Poe-kunnnnnn:
Ranpo-kun
Uyuduğun için söyleyemedim
Gitmek zorundaydım özür dilerim
Uyandırmak da istemedim
Donutları süsleyip dolaba koydum ve senin için tabağa biraz ayırdım
Lütfen diğerlerine dokunma sana güveniyorum..
Yarın okulda görüşürüz!Poe, mesajı yazıp telefonu yatağına bıraktı. Eve yeni gelmişti ve kimseye görünmeden direkt odasına geçmişti. Ranponun saçlarını bağladığı tokayı evden çıkarken çıkarmış ve cebine koymuştu. Paltosuna uzanıp tokayı eline aldı.
Tokayı kaybetmek istemiyordu bu yüzden kalkıp çalışma masasındaki değerli eşyalarının yanına ekledi.
Odanın kapısı tıktıklanınca yutkundu ve kısık bir sesle girin diye karşılık verdi.
"Poe-kun anneniz sizi aşağıya bekliyor."
Yüzünü ekşitip hizmetliye baktı ve boynunu kaşıdı.
"Ne için çağırıyor..?"
Hizmetli dediğine bakmayın. Poe gerçekten onu ablası gibi görüyordu. Küçükken bile onun yanındaydı ve annesinden daha fazla görüyordu. Bu nedenle ona güveniyordu.
"Bilmiyorum poe-kun..."
Poe derin bir iç çekip odasından çıktı ve düşünceli bir şekilde aşağıya indi. Aklında bir şeyler vardı ama bunları düşünmemeye çalıştı.
Odaya girdiğinde ise annesi bacağını diğerinin üzerine atmış, kafasını ise koltuğa koyduğu eline yaslamıştı.
"Bu saate kadar nerdeydin sen?"
Poe sessiz kalmayı seçti. Ne dese boştu olacakları biliyordu. Şu zamana kadar annesinin her hareketini ezberlemişti ve zaten kendisini açıklamaya çalışsa bile annesi onu dinlemezdi.
"Sen iyice başı boş bir çocuk oldun edgar."
Dudaklarından küçük bir özür döküldü sadece.
"Özür dileme, özür dilemek neye yarıyor? Söylesene ne değiştiriyor edgar?"
Dişlerini sıktı ve üzerindeki kıyafetini belli olmayacak şekilde avucunun içine topladı. Bir şey demek istemiyordu.
"Haklısın anne benim hatam."
"Öyle tabi, işe yaramayan bir çocuk olman senin hatan."
Gözlerindeki yaşlar akmamak için ayrı bir savaş veriyordu sanki. Bu kelimeleri duymayı hak edecek bir şey yapmamıştı. Nefret ediyordu bu evden, nefret ediyordu bu kaderden.
"Odana çık ve bugün gözüme görünme"
Kafasını sallamakla yetinen poe, menekşe gözlerini ıslatan yaşları arkasına döndüğünde elinin tersiyle sildi ve odasına çıktı. Hemen arkasından louisa adındaki hizmetli geliyordu.
(Bilerek loncadan birisi olmasını istedim ama loncada kiz karakter yok doğru dürüst o yüzden en iyi louisa)
"Üzülme.."
Poe yatağa oturduğunda onun yanına oturdu ve iç çekerek ona sarıldı. Bu ona iyi gelmişti ve louisada bunu biliyordu.
"Teşekkür ederim ane-san.."
(Ane Japoncada abla demek)
Louisa gülümseyerek poenin saçını okşadı.
"Annen bugün biraz sinirliydi bu yüzden sana patladı. Sana dediklerinin hiçbirini hak etmiyorsun edgar."
Poe kafasını louisanın omzuna yatırdı ve gülümsedi.
"İyi ki varsın ane-san"
"Sende iyi ki varsın ama bilmek istediğim bir şey var."
Poe, kendini gerçi çekip menekşe gözlerini birkaç defa kırptı. Onun sorduğu şeylerde yalan söylemesine gerek yoktu bu yüzden rahattı.
"Nedir?"
"Bende merak ettim seni nerdeydin bugün."
"Sana bahsettiğim bir çocuk vardı hatırlıyor musun.."
"Ah, evet hatırlıyorum ranpo-kun değil mi?"
"Evet o."
Louisa derin bir nefes aldı ve gülümsedi. Anlaşılan o ki rahatlamıştı. Tekrar poenin saçlarını sevip cevap verdi.
"Onu kendine yakın hissetmene çok sevindim. Sen normalde birini kendine yakın hissetmezdin. Onun yanında mıydın yani?"
"Evet okulda bir ödev verilmişti tatlı gibi bir şey yapacaktık."
"Anladım."
Aşağıdan gelen sesle louisa korkuyla kalktı ve poeye gülümseyip hemen odadan çıktı. Poe ise yine yalnız kalmıştı ve ranpo hala mesaj atmamıştı.