Rüzgar saçlarımı savuruyordu, ormanın derinliklerinde yürürken çırpınan yapraklar gibi. Ne de olsa, doğada yürümek, insanın içini rahatlatan ender anlardan biriydi. Gözlerimi yere dikmiş, hafifçe gıcırdayan toprak yolda adım atıyordum. Kuşların cıvıltıları kulaklarımda melodik bir şarkı gibi yankılanıyordu.
Aniden, bir şey gözüme çarptı. Ormanın yoğun bitki örtüsünün arasında parlayan bir ışık huzmesi... Hızla yaklaştım ve dalları ayırarak ışığın kaynağına ulaştım. Gözlerime inanamadım. Koyu kahverengi tüyleri olan bir kuş, ağaç dalında duruyordu. Ancak bu sıradan bir kuş değildi. Onun gaga kısmı açık kahverengi ve altın renginde parlıyordu, tıpkı değerli bir mücevher gibi.
Gaga darbesi geldiğinde, aniden önümde beliren bu kahverengi kuş, beni büyüledi. Kuş, önce etrafını gözden geçirdi, sonra bana dikkatlice baktı. Gözlerimizin buluşması, içimde tuhaf bir bağ oluşturdu. Bunu daha önce hiç yaşamamıştım.
"Merhaba orada, şahane yaratık," dedim alçak bir sesle. Kuş, başını hafifçe eğdi ve cevap vermeden önce bir an duraksadı gibi göründü. Sonra, bir cıvıltıyla karşılık verdi. Sesi ince ve melodikti, tıpkı rüzgarın hafif bir esintisi gibi.
Kuştan bir adım daha yaklaştım ve elimi uzattım. Uzun, ince parmaklarımla tüylerini nazikçe okşadım. O an, her iki dünyanın da kesiştiğini hissettim. Ama ne yazık ki, bu anın tadını daha fazla çıkaramadım. Çünkü aniden, Aviastra adını verdiğim bu kuş, gaga darbesini bana indirdi.
Bir ışık hüzmesi beni sarıp sarmaladı. Görüşüm karardı ve sanki bedenim parçalanıyormuş gibi bir his yaşadım. Sanki maddenin ve enerjinin sınırlarını aşıyordum. Aniden, her şey durdu.
Işığın içindeydim. Uçsuz bucaksız bir ışık okyanusunun içinde kaybolmuş gibiydim. Bedenimden ayrılmıştım, sadece bilinç olarak varlığımı sürdürüyordum. Zaman ve mekan anlamsızdı, sadece varlığımın bu sonsuz ışık denizinde yüzdüğünü hissedebiliyordum.
Birdenbire, her şey hızla değişti. Işık okyanusunun içinde ilerlerken, etrafımda farklı renkler ve şekiller belirdi. Bir an, uzak yıldızlar gibi parlayan ışıkları izlerken, diğer an aniden bir gezegenin atmosferine dalıyormuş gibi hissettim.
Gaga darbesinin yarattığı bu yolculuk, beni bilinmez bir yere götürüyordu. Farklı boyutları aşıyor, farklı dünyalara adım atıyordum. Kim olduğumu, nereye gittiğimi unutmuş gibiydim. Ama içimde, bu yolculuğun bir amacı olduğunu hissedebiliyordum. Bir sırrı çözmek, bir gerçeği keşfetmek... Işığın içinde kaybolmuşken, bunun ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Sonunda, hız kesildi. Yolculuğum sona ermişti. Etrafımdaki ışık desenleri yavaşça kayboldu ve yeniden gözlerimi açtığımda, tamamen farklı bir dünyadaydım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aviastra'nın sırrı
FantasyOrmanda dolaşan genç Wilfried, bilmediği bir dünyada geçen olağanüstü bir maceraya sürükleniyor. Aviastra adında gizemli bir kuş, Gagasıyla dünyadan kaybolan insanları ışık hızıyla Volucrano isimli farklı bir gezegene taşıyor. Bu yabancı dünyada, in...