorum."

seungmin yazan şeyle gülümsedi. mutlu oldu chan saçmalamadığı için, kartı cebine atıp yemek kısmına geçti ve oturdu. kısa süre sonra yanına gelen gençle yerinde dikleşip suratını ciddileştirdi.

"ne yemek istersin?"

"farketmez."

"seungmin yapma böyle çabalıyorum bak."

"chan görüyorum ama korkutuyorsun beni. az önce çekip gittin diye ne kadar korktum biliyor musun? çabalıyorsun ama güven vermiyorsun, telefonun çalsa yine kalkıp gidecekmişsin gibi hissediyorum."

"seungmin, çok üzgünüm sana böyle hissettirdiğim için ben sadece-

chan'ın telefonu çaldı, cebinden çıkardı ve sekreterinin aradığını gördü. reddetti aramayı, saniyeler sonra tekrar çaldı telefon. chan merak ediyordu, önemli olmasa bu kadar aranmazdı biliyordu ama karşısında ona beklentiyle bakan adamı da kırmak istemiyordu. telefonu ard arda çalınca seungmin sinirle güldü ve elini uzatıp açtı, chan'ın eline verdi.

"efendim jeongin." uzunca bir telefon konuşması oldu.

bu telefon konuşması o kadar uzundu ki seungmin sinirden ağlayacak hale geldi fakat tuttu kendini, masadan kalkıp gitti ardında chan'ı bırakıp. chan ne onun peşinden geldi ne de akşamına onu aradı. seungmin pişman oldu ona inandığı için, onun işinden biraz olsun kopup kendiyle ilgilendiğini düşündüğü için nefret etti kendinden, bir an olsun değiştiğini düşündüğü için küfürler etti kendine. saatlerce ağladı, ardından şiş gözlerle huzursuz bir uykuya daldı.

#selamm
camasirhane sahnesini nasil yazayim bilemedim basta zengin yazinca da boule bisiler cikti aidnhsodmshs
oyle yani byeee

seven | chanmin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin