***Medya: Gökhan ÖZBEY****
Son duyduğum korna sesleri beynimde alarm etkisi yaratmıştı. Kendimi yatak odamın en güzel yerinde,yatağımda gibi hissetmiştim. Şu an nerede olduğumu bilmiyordum ama yatağım gibi yumuşak ve sıcak olmadığına emindim. Üstelik her tarafım ağrıyordu zaman zaman ve acıyla sızlayan bedenimi kıpırdatamıyordum bile. Gözlerimi açmak istiyordum,sanki yeni bir güne Merhaba diyecekmişim gibi. Çok zorluyordum kendimi ama gözlerim bildiğini okur gibi açılmıyordu. Bedenimin soğukluğunu başımdan aşağıya,boynuma akan bir şey ısıtıyordu. Şu an umrumda bile değildi, ne olduğunu merak dahi etmiyordum. Tek istediğim bir an önce ayağa kalkarak burayı terk etmekti. Sahi, neredeydim ben?
Gözlerimi yavaşça açmayı denedim, zorlanıyordum belki ama... İnliyordum, bir şeyin etkisi ile inliyordum ama buna neyin sebep olduğunu bilmemek çıldırtıyordu beni. İnsanlar acıdan inlerdi değil mi? Ama ben acıyı şimdi hissetmiyordum ki. Lanet olası beynim askıya alınmış gibiydi. Sorularımı cevaplamıyordu, hatırlamama yardım etmiyordu. Bana biraz yardım etsin diye beklerken sonunda gözlerimi açabildim. Kirpiklerim kurumuş kırmızı tabakayı yırtarcasına açılırken çok zorlamıştım kendimi. Bu kırmızılık...
"Aman Allah'ım ben, ben kaza yapmışım"dedim içimden. Gözlerimden akan iki damla gözyaşının burnumun yanından geçerken içimi ısıttığını fark ettim. İstemsizce gözlerimden akan gözyaşlarını silmek için elimi oynattım. "Aaahhh!" dedim hafifçe bağırarak. Her tarafım sızlamıştı acıyla. Etrafa bakınmaya başladım. Vücudum kanlar içindeydi. Sabah giydiğim mavi gömleğim şimdi kırışık ve kırmızı renkteydi. Sol kolum kapının camından dışarı sarkıyordu. Parçalanan cam taneleri koluma batmıştı. Sağ kolum ise direksiyon ile arabanın hız göstergesi arasında takılı kalmıştı. Birden gözlerim göstergeye takıldi. Sanırım çarptığımdan beri iki saat gećmişti ama hiçbir şeyden emin olamadığım gibi bundanda emin değildim. Dikiz aynasına çevirdim kafamı. Yüzümü görebiliyordum, kanın tabaka tabaka kuruduğu kırmızı olmuş yüzümü. 'Şükürler olsun yüzümde sadece başımdan gelen kanlar var' dedim içimden. Sol bacağım hala pedalın üzerindeyken sağ bacağım yan koltuğun üzerindeydi. Sola doğru yaslanmıştım. Emniyet kemerim beni koltuğa sabitlemişken burdan nasıl kurtulacağımı bilemez olmuştum. Kolumu hareket ettirmeye çalışırken tanıdık bir müzik sesi geldi kulağıma yan koltuktan. Yan koltukta yanıp sönen dokunmatik telefondan geliyordu sesler. Alexander RYBAK'ın Fairytale şarkısıydı bu. Telefona doğru gözlerimi çevirken kolumu kapının üzerinden içeri almanın verdiği cesaretle oluşan ağrıyı hissetmedim bile. Telefonun ekranında "Annem" yazıyordu. Yazıyı görür görmez beynimde şimşekler çakmaya başladı. Anneme ait görüntüler seri bir şekilde gözlerimin önünden geçti. "Bu benim annem, arayan benim annem!" dedim içinden. Anlayamadığım bir şekilde heyecanlanmıştım. Dudaklarımın arasından yalnızca inlemeyle karışık bir "Annem" kelimesi çıktı. Telefonu açmalıydım, bir şekilde anneme cevap vermeliydim. Sol