"Doktor Yeosang, yaralı bir asker var!"
Baktığım hastanın işi bittiği an şifahaneye bir anda giren hemşir ile yerimde dikleşmiş ve kapıya ilerlemiştim hızlı adımlarla. Tekerlekli sandalyede oturan askeri olduğum yere getiren hemşirden sandalyeyi alıp teşekkür ettikten sonra hemşirim ve yardımcı hemşirem sayesinde odadaki tek boş yatağa oturttuk yaralı askeri.
Sadece küçük bir mermi sıyrığı olduğu için yanımdaki yardımcıları boşta durmasınlar diye bugün çıkışı yapılacak hastaları son kez kontrol etmelerini için gönderdim. Onları gönderdikten sonra mermi sıyrığını halletmeye koyuldum.
Yarayı sardıktan sonra komodin üzerinden dosyamı ve kalemimi aldım.
"Adınız nedir?"
"Choi Jongho."
Bir kaç kişisel sorudan sonra giriş kaydını almıştım.
"İsterseniz burada bir gün istiraat edebilirsiniz ya da dilerseniz sizi araba ile askeriye ye de bırakabilirler."
"Burada dinlenmek istiyorum."
"Siz nasıl isterseniz. Bir isteğiniz olursa bana seslenin olur mu şimdi başka bir hastaya bakmam gerekiyor."
"Ne diye sesleneceğim?"
"Yeosang."
"Peki."
Garip şekilde sonlanan konuşmanın ardından hemen askerin kaydını ön ofise vermiş ve diğer hastalarımı kontrole gitmiştim.
_____________
"Hayır Felix gitmek istemiyorum diyorum."
"Of, sana söz veriyorum eğer sıkılırsan hemen geri döneceğiz."
Büyük olan, kardeşine kıyamadığı için kabul etmişti.
"Hadi giyin o zaman, yarım saate kapıda ol yoksa gitmem."
"SEN NASIL ISTERSEN PRENSIM!"
Kardeşinin şirinliğine güldükten sonra kendi odasına çekildi giyinmek için.
Dolabından zümrüt yeşili bir takım çıkardıktan sonra siyah bir gömlek ve siyah bir ayakkabı ile tamamdı. Saçlarına papatya suyundan biraz damlattiktan sonra elleriyle şekil verdi ve gözlüğünü çıkardı. Odadan çıkmadan son kez kendisine baktıktan sonra odadan çıkmış ve kardeşinin odasına girmişti. Ayna karşısında hazır ve kendisine bakan kardeşiyle gülümsemişti. Okyanus mavisi bir takım ve içinde beyaz bir gömlekle çok güzel olmuştu. Kendisinin hediye ettiği beyaz ayakkabılarla da çok uyumlu olmuştu. Sarı saçlarını ıslatmış ve ikiye ayırmıştı. Çillerininin üzerine hafif bir allık sürmüştü.
İki kardeş tamamen hazır olduklarında dışarıya çıkmış ve bir araba çağırmışlardı. Felix'in hoşlandığı çocuk onu doğum günü partisine çağırmıştı, tek başına gitmek istemediği için abisini de almıştı yanına.
Sonunda partinin olduğu yalıya geldiklerinde arabadan inmiş ve ellerindeki davetiyeyi kapıdaki adamlara verdikten sonra içeriye girmişlerdi. Yabancılık çeken ikili etrafa bakarken Felix Chan'i arıyordu. Gördüğü gençle sevinmiş ve elini naifçe kaldırıp yerini belli etmişti. Diger davetlileri bırakıp heyecanla kendine gelen cüsseli beden kesinlikle çok iyiydi. Siyah saçları, kan kırmızısı takımı, siyah gömleği, siyah ayakkabıları ve gözlerine çekilen sürmelerle dehşet bir çardı.
"Hoş geldin Felix."
"Hoş buldum Channie."
"Arkadaş?"