/6/plan

35 5 3
                                    

"pekala kook, bizi neden buraya topladın bakalım?"

"bak evde işlerim vardı adamım, acele edip konuşsan iyi edersin."

"tamam durun bir saniye oluşturduğum tabloya bakın." jungkook etrafına en yakın arkadaşlarını toplamış, önlerine jimin ile alakalı olan panoyu koyup anlamalarını bekliyordu. ama ne namjoon ne jin ne de hoseok bu adamın kafasını neyin bu kadar doldurduğunu anlamıyorlardı. ki eğer biraz daha anlatmazsa üçünden  biri kavga çıkaracaktı benden söylemesi.

"bak kook, seni anlıyorum ağır bir dönemden geçiyorsun tatlım. AMA BİRAZ DAHA SUSARSAN DAHA ÖNCE DUYMADIĞIN BİR SÜRÜ KÜFÜRÜ SURATINA YİYECEKSİN" namjoon eşini evde bırakıp jungkook tarafından zorla getirilmişti buraya. ve daha toparlayıp düzenlemesi gereken onlarca dosya yaprağı vardı. joon işlerini aksatmayı sevmeyen tiplerdendi, ve biri buna sebep olursa ister istemez sinirleri geriliyordu haliyle.

"tanrım namu sakin ol, of siz çok aptalsınız ama. iyi peki sorun şu ki bir çocuk var-"

"ah sonunda! dilin varmış demek ki." namjoon iki kolunu iki yana açmış zafer kazanmışçasına konuşmuştu. hoseok ise hep olduğu gibi pozitif yaklaştı. (böyle dediysem de hep pozitif çiçek gibi biri sanmayın. bazı konularda o bile çok karamsar olabiliyor.)

"ah kook çok sevindimm"

"o bir melek..."

.     .     .     .     .     .     .     .

jimin dolabın kapağına asılı olan hafif krem beyaz takım elbiseye, takım elbise de ona bakıyordu. bu gün son gün olduğu için gece herkesin oladuğu güzel bir yemek yenecekti. ardından ikram ve yavaş hoş bir müzikle balo olacaktı. bu iki gün içerisinde tanışan meleklerin ve şeytanların ilişkisini ilan etme merasimi gibi de düşünülebilir. jimn ise bu gece çok şık görünmek istemişti, aslında genelde içinde hiç gösteriş yapma duygusu olmadığı için şuan ne yapması gerektiğini bilmiyordu genç adam. bu yüzden en mantıklı olan şeyi yapıp giyinmeyi bilen ve cidden modadan anlayan arkadaşını çağırmaya karar verdi. telefon açtı küçüklüğünden beri beraber büyüdüğü ama çok da yakın olmadıkları, hatta son zamanlarda görüşmeye fırsat bulamamışlardı. eğer bir şey ters gitmezse 2-3 dakikaya burada olması gerekiyordu arkadaşının. o gelene kadar etrafı toplayabilirim diye düşündü jimin ve düzenli olan odasını daha da düzenlemeye başladı...

"jimiiinn! ben geldim tatlım."

"merhabaa. dur sen içeri nasıl girdin?" jimin kapıya baktı ve kafasının dolu olması yüzünden kapıyı aralık bıraktığını gördü. dikkatli olmalıyım diye aklının bir köşesine yazdı bu durumu. mahcup bir gülümseme sundu arkadaşına, o da bu durumu boşverip sarıldı jimin'e. uzun zaman olmuştu.

"ah jiminn, seni çok özlemişim dostum." hala birbirlerine sarılırken jimin biraz uzaklaşıp gülümsedi ve devam etti;

"bende yoongi, bende dostum..."

.      .     .      .      .     .     .     .     .      .

"taşşak geçiyorsun herhalde jungkook?"

"bakın ilk bakışta yanlış göründüğünün farkındayım joon, ama ben bir şekilde kendime engel olamıyorum hep o var aklımda."

"bu çocuğun da 2-3 günlük heveslerinde nolmadığı ne belli, hem melek ve şeytan olamaz bunu çok iyi biliyorsun kook. lütfen daha temiz kafayla düşün bu durumu ciddi birşey çünkü." jin olaya mantıklı yaklaşıp jungkook'u bundan vaz geçirmeye çalışıyordu. ama gözlerinden belliydi, jungkook onun olmayı aklına koymuştu ve bırakmayı düşünmüyor gibiydi.

Benim Birtanem.jikook.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin