Hareket etmeye başlamıştım ve etrafım oldukça kalabalık gibiydi. Bunu gelen seslerden anlayabiliyordum. Ambulans sesinin polis sirenlerine karışan sesiyle inlemeye başladım. Sıcak bir el bana doğru uzanarak eliyle omuzlarıma vurmaya başladı. "İyi misin? Beni duyuyor musun?" dedi gözlerime bakarak. Gözlerimi yavaşça araladım ve evet anlamında göz kırptım. Hareketimi anlamıştı, "Ben Emine att'yim. Sana yardımcı olmak için buradayım. Kaza yapmışsın ve seni götürüyoruz."dedi. Karşımdaki sarı yelekli bayana ve sağda duran ambulansa baktım. Herkes benim için mi burada? dedim içimden. Sarı yelekli bayan aşağıdan aldığı boyunluğu boynumu yukarı gererek taktı yavaşça. Sonra sağ kolumun altına sağ kolunu koyarak beni sarmaya başladı. Bu nazik dokunuşun canımı hiç acıtmaması çok ilginç değil mi? Sol kolumu yavaşça sağ kolumun üzerine koyarken "Seni hızlı bir şekilde arabadan çıkaracağım."dedi. Sol kolunu kolumun altından geçirerek çenemi tuttu ve kendi çenesine sabitledi. İçimi dolduran soğuğu nasılda kovmuştu sıcaklığı. Beni yavaşça kendine doğru çekerken canımın acısıyla bir Ahhh! dedim. O daha hızlı bir şekilde beni çekerek sedyeye yatırdı. Başka biri kemerleri bağlarken dışarıya çıkmanın verdiği sevinçle acı içinde derin bir nefes aldım. İki polis bize doğru yürüyerek ceketimin ceplerini aramaya başladılar. Bu sırada sedye yerden kaldırılmış ve hareket etmeye başlamıştık. Polis ceketimin cebinden cüzdanımı çıkarırken nüfus cüzdanım düştü. Polis kimliğime bakarak konuşmaya başladı. "Gökhan ÖZBEY 26 yaşında." dedi başımdaki hemşireye bakarak. Adım Gökhan demek! dedim içimden. Kendim hakkında öğrendiğim bu önemli bilgiyi birkaç kere tekrar ettim içinden. Gözlerim bana bakan polise kaydı. Diğer polislerde ona benim baktığım gibi hayretle bakıyorlardı. Onu bir yerden tanıyor olmanın verdiği his rahatsız hissetmeme neden oldu. Gözümü ondan ayırmıyorken sedye dikkatli bir şekilde ambulansa yerleştirildi. Kapılar kapanırken üzerime, yanımda başka birinin olduğunu gördüm. Bir süre gözlerim tekrar kapandıysa da açmak için kendimi zorladım. Yanımdaki görevli dolaplardan çıkardığı malzemeleri bacaklarımın üzerine yığdı. Bolca sargı bezi ve daha bir sürü pansuman malzemesi... Üzerimden aldığı birkaç kare gazla yüzümü silerken başımı oynatmaya başladı. Muayene ettiğinin farkındaydım ancak biraz canım acıyordu. Kolumu sıkıca sedyenin kenarına bastırarak eldiven bağladı. Kısa bir süre sonra hissettiğim acıyla kolumu çektim. Görevli kolumu daha sert tutarak üzerime eğildi. Gözlerini gözlerime dikerek "Yaşamak istiyor musun?" dedi. Gözlerimi kaçırmadan ona bakmayı sürdürdüm. Boş boş bakmamı anlamlandıramamış gibi olsada omuz silkti. Hangi insan ölmeyi isterdi ki? Üstelik yaşama şansı varken... Gözlerimi evet anlamında kırparken bana taktığı koca seruma baktım. Ayağa kalkarak yine bir şey çıkardı üst çekmeceden ve burun deliklerime yerleştirdiği plastik borunun ucunu bir alete taktı. Düğmeye bastığında burnuma gelen serin esintinin etkisiyle kısa bir süre kasıldım. Oksijenden başka bir şey değildi bu. İyi ama ben nefes alabiliyorum, buna gerek yok ki!
Uykum geliyordu yine. Gözlerimi ona çevirdim. Bacagıma bir şeyler yapıyorken bana baktı. İyi olup olmadığımı sorduktan sonra işine geri döndü. "Uyu-ya-bilir-..." dedim ama devamını getiremeden gözlerim kendiliğinden kapanıverdi. Bir şey göremiyor olabilirdim ama onu hissediyordum. Görevlinin attığı her adımı duyabiliyordum. Beynim neler olduğunu anlayamazken, bir şeyleri tam hatırlamaya başlarken uyuyordum. Zorladığımda ise şiddetli bir baş ağrısı başlıyordu.
Ambulans durdu. Kapılar hızla açılırken sedye yeniden aşağıya harekete başlamıştı. Gelen seslerle tekrar kulak kesildim çevreme. "Doktor bey." dedi bir kadın sesi. Bu sesi hatırlıyorum. Bu ses beni kutarmaya gelen Emine hanımın sesiydi. Biraz rahatlamıştım ve ona güveniyordum. Ama esas tedirgin eden yıllardır kaçtığım hastaneye şimdi kendim getirilmemdi. Hasyaneye saglam bile gelsem hasta olarak ayrılırdım. O yüzden uzak durmaya čalısırdım.
