wednesday

1.4K 121 20
                                    

chan dün olanları çok sonra farketmişti. dakikalarca belki de saatlerce konuşmuştu telefonda, dalıp gittiği içinse sevgilisinin kakıp gittiğini asla görmemişti. kaç kez mesaj atıp, aradığı hakkında hiçbir fikri yoktu. hepsi cevapsız kalmıştı, gerçi cevap verilseydi garip olurdu.

şimdi kafasını eğip salaklığına küfürler ederek, bu durumu nasıl düzelteceğini düşünüyordu faka aklına bir şeyler gelmiyordu. saçlarını karıştırarak olduğu yerden kalkıp dışarıya çıktı, arabasına binip seungmin'in evine sürdü. evin önüne geldiğinde arabasını göremeyince bahçede bir şeylerle uğraşan çalışana seslendi.

"chamin amca, seugmin nereye gitti biliyor musun?"

"hayır, sabah erkenden çıkıp gitti."

"teşekkürler." deyip arabasına geçti. 

bir süre oturup nerelere gidebileceğini düşündü. kafeye gitmezdi kafası karışıkken, sahile de gideceğini hiç düşünmüyordu. aklına bir ton şey getirdi, en sonunda seungmin'le ilk tanıştıkları zaman aklına geldi. metronun bir köşesinde kulaklıkları kulağında yalnız başına oturup yere bakıyordu öylece. okul formaları aynıydı, kendisi cezalı olduğu için metroyla gitmek zorundaydı fakat onun neden şu an araba değil de metroyla gittiğini deli gibi merak etmişti. seungmin'in yanında oturan ada kalktığında hemen oraya oturdu chan. konuşmak için çabaladı ama başarılı olamadı bir türlü, en sonunda kulaklığın birini alıp kendi kulağına taktı. seungmin irkilip yanındaki gence döndü sinirle.

"ne yaptığını sanıyorsun?"

"şarkı dinliyorum. güzel zevk, herkes home dinlemeyi sevmez."

"ben herkes değilim, kulaklığımı geri ver."

"hayır, dinliyoruz işte ne güzel dur biraz."

"sırayla mı gönderiyorlar sizi? bir de bizim okuldansın, ne işin var senin bu metroda?"

"cezalıyım ya, kavga ettik diye her şeyimi aldılar bir hafta. sen niye burdasın?"

"seni ilgilendirmez."

"e bana niye soruyorsun o zaman?"

"konuşma. sadece, kafam dolu olduğunda ve bir şeyler hakkında karar vermem gerektiğinde buraya geliyorum. baştan sona gidip geliyorum karar verene kadar."

"sen ne biçim zengin çocuğusun ya?"

"böyleyim işte."

"her neyse, adın ne?"

"kim seungmin"

"ne demek ki kardeşlerin en küçüğü karşımda şu an? herhangi bir kusurum olduysa affedin beni prensim." deyip güldürmüştü karşısındaki genci.

"ciddi anlamda abilerim yüzünden bu şekilde tanınmam çok komik. senin adın ne?"

"bang chan, chris de diyorlar."

"yuh."

"ne?"

"okulun hem en çalışkanlarından hem de en serserilerinden biri yanımda mı oturuyor? acaba abilerim bunu duysa hangimizi öldürür?"

"muhtemelen beni." deyip gülüşmüşlerdi.

chan aklına dolan anılarla gülümsemiş, derince iç çekmişti. o zamanlara dönüp her şeyi daha da güzelleştirerek yaşamayı istedi, seungmin'i delicesine mutlu etmek istedi. düşüncelerinden çıkıp metroya sürdü arabasını, ulaştığında ilerde park halinde duran seungmin'in arabasına doğru gitti. şoförü görünce camı tıklattı.

"seungmin ne zaman geçti metroya?"

