Dışarda beklemeye devam ediyordum, uzun bir süredir adamın bağırma sesi duyulmuştu. Birden kesilen ses ile meraklandım, Akutagawa onu öldürmüş müydü ki? Endişeyle çadıra baktım, gitmeli miydim?
Tam bu sırada çadırdan çıkan Akutagawa'yı gördüm. Ellerinin ve üstünün kan olduğunu gördüm. İstemsizce titriyordum, gerçekten onu öldürmüş müydü?
Akutagawa iyice bana yaklaştığında konuşmaya çalıştım. Yüzünü aşağı eğdiği için tam olarak göremiyordum.
"Akutagawa iyi misin? O adam öldü mü yoksa?" Akutagawa cevap vermedi, belki de bunu sormamalıydım. Biraz daha yaklaştı ve birden alnını omzuna koydu. Şaşırmış bir şekilde ona baktım.
"Akutagawa! İyi misin? Bir şeyin mi var?" diye ardı ardına soruları sıralıyordum. Akutagawa ise sadece tek bi şey söyledi.
"Atsushi, sarılabilir miyim?"
"H-ha, tabii ki!" dedim aceleyle. Akutagawa ellerini sırtıma koydu ve kafasını daha çok omzuma gömüp sarıldı. Etrafta kimse yoktu, bu yüzden ben de ona sarıldım. Çok sessizdi. Onun için endişeleniyordum. Akutagawa'nın nefes alışını duyabiliyordum, derin nefeslerdi bunlar.
"O ölmedi, ama öldüreceğim." dedi en sonunda. Bu cevapla rahatladım, o adamı bir anlık sinirle öldürüp sonradan pişman olmasını istemiyordum.
"Peki, ama lütfen biraz dinlen. Yorgun olmalısın ayrıca, Dazai..." devamını getirmedim ama Akutagawa onaylar gibi birkaç mırıltı çıkarttı.
"Senin yanında durmak istiyorum, senin varlığınla dinlenmek istiyorum."
Sadece kafamı salladım, ne diyebilirdim ki? Her ne kadar güçlü gözükse de yanımda savunmasız olan, kendini en şeffaf şekilde göstermek isteyen ama beceremeyen bu hassas parçaya karşı hangi anlamsız kelimeler uygundu?
*****
Akutagawa bir süre uyumuştu, bu sürede diğerleri nöbet tutmuş ve kendi alanlarını korumuşlardı. Akutagawa uyandığında biraz daha iyiydi, ama tabii gözlerindeki ışık eskisi gibi yoktu.
O suikastçı ise fazlasıyla dayak yemiş bir şekilde öldürülmüş ve cesedi Çin askerlerinin kaldığı yerin yakınlarına bırakılmıştı. Bu yüzden belki de büyük bir savaş çıkabilirdi, ama kimsenin umurunda değildi.
Herkes bir saldırı beklerken bu gerçekleşmedi. Garipti ama bu iyiydi. Akutagawa tedbiri elden bırakmasa da bu durum onun da işine geliyordu. Yetkililer ise hiçbir şey söylemiyor, sadece gereksiz emirler veriyordu.
Atsushi ise elinden geldiğince diğerlerini ve Akutagawa'yı kontrol ediyordu. Onu koruma içgüdüsü asla azalmıyordu. Akutagawa ise bu durumu fark ettiğinde gülümsüyor ve tekrar işine devam ediyordu. Atsushi onun gülümsemesiyle kalbinin hızlandığını hissedebiliyordu.
Bir gün tüm keyifleri kaçıracak haberler almışlardı. Çin artık savaş uçakları kullanıyordu, onların kaldıkları bina patlatılmıştı. Ayrıca karşı saldırılar da başlamıştı.
Gün içerisinde beklenmedik bir şey daha yaşanmıştı, savaş alanında Çin, Japon askerlerine bomba atıyordu. Yetkililerden ise tek bir emir gelmişti artık, saldırma emri.
"Akutagawa, bunu yaparsak herkes ölecek!" dedi Atsushi korkuyla. Tarihe güvenmediği için kimin öleceğini kestiremiyordu.
"Her türlü öleceğiz Atsushi, en azından bir işe yaramak istiyorum." Atsushi duraksadı, Akutagawa için endişelense de ona hayranlık duyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığında Doğan
FanfictionAtsushi Üniversitede Tarih okuyan bir öğrenciydi. Geçmişteki savaşlarla fazlasıyla ilgilenmiş, neredeyse tüm asker ve yöneticileri ezberlemişti. Ama bunların içinde en çok dikkatini çeken Ryuunosuke Akutagawa adındaki bir komutandı. Gaddar bir komut...