---
Sokaktan gelen piyano ile karışık keman sesleri, kuş cıvıltıları, sokak şarkıcılarının birbiriyle uyumlu sesleri, harika bir şölen yaratıyordu. Bunlarla birlikte arkadan gelen çocukların oyun sesleri insana bahar havası veriyordu.
Elimde duran küçük mavi çanta, giydiğim beyaz desenli elbise, ona uygun taktığım mavi fular, benim için baharda giyilebilir en iyi şeylerdi.
Kütüphaneme, en çok huzur bulduğum yere gidiyordum. Yeni tuttuğum evimin çok da uzağında olmayan kütüphane, canımın istediği zaman gidebilme şansı veriyordu.
"Leya?"
Arkamdan gelen sesle birlikte o tarafa döndüm. Karşımda gördüğüm kişi en yakın arkadaşım Alisa idi. Kardeşten öte gördüğüm, her anımda yanımda olan Alisa. Sevinçle karşıladım.
"Alisa? Ne arıyorsun burada?"
Küçük bir sarılmadan sonra cevap verdi.
"Biraz hava almaya çıkmıştım. Senin yine çoğu zamanki gibi kütüphaneye gittiğini görünce ben de gelmek istedim. Olur mu?"
Gülümsedim ve bu beni çok mutlu etmişti.
"Tabii ki, uzun zamandır tek başıma gidiyorum. Senin de gelmene çok sevinirim."
Kafasını olumlu anlamda salladı ve koluma girdi.
"E hadi, gidelim."
Yavaş yavaş gidiyorduk. Alisa'nın pek kitap okuduğunu ya da edebiyatı sevdiğini görmemiştim. Yanımda dura dura benden de kapmıştı bir şeyler.
Kapıya geldiğimizde kolumdan çıktı ve kapıyı benim için açtı.
"Buyrun matmazel?"
Ağzımdan küçük bir kıkırdı çıktıktan sonra teşekkür ederek girdim. Ardımdan da Alisa girdi ve kapıyı kapattı.
Kütüphanenin garip ama güzel bir kokusu vardı. Yarı kitap, yarı da çiçek kokuyordu. Bu koku her zaman beni mest etmişti.
"Hadi gel şu köşeye geçelim. Sakin ve güzel bir yer. "
Gösterdiği yere baktıktan sonra kafamla onayladım ve yerimize geçtik.
"Eee söyle bakalım, yine mi kitap okumaya geldin?"
"Tabii ki, başka ne için olacak?"
Dudaklarını büzdü ve konuşmaya devam etti.
"Ama ben kitap okumayı sevmem ki!"
Kütüphanede olduğunu unutup biraz sesli konuştuğu için susturdum. Bir iç çektikten sonra sessizce konuştum.
"Kitap okumak aşktır, nasıl sevilmez? Hem madem sevmiyorsun, neden geldin o zaman benimle?"
"Ne bileyim ya, sıkıldım işte. Aman boş ver. Biraz kalayım seninle sonra giderim.
"Peki ama sessiz ol, tamam mı?"
"Tamam tamam."
Göz devirdikten sonra kollarını masada birleştirip kafasını yasladı. Onun bu haline gülümsedikten sonra çantamdan Sabahattin Ali'nin 'İçimizdeki Şeytan' adlı eserini çıkarıp okumaya başladım.
Kitap okumak benim için adeta bir yaşam felsefesiydi, tabii müzik de öyle. Müzik eşliğinde kitap okumak da ayrı bir zevkliydi.
Kitap okumaya devam ettiğim sırada ön tarafındaki rafdan kitap bakan bir çocuğun telefonu çalmaya başladı. Uzun boylu, kumral ve oldukça iyi fizikli bu çocuğun yüzü önüne dönük olduğu için görünmüyordu.
Okuyanlar rahatsız olacak ki oflamaya başladılar. Çocuk oldukça rahat tavırlar sergilediği için benim de sinirimi bozmuştu. Telefonu açtı ve bir şeyler konuşmaya başladı. Çok geçmeden kapattı. Fazla umursamadığım için dönüp kitap okumaya devam ettim.
Alisa uyumuş olacak ki sersem gözlerle bana bakıyor ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Benim şansıma da olacak ki benim de telefonum çalmaya başladı. Sesini kısmayı unutmuştum. Korkuyla irkildim ve hemen çantama atıldım. Üstümde kitabını sessizce okumaya çalışan ama benim 'Sünger Bob-Seni severdim' temalı zil sesimle karşılaşan kızgın gözler vardı.
Alisa da şapşal şapşal gülmeye başladığında bir taraftan onu susturmaya çalısıyor, bir taraftan da telefonu bulmaya çalışıyordum. Utançtan yerin dibine girmiştim. Dün gece bana geldiğinde aniden telefonumu istemesinin sebebi bu olmalıydı.
Alisa birden telefon zi sesimle uyumlu şarkısını söylemeye başladı.
"Sen aşkı anlamaz bilmeeez, gül yansa ağlamaz sakiiin..."
Kütüphanedekilerden daha sesli bir oflama duyduğumda acele etmeye çalıştım. Lanet telefon bu küçücük çantada nereye kaybolmuştu?
Yerin dibine bir kat daha girdiğim sırada, benim gibi telefonu çalan çocuk bana taraf döndü ve göz göze geldik.
Gözleri ela'ydı. Derin bakan bir çift ela göz.
Sessizce güldüğünü görünce başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Telefonun çaldığını unuttuğumu anlayıp hızlıca aramaya devam ettim.
Sonunda telefonu bulduğum sırada arayanın bilinmeyen bir numara olduğunu gördüm. Başta açmak istemesem de daha fazla rahatsızlık vermemek için açtım.
"Alo?"
"Leya Kırşan, siz misiniz?"
"Evet benim, siz kimsiniz?"
"Ben oturduğunuz apartmanın yöneticisiyim. Erkan Yılmaz."
Daha da meraklanmıştım.
"Buyrun Erkan Bey, bir sorun mu vardı?"
"2. Kat, 3 Numaralı dairede oturuyorsunuz değil mi?"
"Evet, sorun ne?"
"Belki biliyorsunuzdur, karşınızdaki daire boştu. Dün itibariyle kiralandı. Orada tuttuğunuz eşyalarınızı en geç bu gün çıkarmanızı rica ediyorum, yeni kiracı taşınacak oraya. Aksi takdirde kiracı eşyalarınızı sormadan atabilir."
Şaşkınlıkla dinliyordum. Bana sormadan eşyalarımı atmaya cüret edebilecek insan kimdi? Biraz kızmıştım. Resim, edebiyat ve müzikle uğraştığım için ve tabii ki de evim de küçük olduğu için izin alarak koymuştum eşyalarımı oraya.
"Tamam, peki. En geç akşama doğru eşyaları eve taşıyacağım."
"Anlayışınız için teşekkür ederim Leya Hanım. İyi günler."
"İyi günler."
Şimdi durmuş kara kara o eşyaları nereye sığdıracağımı planlıyordum. Alisa sordu,
"Eşyaları taşımanı mı istiyor?"
İç çekip cevap verdim.
"Evet, ben ne yapacağım ya? Yerim de yok!"
"Benim eve taşıyalım diyeceğim de benim ev seninkinden küçük. Hakikaten ne yapacaksın?"
Biz tartışırken önden gelen bir kıkırtı duyduk. Aynı anda önümüze döndüğümüz sırada az önceki çocuğun bana bakıp güldüğünü gördüm. Raflara sırtını dayamış, elinde bir kitap, kollarını göğsünde bağdaştırmış bir şekilde bize gülüyordu.
Bizim ona baktığımız gördükten sonra kitabı geri yerine koydu ve kapıya doğru gitti. Kütüphanedem çıktı ve uzaklaşmaya başladı. Donup kalmıştık. Bu çocuğun derdi neydi?
"Leya sen bu çocuğu tanıyor musun? Neden bize bakıp gülüyordu?"
Alisaya çatıp kaşlarla dönüp cevap verdim.
"Bilmiyorum ama kesinlikle öğreneceğim."
°°°
İlk bölümden bu kadardı. Umarım beğenmişsinizdir. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Oy vermeyi ve düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın 💌