"bir saat oluyor."

chan kafa sallayıp hızla içeriye koştu. muhtemelen birazdan gelecek olan metrodaydı seungmin. chan duran metronun içine girip vagonlarda gezindi, en uç köşeye geldiğinde kazağının içinde küçücük kalış bedeni gördü. bu görüntüyle içi burkuldu chan'ın, kendine söverek yanı boş olan gencin yanına geçti. seungmin kafasını yerden kaldırmadığı için görmüyordu chan'ı. chan biraz bekleyip gencin kapüşonunu indirdi, kulaklığın birini alıp kulağına taktı. 

seungmin irkilerek  soluna döndüğünde gördüğü yüzle gözleri doldu. ondan kaçıyorken, ondan vazgeçmek için çabalıyorken yine dibinde bitmesi başına sert bir ağrı girdirdi. chan kendisine dolu, kızarık ve kırgın gözlerle bakan gence burukça gülümsedi. gördüğü çökmüş yüz ve ifade onun içini parçaladı. kulağında asla değişmeyen şarkı çalarken daha nefret etti kendinden. 

"neden burdasın?" dedi seungmin kısık sesle.

"özür dilerim, bir kez daha özür dilerim. söz veriyorum bu son özrüm."

"sana artık inanmak istemiyorum chan."

"seungmin, lütfen son bir şans."

"istemiyorum. senden vazgeçmek istiyorum, seni sevmek istemiyorum, senden kaçmak istiyorum artık ama sensiz yapamıyorum. bana ne yapıyorsun böyle? lütfen git lütfen." deyip başını chan'ın omzuna yasladı, yavaşça gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

"beni bırakmana asla izin vermem, bende seni asla bırakmam seungmin. söz veriyorum bir kez daha hata yapmayacağım, söz veriyorum bir kez daha üzmeyeceğim seni."

"kaçıncı sözün bu? yoruldum artık ben, sana olan inancımın paramparça olup bir köşeye atılması çok yordu beni."

"özür dilerim. gel gidelim güzelce yemek yapayım sana, birlikte yiyelim, film izleyelim. affettireyim kendimi, lütfen."

"chan istemiyorum. anlamıyor musun? senden bunu istemiyorum. sadece yanımda ol, varlığını hissettir istiyorum. bazen sevgili miyiz yoksa sanal arkadaş mıyız anlayamıyorum, ben eski bizi özledim."

"bende öyle."

"çabala o zaman chan. seni bırakmamamı sağla."

"deniyorum. özür dilerim."

"dileme daha fazla, sonraki durakta iniyorum ben abimlere geçeceğim."

"hangisine?"

"jin, gel derdim ama zaten senden pek hoşlanmıyorken şimdi yaşadıklarımızın üstüne seni dövebilir."

"hakediyorum sanırım."

"hakediyorsun." deyip metronun durağa yaklaşma anonsu verildiğinde ayağa kalktı. kapıya doğru ilerledi ve kapüşonunu kafasına geçirip chan'dan aldığı kulaklığını takıp metro durunca arkasını dönmeden indi.

arkasında bıraktığı büyüğü yerinde dikleşip kafasını arkaya yasladı. günlerdir düşündüğü şeyleri tekrar düşünmeye başladı, en sonunda gerçekten fazlasıyla hatalı olduğunu farkedip artık eski chan olmaya karar verdi. yaklaşık bir saat sonra da bindiği durağa geldiğinde inip arabasına bindi ve evine doğru sürdü.

of arkadaslar ben unutuyorum yazdigimi arada gelip bana yb yb diye tutturur musunuz LUTFEN!!!!

AY BIR DE. bu hikaye bitince chan ve seungmin'in hikayesini bastan bi anlatan hikaye de yazabilirim. bilmiyorum aklim cokkkkk karisik:')

taslakta 30'dan fazla kitap var once onlar mi yazilmali yoksa🚶her nwyse cok konustum FIKIR VERIN BU KONUDA. gorusuruuuuzzz

seven | chanmin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin