2

7 5 0
                                    

1 yıl sonra

Zorla kazandığı üniversitenin girişinden girmişti genç adam.

Mutlu muydu?

Tartışılır.

Ama kesinlikle tatmin olmuştu. Sonunda kafasına taktığı bir şeyi başarmıştı.

Onca denemeden sonra, bütün bir yılının her saniyesini buna verdikten sonra kazanmıştı bu üniversiteyi.

Resim çizebilmişti.

Çizebiliyordu.

İçindekileri aktarmayı öğrendiğinde daha da kolay olmuştu her şey.

Bir yıl boyunca bulduğu her yere çizebildiği her şeyi çizmişti.

Bazen resim kurslarına kaçak olarak girmişti.

Bazen az kaldı. Sıklıkla. Sıklıkla kaçak bir şekilde girip her defasında kovulmuştu.

Lakin pes etmezdi o.

Kovulmasına rağmen her gittiği yerden bir şeyler öğrenmişti.

Uygulamaya çalışmıştı.

Olabilecek, denenebilecek, yapılabilecek her şeyi yapmıştı.

Bunları yaparken tanrıya değil kendine güvenmişti.

Yanında tanrının olmadığını kendi kendisinin yanında olduğunu düşünüyordu.

Kendince haklıydı.

Kimseyle arkadaş olmak derdi değildi.

Yaşamak istiyordu. Aptal olarak kalmak istemiyordu.

Evet kesinlikle hiç bir şeye sahip değildi bakıldığında. Ama kendisine sahip olması ona yetiyordu.

Bir yılda bitmiş olan öz güvenini geri kazanmıştı.

Hiç bir şey onu korkutmuyordu çünkü dipten gelmişti.

Para kazanmış kazandığı para ile apart tutmuştu kendine. Yerde atılmış kitapları okurdu bazen.

Bazende satın alırdı parası yeterse.

Markette çalışırken aynı zamanda farklı işler yapmaya razı oluyordu.

Lisesinin son senesinde okula gitmemiş bunlarla uğraşmıştı.

Dünyanın kurallarını kendi kendine kendi yöntemleriyle neredeyse öğrenmişti.

Belki de basit bir güzel sanatlar üniversitesiydi ama umrunda değildi genç adamın.

Kampüsü daha önceden gezmişti. Şu an dersi vardı ve dersin olduğu yere doğru adımlıyordu birer birer.

Oraya vardığında etrafını süzdü iyice.

Konuşmayı sevmezdi. Gözlem yapar, ortamı anlar one göre davranır, ona göre düşüncelerini yönetirdi Sunghoon.

Bu her zaman böyle olmuştu. Böylede olacaktı onun için.

Bir kaç kişinin şimdiden samimi olduklarını gördü. Umursamadı ama.

Resim çizmeyi sevmişti. Kendini ifade edebiliyordu. Bir kaç video izlemişti bazı ressamlar hakkında. Onu en çok etkileyen onlar olmuştu.

O ressamların resimleriyle anlattıkları, kurdukları bağ çok etkilemişti.

Sevdiği tek bir şey vardı Park Sunghoon'un. Resim çizmek.

Ders başlamıştı.

Genç adamın beklediğinden farklı bir şey olmamıştı. Dikkatle söylenenleri dinlemişti.
Yapılması isteneni yapmıştı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 12 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

when the sun loves the moon Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin