-5-

85 11 14
                                    

Aradan birkaç gün geçti, Çin arada saldırıyordu ama bunlar kısa süreli saldırılardı. Karşılık vermesi de kolay sayılırdı. Atsushi bu süre zarfında bir şeyler öğrenmişti ve saldırılara karşılık verebiliyordu. İlk günkü gibi heyecan yapmamıştı, sadece amacına odaklandı. Arkadaşlarını kurtarmak.

Sürekli olarak tarihe bakıyordu, ağaçların çiçek açmasını korkuyla ve merakla bekliyordu. İçinde 'Ya onu kurtaramazsam?' korkusu vardı, ama bunun yerine 'Kurtarmak zorundayım.' diye düşünüyordu. 

Yetkililer Çin'e yarım edenleri araştırıyordu. Arada bir yetkili onları görmeye geliyor ve haberleri söylüyordu. Ama tuhaf davranıyordu, Fyodor'a olan tepkileri garipti. Eskiden de onun hep bir kademe altında olduğu söylenirdi, ama ailesinin sahip olduğu nüfuz sayesinde yetkililer arasına girebilmişti.

Fyodor'a olan bakışları fark edilemeyecek gibi değildi. O kadar soğuk ve nefret doluydular ki, Atsushi bir anlığına Fyodor'un bu adama bir şey yaptığını düşünmeye başlamıştı. 

"Gözlerini oyacağım." diye mırıldandı yanındaki Nikolai.  

"Nikolai-san, bir yetkili hakkında böyle konuşmak sorun olmaz mı?" diye sordu Atsushi endişeyle.

"Bu tarafta ikimizden başka kimse yok, o adam da duymaz." diyerek onu rahatlattı Nikolai. Atsushi etrafa göz atınca diğerlerinin daha uzakta olduğunu fark etmişti, bu onu rahatlatmıştı. Tekrar Nikolai'ye baktı, Nikolai yetkiliye sanki onu öldürecekmiş gibi bakıyordu. Atsushi onun bu korumacı tavrı karşısında gülümsedi, 'Komutan Fyodor'a değer veriyor olmalı.'  diye geçirdi içinden. 

Bir süre sonra yetkili adam gönülsüzce selam verdi ve arabaya binip oradan ayrıldı. Bu Nikolai'nin biraz daha sakinleşmesini sağlamıştı. Atsushi yaralı olanları kontrol etmek için Nikolai'nin yanından ayrıldı. Nikolai de Fyodor'un yanına gitti.

"Bu sefer ne saçmalıyor?" diye sordu kısık sesle. 

"Çin'e yardım eden kişileri araştırıyormuş. Ayrıca Rusya ve Ukrayna arasında bir savaş belirtisi olduğunu, bu yüzden de bizim dikkatli olmamızı istiyor." Nikolai gülümsedi.

"Yoksa sevgili komutanımızı öldüreceğimden mi korkuyorlar?" 

"Ölümüm senin ellerinden olacaksa, buna seve seve razı olurum." dedi Fyodor diğerlerinin duymayacağından, Nikolai'nin de unutmayacağından emin olarak.

*****

Aradan birkaç gün geçmişti, o çok korkarak beklediğim zaman gelmişti. Sakura ağaçları çiçek açmıştı, Fyodor'un ölüm tarihi yaklaşmıştı. Bu hafta çıkan savaşla ya Fyodor'u kaybedecektik ya da onu kurtaracaktık.

Derin bir nefes aldım ve bu haftayı gergin bir şekilde atlatmaya çalıştım. Her karşı taraftan açılan ateşle endişeyle Fyodor'a bakıyordum, ama o ne yaralanıyor ne de vuruluyordu. Tüm hafta boyunca ufak tefek çizikler dışında hiç yaralanmamıştı ve karşı tarafa yeterince hasar vermişti. 

Yapılan saldırılarda ölmediyse baskın mı yapılacaktı? Ama tüm tarih kitaplarında yapılan bir savaşta öldüğü yazıyordu. Hiçbir şey anlamıyordum, hafta neredeyse bitmişti ve zaman daraldıkça geriliyordum.

Derken yine aynı yetkili gelmişti. Hepimizin kamp alanına dönmesine karar verilmişti. Ama bu kez yürümeden direkt olarak arabayla yolculuk yapacaktık. Nedense bu durum içimde kötü bir his uyandırıyordu. Tam arabalara yerleşirken hepimizi şoka uğratacak bir olay oldu, yetkili adam Komutan Fyodor'un bileklerine kelepçe taktı. 

"Bu ne için?" diye sordu Fyodor, sakin gözükse de şaşkın olduğunu hissedebiliyordum.

"Kamp alanına gittiğimizde öğreneceksin Fyodor." Fyodor demesi garipti, her zaman 'Bay Dostoyevski' ya da 'Komutan Fyodor' diye hitap ederdi. Fyodor sessizce ona baktı ve arabaya bindi. Yanımdaki Nikolai'nin sarsıldığını hissetsem de ne yapacağımı bilmez bir şekilde arabaya bindim.

Ay Işığında DoğanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin