Herkes duraksayıp yerde tepinen iki kişiye bakıyordu. Kızıllı kaşlarını çattı ve iki elini de kendi beline koydu.
Dazai bu 1 hafta boyunca chuuyanin yanından hiç ayrılmamasına rağmen siyah saçlı olan hiç yanlarına gelmemişti."YA NE KUZENİ SALLAMA"
"kuzen mi demişim.. Ah, pardon ben onun babasıyım"
"Dos-kun haklı dazai benim torunum. Hayır hayır! Eniştem? PARDON OĞLUM."
"NE DİYOSUN BE"
Ortalık gelen ayak sesleriyle duraksadı ve herkes yavaşça onların yanına gelen kişiye baktı. Evet bu kunikida doppoydu! Uzun sarı saçları, gözlüğü ve her zaman jilet gibi olan görünümüyle kaşları çatılı ve garip bir yüz ifadesiyle yerdekilere bakıyordu.
"Meraba kunikida-kun.."
"Fyodor dostoyevski! Şu an kendi sınıfında olman gerekmiyor mu? Neden başkalarının işlerini sabote ediyorsun? Daha fazla senin saçmalıklarınla uğraşamayız. Bunların hiçbiri planda yok ve eğer sınıfına gitmezsen yetkili çağırırım."
Fyodor somurtup dazain üstünden kalktı ve iç çekip beyaz saçlının kolundan tutup yürümeye başladı. Ordaki kimse bu geçen süre içinde ne yaşadıklarını anlamamıştı. Ranpo için ise sorun yoktu. Poe onun için yine çikolata almıştı ve oda bir kenarda yerken olayları izliyordu.
"Dazai? Burada ne oluyor..?"
Kahveli üzerini temizlerken chuuyaya baktı ve cümlelerini toparlayıp konuşmaya başladı.
"Çocukluk arkadaşım.. bu okulda olduğunu bilmiyordum daha iyi bir okula gittiğini sanıyordum."
Chuuya ise iç çekip tekrar işine döndü. Onlara verilen süre oldukça azdı bu nedenle çabuk olmalılardı.
______________________________________
"Her şey hazır mı?"
Herkes çoktan yerine geçmiş yalnızca hazırladıkları masalardaki yiyecekleri sunacak garsonları yoktu. Onların konseptleri cafe gibi bir şeydi ve bu nedenle müzik, oturacak alanlar, yiyecekleri koyacakları standlar ve içecek reyonuyla ilgilecek kişiler, Herşey hazırdı.
"Garsonumuz vardı diye hatırlıyorum kenji-kun?"
"Hasta olduğunu söyledi..."
Chuuya elini çenesine koyarak düşünmeye başladı. Garson olabilecek boşta birisini bulmaktan başka çareleri yoktu.
"Tatli yapanlardan birisi.. ranpo-kun ve poe-kun?"
"İstemiyorum! Garsonluk bana göre değil."
"Hadi ama ranpo-kun tüm sınıfın size ihtiyacı var!"
Chuuya, poeye yardim istercesine baktıktan sonra poe iç çekerek ranponun omzuna elini koydu ve kulağına yaklaşıp bir şeyler fısıldadı. Sadece bir kaç saniyenin ardından ranpo kocaman gülümsedi ve chuuyanin teklifini kabul etti. Poe cidden ikna etme konusunda yetenekli miydi?
"Harika! O zaman kıyafetlerinizi getiriyorum."
Lucy koşarak kıyafetleri getirdi ve ikisine verdi.
"Umarım size olur! Lütfen kabinlerden birisine girin ve hazırlanın."
Vakit dardı ve diğer sınıfların festivalleri çoktan başlamıştı. Planladıkları gibi güzel olacak mıydı? Buna çok uğraşmışlardı ve güzel olması için ellerinden geleni yapacaklardı.
Kabinden ilk çıkan poe olmuştu.
Üzerinde beyaz gömlek, papyon ve siyah pantolonu vardı. siyah ceketi ise giymemiş elinde bekletiyordu."Harika olmuşsun poe-kun?"
"Bu bir takım elbise.."
"Misafirlerimize şık görünmesini istedim işte."
