"Söyle, neden bu halde ormanda tek başınaydın?" Akutagawa beni sorguya çekmişti, aynı soruyu tekrardan sormuştu. Ciddiyeti korkutucuydu, insanı ürküten ve titreten bir duruşu vardı.
"Bunu söyleyemem." dedim tekrardan. Sorusunu defalarca böyle yanıtlamıştım, benim gibi biri için bile fazla cesurcaydı. Ryuunosuke derin bir nefes verdi ve karşımdaki sandalyeyi ters çevirdi ve bana bakacak şekilde oturdu.
"Bana yardımcı olmuyorsun, eğer sorularıma cevap vermezsen seni casus yerine koyup öldürmem gerekebilir." demesi zihnimde yankılanıyordu. Bir süre duraksadıktan sonra devam etti. "Söylesene, o bölgeye baktığımızda kimse yoktu. Nasıl birden orada belirdin?"
Mantıklı bir açıklamam yoktu, ne diyebilirdim ki? Gelecekte dayak yedim ve gözlerimi açar açmaz kendimi hayran olduğum komutanın karşısında buldum, bunu dersem deli olduğumu düşünürler ve beni mayın tespiti için kullanırlardı sanırım. Sessizliğimden bıkmasını beklesem... Hayır, Ryuunosuke şüpheli birisinden bir şeyler öğrenecekse sabırla beklerdi. Ne yapacağımı bilmez bir şekilde başımı öne eğmiştim. Ryuunosuke başını hafifçe yana yatırmış yüzümü görmeye çalışıyordu.
"Hey, sakinleş. Sadece ufak bir ihtimal bu. Ayrıca Japoncayı düzgün konuşuyorsun, Çin'in ajanı olacağını düşünmüyorum." Çin'in ajanı mı, kaç yıl öncesine geldim ben? Dur bir saniye... Çin ile yapılan bir savaş vardı, komutan Ryuunosuke Akutagawa'nın öldüğü yıllar süren savaş. Kafamı kaldırıp karşımdaki kişiye baktım. Bakışları biraz da olsa yumuşamıştı.
"Çin'in ajanı değilim, Japonya vatandaşıyım." dedim onu doğrular gibi. Akutagawa başını salladı.
"Ama hâlâ öğrenemediğim şeyler var. Söyle bakalım ay ışığında doğan, nereden ve nasıl geldiğini anlatacak mısın?" Bir süre ona anlamaz bir şekilde baktım.
"Ay Işığında Doğan?"
"Bir anda orada belirmen çok garip, neredeyse imkansız. Sanki gökyüzünden inmişsin gibi. Görünüşün ise... nasıl anlatacağımı bilemiyorum, ikiniz de aynı gibisiniz. Ay ışığının sana yansıyışını hatırlıyorum, yeniden hayat bulmuş gibi bir ifade vardı yüzünde. Hem de o yaralarına rağmen. Madem nereden geldiğini söylemek istemiyorsun, Ay Işığında Doğan olarak kal."
Duyduğun sözler neden gerçek olamayacak kadar güzel geliyordu? Halbuki öylesine söylenen şeylerdi bunlar, belki de onları güzel kılan şey Ryuunosuke gibi birisi tarafından söylemeleriydi. Ardından başka bir soru sordu, ama sorgulamak için değildi.
"Adın ne peki?"
"Atsushi Nakajima."
"Güzel isim, ben de Ryuunosuke Akutagawa."
"Bilmemem mümkün mü?" diye geçirdim içimden, ama dudaklarımdan "Teşekkür ederim, senin adın da güzel." gibi bir cümle döküldü. Akutagawa teşekkür eder gibi hafifçe başını salladı.
Ay Işığında Doğan... Onun tarafından verilen bu isim, neden bu kadar güzeldi?
*****
Atsushi sorgusu bitince o turuncu saçlı asker tarafından kamp alanının iç taraflarına doğru götürüldü. Adını sorduğu zaman tanımıştı, Junichiro Tanizaki'ydi bu asker. Silah kullanmak yerine diplomatik alanda yardımcı oluyordu daha çok.
Kamp alanının derinliklerine geldiğinde yerleşim yeri gibi bir yere ulaşmışlardı. Çoğu kişi çadırların önünde oturmuş konuşuyordu. Birkaç asker tanıdıktı, o gece görmüştü Atsushi onları. Diğerleri de tarih kitaplarında bahsedilen kişilerdi. Tabii aralarında rütbesiz ve adı bilinmeyen çok asker de bulunuyordu. Ama göze çarpan bir gerçek vardı, sayıları yetersizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığında Doğan
FanfictionAtsushi Üniversitede Tarih okuyan bir öğrenciydi. Geçmişteki savaşlarla fazlasıyla ilgilenmiş, neredeyse tüm asker ve yöneticileri ezberlemişti. Ama bunların içinde en çok dikkatini çeken Ryuunosuke Akutagawa adındaki bir komutandı. Gaddar bir komut...