Sabah erkenden uyandım.
Rutin işlerimi halledip aşşağı indim."Jısung kahvaltı yapmadan çıkamazsın"
Mutfak kapısının önünden geçerken anneme yakalandım.
Omuz silkip devam edeceğim sırada annem tekrar konuştu.
"Kahvaltı yapmadan gidersen telefonunu alırım"
Bu...ikna edici bir tehdit....
Masaya oturup yemeğimi aceleyle yedim.
~~~
Okulun bahçesine girdiğimden belli gözlerim Jeongin ve Minho'yu arıyor.
Biraz fazla erken gelmiştim. Sanırım o yüzden daha gelmediler.
Sınıfa çıkıp sırama oturdum. Kapağı sincaplı ve kullanmaya kıyamadığım için aylardır boş duran defterimi çıkardım.
Artık sözleri yazmaya başlamalıyım.
Kararımı verdim. Aşk şarkısı yazıcaktım. Aslında Minho, onu beklememi söyledi ama herşeyi o yapıp yorulmasını istemiyorum.
İlk cümleyi yazarsam devamı zaten gelicekti.
Bir kaç kere bir şeyler yazıp karaladım. Böyle olmiyacaktı.
Aklıma şarkıyı Minho söylüyormuş gibi düşünmek geldi.
Böylece ilk cümleyi yazabildim.
Cross my heart, hope to die
- Kalbimi kır, ölmeyi umut etAklıma babamın söyledikleri gelmişti. Zaten ilk cümleyi o şekilde yazdım.
"Jısung o kadar çok umudın varsa umutların içine ölmeyide ekle.
Artık o kadar üzülmüyorum....ya da belki alıştım.
Tekrar devam edeceğim sırada defterim önümden çekildi.
Bu kimdi be?
"Ne yapıyon sabahtan belli?"
"Cevap versene!"
"Vermezsen yırtarım!"
Adını bilmesem de bu çocuğu tanıyordum. Ve konuşamadığımı bildiğine de eminim.
"Demek ki yırtmamı istiyorsun"
Sonrasında defteri yırtmaya başladı. Gözümden bir yaş gelmişti. Bu defter benim herşeyim di.
"M- Lan ne yapıyonuz?"
"Hiç Jısung defteri yırtmamı istemişti bende yardım ettim."
Konuşan kişinin arkasından daha kısa biri daha geldi. Bu Changbin hyung du ve o da defterin ne kadar değerli olduğunu biliyor.
İlk yırtılmış deftere sonrada bize baktı. Gözlerinin dolduğunu görebiliyorum.
Çocuğun yakasını tutup yumruk atıyor bir yandan da küfür ediyordu.
"Puşt herif!"
"Changbin!"
Hoca içeri girdiğinde sanki zaman durmuş gibi oldu.
Changbin hyung çocuğun üstünden kalkıp yanımda durdu.
"Noluyor burda! Dingonun ahırımı burası?!"
"Siz benle gelin!"
Bizi gösterip sınıftan çıktı. Evet sıçmış bulunmaktayım.
Anladığım kadarı ile müdür odasına gidiyorduk.
Tahminim doğru çıkmıştı ve şuan kapının önünde duruyorduk.
Hoca kapıyı tıklatıp içeri girdi, biz de arkasından tabi.
Aslında Minho'yu müdür odasında beklemiyordum.
"Çocuğum sen arkadaşlarınla diğer teneffüs gel yapalım."
"Tamam hocam."
Minho eğilip kapıya doğru yürüdü. Yanımdan geçerken kulağıma fısıldadı.
"Eğer seni anlamazlarsa ben kapıda seni bekliyor olacağım."
Gülümsedim. Bu güzel bir his....
Minho odadan çıkınca hoca gördüklerini anlatıp çıktı. Kapıda Minho'yu görünce onla konuşmaya başladı. Sesleri geliyordu ama anlamıyorum.
"Şimdi sırayla bana ne olduğunu anlatın. İlk sen anlat"
Beni gösterdiğinde neye uğradığımı şaşırdım. Sadece hocanın suratına bakıyorum.
Yanımda duran çocuk ve arkadaşı gülüyordu.
"Hocam o özürlü de"
"Özürlü değil. Sadece konuşamıyor."
"İkinizde susun. Sen anlat Chan"
"Hocam şu şahıs Jısung için çok değerli olan defterini yırttı."
"Ve sebebi konuşmadığı için"
"Yalan hocam. Kendisi istedi"
Kapı tıklatıldı. Gelen o çilli çocuktu.
"Hocam ben olay olduğunda sınıftaydım, hoca da yanınıza gelmemi söyledi."
"Gel yavrum. Anlat ne oldu."
Felix olayı anlatıp gitmişti. İsmini de şimdi öğrendim zaten.
Bir süre sonra müdür birbirimizden özür diletip sınıfa gönderdi. Bu kadar kolay kurtulmalarına üzülmüştüm ve de bu kadar merdiveni bu kadar boş bir şey için çıkıcak olmama. Hem bu özür meselesi defterimi de getirmedi. İlk okul çocuğumuyuz lan biz?
Sınıfa çıkacağımız sırada diğer ikisi başka tarafa gitmişti.
Kapıda Minho bekliyordu. Benim için olmadığı belliydi. Chan hyung da burdaydı çünkü.
~~~
Zaten çoğu insan yüzünden okulda ki günüm mahvoluyordu ama bu gün en kötüsüydü. Defter artık yoktu. Herşeyim olan defter artık yoktu...
Eve geldiğimde direk odama girdim. Annemde ablamda benden hemen sonra eve gelmişti. Anahtarları olduğu için eve geldiklerini annemin odaya girmesi ile anladım.
"Jısung yemek yedin mi?"
Uyuyormuş gibi yaptım.
Yemek yemek bile midemi bulandırıyor, insanlar gibi...
Annem odadan çıkmıştı. Sanırım uyumadığımı anlamış ki ablamı gönderdi.
Ablamı göndermesinin sebebi de beni en iyi şekilde anlayan o. Bir yerim ağrısa veya bir şey istesem ablamdan isterim. Hem daha kolay anlatabiliyorum hem de daha rahat.
"Jısung? Uyanıksın biliyorum."
Ablama döndüm.
"Sen ağladın mı? Noldu bebeğim?"
Defterime zarar gelmesin diye sürekli kitaplığın en üstüne koyardım. Ablama orayı gösterdim.
"Sevdiğin bir kitap mı kayıp?"
Kafamı salladım. Anlayınca yüzü düştü. O defter sadece benim için değerli değildi.
"Defterin mi.....kayboldu?"
Ne diyeceğimi- pardon yapacağımı bilemedim. Kafamı evet der gibi salladım.
"Kayıp mı ettin yoksa biri mi bir şey yaptı?"
Elimle bir yaptım. Bu seçenekler arasında birinciyi seçmek anlamına geliyordu. Ablama olanları anlatamayacağım için kayıp etmiş gibi yaptım.
Elini saçlarıma atıp okşadı.
"Bulmaya çalışacağım...ağlama artık"
Bana ağlama diyordu ama onun da gözleri dolmuştu.
Bir süre sonra ablam odadan çıktı.
Oturduğum yatakta uzanır pozisyona geldim. Biraz daha ağladım. Sonrasında yorgunluktan uyudum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçimdeki Müzik ~Minsung
Fanfic"17 yaşındayım ve bugüne kadar tek kelime konuşmadım." Konuşma engelli olan ve şarkı yazmayı seven Jısung yazdığı şarkıları söylemeyi çok istiyordu. Peki ya onun yerine kendi parçası olarak gördüğü aşık olduğu adam söylerse?