Lucy kikirdadi ve içecek tarafına döndü. Ranpo ise kabinden hala çıkmamıştı.
"Biz o zaman başlayalım, ranpo-kun birazdan gelir."
Poe, chuuyanin dediğine kafa salladiktan sonra müşteri aldıklarını gösteren tabelayı açtı. Gün onlar için yeni başlıyordu.
"Pf..neden garsonluk! Kenarda oturup çikolata yerken seninle konuşmak daha güzeldi poe-kun."
Poe gelen sesle arkasını döndü ve şaşkınlıkla gözlerini genişletti. Ranpo sızlanırken kollarındaki düğmeyi ilikliyordu ve poe ise ondan gözlerini ayiramiyordu. Bu duygu da neydi? O tam olarak takim elbisenin içinde mükemmel görünüyordu.. ranpo ise bunu fark edip saçlarını geriye alırken yeşil gözlerini poeye dikti.
"Ne? Olmamış mı?"
"H-hayır!"
"O zaman ne?"
Poenin eli ayağına dolanmaştı ve ne diyeceğini bilememişti.
"Müşteri geliyor! Hadi ona bakmalıyız ranpo-kun."
Poe aceleyle ranponun yanından ayrıldı ve chuuya'nin yanina giderek görevine şimdiden başladı. Ranpo ise omuzlarını silkerek onların yanına ilerledi.
Daha yeni açmalarını rağmen bir sürü müşteri gelmeye başlamıştı ve buda iyiye işaretti. Kimsenin boş vakti yoktu ve dinlenmeye ihtiyacı olanlar diğer moladakilerle yer değiştirselerde garsonların buna vakti olmuyordu. Tabi ki ranpo ve poeninde konuşmaya vakitleri kalmıyordu. Poe şu anda ranponun sızlandığını ve çikolata istediğini biliyordu ama şimdi o kadar dolulardı ki yanına bile gidemiyordu.
"Heeey~ garson yok mu?"
Poe hemen çağırıldığı masaya gitti ve not defterini açtı. Şu anda o kadar yorgundu ki mimik dahi göstermeye gücü yoktu.
"Ne ister-"
Poenin sözü yarıda kesildi. Yorgunluktan hayal görüyor olmalıydı çünkü şu anda bu masada oturan kişinin o olmasına imkan yoktu.
"Poe-kun! Bir saniye gelir misin?"
"B-bir saniye atsushi-kun!"
Poe tekrar masaya döndü ve çocukluk arkadaşının ismini söyleyerek hayal görüp görmediğini sorguladı.
"William burda ne arıyorsun..?"
Sarı saçlı çocuk gülümsedi ve tekrar poeye baktı.
"Seni görmeye geldim işte edgar. Sevinmedin mi yoksa? Gerçi... Oldukça yorgun görünüyorsun. Garsonluk mu? Edgar mi? Şaka yapıyorsun."
Poenin diyecek bir şeyi yoktu. Bu nedenle sessiz kaldı. William ise sipariş vermeye karar vermişti.
"Ben kahve alayım. Sadece kahve olsun edgarcım."
William çekici bir çocuktu. Sarı saçları, yeşil gözleri ve beyazımsı teniyle her zaman girdiği ortamlarda ilgi odağı oluyordu. Poe kafa sallayıp yanından ayrıldı ve Şu an en kötüsü de kimseyle gereksiz samimiyette bulunmaması gerekiyordu.
Yaklaşık 5 dakikanın ardından kahveyi getirip williama uzattı ve ona temkinli gözlerle bakmaya başladı.
"Anneme söyleme."
"Hadi ama o kadar kötü bir insan değilim eddie. Bu kadar yıl geçmesine rağmen bana guvenmedigini soyleme."
"Sana güveniyorum sadece.. bilmiyorum william."
"Bana güven eddie. Ben senin en iyi arkadaşınım ve bunun değişmesine asla izin vermem. Sonsuza kadar en iyi arkadaşın ben olmalıyım."
Poe duyduğu laflarla istemsizce gülümsedi. Sonrasında ise yanından aceleyle ayrılıp işine devam etmeye başladı.
Ancak bunların hepsi rahatsız edici olmaya başlamıştı.