Ertesi gün Atsushi diğerleriyle birlikte uyandı. Kahvaltı zamanından önce Ryuunosuke onu yanına çağırmıştı. Atsushi içindeki korkuyu bastırarak Akutagawa'nın odasının kapısını tıklattı. İçeriden gel sesini duyunca kapının kolunu indirdi ve yavaşça kapıyı aralayıp içeri girdi.
Arkasından kapıyı kapatınca Akutagawa'ya baktı. Akutagawa kollarını göğsünde kavuşturmuş, bir yandan da masadan destek alıyordu. Atsushi merakla ona bakıyordu.
"Dün gece umarım zor olmamıştır." dediğinde Atsushi rahatlamıştı, en azından şimdilik ölüm haberini almamıştı.
"Zor değildi, herkesle iyi anlaştığım için yalnız hissetmedim." Akutagawa başını salladı.
"Söylesene, ihtiyacın olan kişisel bir eşyan yok mu?" Atsushi bu soruya sessiz kaldı, bu zaman diliminde hiç eşyası yoktu. Akutagawa sorunu anlamıştı, bu yüzden üstüne gitmedi.
"Peki, sen kahvaltı için git artık." dediğinde Atsushi başını salladı ve odadan çıktı. Merdivenlerle ilk kata indi ve yemekhaneye ulaştı. Etrafa bakınırken bir kolu omzunda hissetti, bu Tanizaki'ydi.
"Buraya ilk gelişin, gel yardım edeyim sana." dediğinde Atsushi teklifini geri çevirmedi. Birlikte yemeklerin olduğu tabaklarını aldılar ve masaya geçtiler. Binada kalan kişiler için yeterliydi masa, diğer askerler tabaklarını alır almaz dışarı çıkıyordu.
En sonunda herkes yerlerine geçtiğinde Atsushi herkesi daha yakından görme fırsatı bulmuştu. Ünlü olan ve tarihe geçen herkesle aynı masadaydı şu an. İçeri giren Ryuunosuke'yle birlikte herkes tamdı.
Ryuunosuke de tabağını aldı ve masadaki yerine oturdu. Ardından herkes yemeye başladı. Yemek yerken dönen eğlenceli sohbetler çok güzeldi, gerici bir ortam bekleyen Atsushi eğleniyordu.
Yemek vakti bittiğinde Akutagawa tekrardan Atsushi'yi odasına götürdü. Atsushi sessiz bir şekilde kendisine söylenenleri yapıyordu. Odaya girdiklerinde Akutagawa ilerledi ve çantaya benzer bir şeyi Atsushi'ye uzattı.
"Oh, bu nedir?" diye sordu Atsushi. "Acaba kendimi öldürmem için gerekli malzemeleri falan mı hazırladılar?" diye geçiriyordu içinden.
"Hiçbir özel eşyan olmadığı ortada, bu yüzden bir şeyler ayarlamaya çalıştım." dedi Ryuunosuke çantayı elinde tutarken. Atsushi şaşkın bir şekilde ona bakıyordu. Sesini biraz yükselterek "Artık alabilirsin." dediğinde Atsushi dalgınlığını üstünden attı ve çantayı aldı.
"Teşekkür ederim Efendim." dedi hafifçe gülümseyerek, öne doğru hafifçe de eğilmişti teşekkür ederken. Akutagawa'nın bir anlığına gülümseyen yüzünü görmemişti.
*****
Ryuunosuke'nin yardım etmesiyle biraz da olsa rahattım. Ayrıca buradaki çoğu kişiyle tanışıp arkadaş olmuştum denebilir.
Benim de savaşmam emredilmişti, ama biraz daha süre verilmişti. Ben de bu sürede diğer kişilere yardım etmeye çalışıyordum. Savaş meydanında kalan yaralıları kampa kadar taşıma konusunda, eşyaların taşınmasında, temizlik işlerinde ve diğer şeylere yardım ediyordum. Ayrıca yaralı askerlerin canı sıkılmasın diye onlarla konuşup daha önceden okuduğum birkaç hikayeyi onlara anlatıyordum, sanırım ilk defa duydukları hikayeler onları heyecanlandırıyordu.
Bazen yorulduğumu hissediyordum, bu sırada Kyouka da yardım etmeye geliyordu. Benden altı yaş küçüktü, on dört yaşında olmasına rağmen gidecek bir yeri olmadığından ablası yerine koyduğu Yosano Hanım'ın yanında kalıyordu. Aslında Kyouka da akıllı bir kızdı, yeterince iyi bir hafızası vardı ve ciddi gözüken yüzünün altında aslında ne kadar içten biri olduğu fark edilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığında Doğan
FanfictionAtsushi Üniversitede Tarih okuyan bir öğrenciydi. Geçmişteki savaşlarla fazlasıyla ilgilenmiş, neredeyse tüm asker ve yöneticileri ezberlemişti. Ama bunların içinde en çok dikkatini çeken Ryuunosuke Akutagawa adındaki bir komutandı. Gaddar bir komut...