ayağımı bir şekilde ekrana değdirebilirsem dokunmatik ekran algılayacak ve telefon açılacaktı. Yavaşça sol ayağımı hareket ettirdim ve bunun bedenime inanılmaz bir acı verdiğini attığım çığlığın etkisiyle öğrenmiş oldum. Telefonu açmanın verdiği sevinçle "Bur-da-yım. Yar-dım et." dedim yavaşça. Annem durmadan konuşuyordu ama hiçbirini duyamıyordum net olarak. Annem yalvarır bir sesle nerede olduğumu soruyordu ama 'Nerede olduğumu bilsem zaten söylerim" dedim ićinden kızarak. Sonra etrafa bakındım buğulu gözlerle. Bana çarpan kamyonun üzerinde "HİLLS BURG TAŞIMACILIK 39" yazıyordu. Hemen gözlerimi telefona çevirerek yazılanı söyledim. Ardından da "Polislere söyle" dedim güçlü bir sesle. Annemin telaşlı sesi yarıda kalmışken kararan telefon ekranına baktım. "Lanet olsun! Şarjım bitti." dedim içimden. Gözlerimi bu seferde sol koluma çevirdim, acıyla. Hala kanıyordu. Üstelik batan camlar her hareketimde daha çok canımı yakıyordu. Ön cam paramparça olmuş ve kucağıma dökülmüştü. Kolumu oynatarak sağ bacağıma dokundum. Hiçbir şey hissedememenin verdiği kızgınlıkla başımı geriye attım. Bu bana sadece daha fazla acı vermişti. Kendimi öylece bırakıp dışarıyı seyretmeye başladım. Bir yandan da dua ediyordum kurtulmak için burdan. Arabam kamyon sandığım tırın içine girmişti. Arabamın sol tarafı frenin etkisiyle ağaca çarpmışken sağ tarafı tırla bütün olmuştu. Şimdi kendim için daha da endişeleniyordum.
Bilincim yerine yeni gelmişken tekrar uyuma isteği bedenimi ele geçiriyor gibiydi. Derin bir nefes aldım kaburgamdaki acıya aldırmadan. Uyumamam gerektiğini biliyordum ama uyku göz kapaklarıma oturmuş, tüm ağırlığıyla gözlerimi kapatmaya çalışıyordu. Uyku sarhoşluğuyla gözlerim açılıp kapanırken karşıdan bana doğru gelen bir arabanın sesiyle gözlerimi açmaya çalıştım. Araba yanımda durarak biraz bekledi, sonra sağa çekti. Arabadan iki kişi ćıktı. Bir adam ve bir kadındılar. Kadın dehşete düşerek eliyle ağzını kapadı. Biraz şaşırdım bu hareketine, "Ne yani o derece mi? " dedim içimden. Gözlerimle şöyle bir baktım kendime ve haklı olduğunu anladım kadının. Adam tıra bakarak kadına dönüp "Tır şoförü yok, gitmiş." dedi. Kadın cık cık yaparak bana doğru yaklaştı. Kafasını eyerek adama dönüp "Burada biri daha var ve yaşıyor gibi. " dedi. Adam arabamın arka tarafından dolanarak benim yanıma geldi. Bir an bunların benim gibi daha önce hiç kaza yapmadıklarını düşündüm. Adama gözlerimi çevirerek "Yardım, 112" dedim yavaşça. Adam hemen kafasını sallayarak cebinden çıkardığı telefonunu kulağına götürdü. Sonra iyice üzerime eğilip "Adın ne dostum?" dedi. Gözlerimi yere devirerek boş gözlerle adama baktım.
Sahi, benim adım neydi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOĞUN BAKIM(ASKIDA)
Roman pour AdolescentsKadere inanır mısınız? Peki ya ne olursa olsun Tanrı'nın yazdığının olacağına? Yollar hep bir yerlere götürür ya bizi. Bazen keder bazen ise bir gülüştür sebebi. Av.Gökhan'ı ise kötü bir kaza hayatının aşkına götürür.Soğuk yoğun bakım ünitesini ısı...