"Gökhan ÖZBEY. 26 yaşında, erkek. Trafik kazası, kafa travması şüpheli. Koopere değil. Bilinçte dalgalanmalar mevcut. Ekg'si normal. Kan kaybından dolayı yalnızca Ringer Laktat takıldı. Damar yolu açıldı. Sol bacak kırık şüphesiyle atele alındı. Bir de..." diyerek sustu. Hareket eden sedye ani frenle durarak etraf sessizliğe büründü. Heyecanlı ve kısık bir sesle "Hafıza kaybı söz konusu olabilir. " dedi.
Ne? Ben hafızamımı kaybetmiştim. Bir bu eksikti yani diyerek inledim. Allahım bana nolmuştu böyle. Tüm bu saydıkları önemli şeylerdi herhalde.
İçimden yükselen korku tufanına bir türlü engel olamıyordum. Arkalardan bize doğru yükselerek gelen bir sesle sedye daha çok hızlandı. Doktor sedyeyi sürenlere dönerek "Onu böyle görmemeli, daha hızli olun. Yüzünü silerek işe başlayın." dedi. Doktor arkamızda kalmışken seste azalarak yerini hıçkırıklara bırakmıştı. Bu sesi tanıyordum. Daha duyar duymaz beynimde şimşekler çakmaya başlamışti. Bu ses evet, annemin sesiydi. Doktor kısık bir sesle ona dönerek "Kendinizi her şeye hazırlayın ve rica ediyorum bize yardımcı olun. Sanırım oğlunuz, sizi anlıyorum ancak ona müdahale etmem gerekiyor. Siz bekleme salonuna geçin ben sizi haberdar ederim." dedi. Annemin sesi gitgide azalırken yaşlı dudaklarından yalnızca "Oğlumu kurtar doktor, lütfen!" kelimesi çıktı. Doktor annemi orada bırakarak hızlı adımlarla bize doğru yürüdü. Emine hanım dosyamı hemşirelere bırakarak kolay gelsin deyip gitti. Doktor hızla içeri girerek kapıyı kapattı."Bu adam kurtulacak başka yolu yok, hemen başlıyoruz. Tomografi ve röntgen hazırlansın. Birkaç damar yolu daha istiyorum. Yanınıza Mannitol serumu alarak tomo'ya gidin. Beyin ödemi var derlerse hemen takın. Tüm kan, CRP, Sedim, hormon, kan grubu ne varsa bakılsın. Sonda takılsın. Yoğun bakım salonunu arayarak hemen yer ayırtın. Hadi ama gençler, nöbetim sorunsuz geçmeli. Bari bugün ziyan vermeyelim ha!" dedi. Hemşirelerden biri- koluma damar yolu ačmak için hazırlanan- derin bir nefes alarak yüzüme doğru üfledi. Bu kadar emir karşısında sinirlenmişti sanırım,
Oooo! Kolum yine acıyordu. Biz hala içerideyken başka bir hemşire içeri girdi. "Doktor bey bu hasta adli vakaymış. Polisler kendine gelir gelmez ifadesini alacaklarmış. Haberinizin olması gerektiğini düşündüm. Ailesinden bir bayan yanına polis talep etmiş."diyerek hızla çıkacakken doktor erken davranıp benim yerime sordu. "Bütün bunlar neden peki?"
"Sanırım kasten yapılmış bir kazaymış. Daha fazlasını bilmiyorum."
"Polislerle konuş yoğun bakıma birini ayarlasınlar."
"Peki doktor bey. Ben Resusitasyondayım, vaka gelirse diye."dedi ve çıktı.
Doktor uzun uzun bana bakarken hemşire doktora hazır olduklarını söyledi. Sedye hareket etmeye başlarken doktor bir kez daha emir verdi. "Hadi hızlı olun." dedi. Hemşire dayanamayarak söze girdi. "Hiç bitmiyor değil mi içinizdeki hırs? Yeter artık, herkes işini yapabilir mi Doktor Murat SANCAK."dedi ve sedyeyi hızla itmeye başladı. Doktor bir hışımla kolundan tutarak onu kendine yaklaştırdı. "Ben, Hatice hanım hič vazgeçmicem. Ayrıca sizi sinir etmek benim görevim ve tepkinize bakılırsa işimi gayet iyi yapıyorum. Ha! ne dersin?"
Hemşire tek hareketle kolunu kurtararak "Ben mesleğinizden bahsediyordum sayın SANCAK. Size sinir falan da olmuyorum. Şimdi size bir görev, hastayla bu kadar ilgilendiğinize göre seve seve girişini de yaparsınız artık!."dedi ve hızla sedyeyi sürerek uzaklaştı. Yanındaki arkadaşı ona dönerek "Bak bu senden hoşlanıyor demedi deme!" dedi heyecanla. Hatice hemşire omuz silkerek "Banane be. Saçmalama sende." dedi kızarak. Asansöre binerken sessizce birkaç kere 'gıcık, uyuz' dediğini duydum. Bu kelimeler bana her ne kadar yabancı gelmese de şu an umrumda değildi. Beynimi zorlarsam yine şiddetle ağrıyacaktı.
Asansörün kata geldiğimizi haber verircesine duraksaması başımı döndürmüştü. Biraz ileledikten sonra tomografinin önüne gelerek kapıyı çalmadan haldır huldur içeri girdik. Sesin şiddetiyle gözlerim aralanırken gördüklerim karşısında şoke olarak gözlerimi sıkıca kapadım. Sadece "Kahretsin! Yine mi sen" dedim inleyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOĞUN BAKIM(ASKIDA)
Teen FictionKadere inanır mısınız? Peki ya ne olursa olsun Tanrı'nın yazdığının olacağına? Yollar hep bir yerlere götürür ya bizi. Bazen keder bazen ise bir gülüştür sebebi. Av.Gökhan'ı ise kötü bir kaza hayatının aşkına götürür.Soğuk yoğun bakım ünitesini ısı...