Karanlıktı. Hem de çok karanlık. Kucağımda yatan çocuğu sıkıca sarmalarken annesini iki gün önce kaybetmiş olmasının acısını yaşıyordum.
Ölmeden bu cehennemden çıkarsam küçük Meryem'i yanımdan ayırmayacaktım. Kızımdan aşağı tutmayacaktım.
Kızım. Benim güzel kızım. Yirmi yaşımın hediyesi bebeğim. Anne olmak için çok gençtim. Hele ki sekiz yaşındaki bir kızın annesi olmak için fazlasıyla gençtim ancak annesi olan komşum mahallemizi basan teröristler yüzünden şehit olunca Yaren bana kalmıştı. Annesi onu bana emanet ettiğinden beri onu kendi canımdan ayırmamıştım. Şimdi beni nasıl da merakla bekliyordur. Beni nasıl da özlemiş, nasıl da korkmuştur.
Teröristler tarafından kaçırılalı iki aydan fazla oluyordu. Günler günlerime karışmıştı. Karanlıkta hiçbir şey ayırt edemez olmuştum. Aydınlığa varana kadar birkaç gün geçmiş bile oluyordu.
Ben Meva Aksoy. Otuz yaşında, artık iki çocuk annesi bekar bir kadınım. Kadın doğum uzmanı olmamın yanında sınırdaki hastanede görev yapıyordum. Buradan kurtulmayı cok istemiştim. Çok uğraşmıştım ancak Yaren'im buradan ayrılmak istemeyince elimden bir iş gelmemişti. Doğduğum yeri terk edememiştim.
Kapı açıldı ve adının Cahit olduğunu bildiğim it girdi.
"Tohtor, yürü. Seninle işimiz var."
Benden bahsediyordu. Meryem kucağımdan kalkmamak için direnirken Cahit'in kolumdan tutarak beni kaldırması bir oldu. Meryem ağlarken ben arkamı dönüp onu teselli bile edemeden odadan çıkartıldım. Koridorda sürüklenircesine götürülürken ağzımı açıp bir kelime bile etmedim.
Aydınlık bir odaya girdiğimizde gozlerimi birkaç kere kırpıştırdım. Sertçe yere fırlatıldım. Cahit hızlıca odadan çıkarken kendime gelmeye çalışıyordum.
"Doktor hanım, lütfen kalkın ayağa önümde eğinilmesini sevmem." Berbat Türkçesiyle benimle konuşan adama tersce baktım ve hızlıca ayağa kalktım.
"Kusura bakmayın soysuzun önünde eğilmek gibi huylarım yoktur."
Suratıma inen tokat yüzünden kafam yana düştü. Yine de dik duruşumdan ödün vermedim.
"Beni dövmeye mi çağırdın?" dedim alayla. Güldü. Sarı dişleri iğrenç bir şekilde parlarken yüzümü buruşturdum.
"Doğru. Sen bana canlı lazımsın doktor."
Kim bilir benden ne iğrençlik isteyecek derken o can alıcı cümleyi söyledi.
"Gideceksin ve askeriyeyi patlatacaksın. O güzel bedeninle beraber oralar paramparca olacak."
Böyle bir şey asla yapmazdım!
"Yapmam falan diyeceğini biliyorum. Hemen sana tehditimi sunayım ve sen de kabul et."
Kaşlarımı çatmış önündeki ekrana bakarken askeriyenin koridoru görünüyordu. Koridorda bir sağa bir sola dönen kişi ise... Yaren'di.
"Orası patlayacak doktor, içinde kızının da olmasını istemiyorsan bunu sen yapacaksın. Yoksa kızının tadına bakar ardından on beş yerinden bıçaklarım."
Yapamazdı. Yapamazdı değil mi? Türk askeri onu korurdu, kılına zarar veremezlerdi.
"İçeride de adamım var Meva. Hiç o şeyleri düşünme. Ben yaparım diyorsam yaparım."
Yapacaktım. Yapmak zorundaydım. Yaren'e bir hayat borçluydum. Onun yanında vatana ihanet... Çok ağır bir yüktü. Ama aklımda bir plan vardı. Ya sadece ben ölecektim ya da bu itler. Hiçbir askerin kılına zarar gelmesine izin veremezdim. Ortada kızım olsa bile bu teröristlerin önünü açamazdım.
