geceler yine yapışırken yakama, güler misin bir çocuk gibi

2.3K 117 21
                                    

"barış'ın odası iki güne kalmaz boşalacakmış. yanında yabancı birinin olmasındansa benim olmamı yeğlediğini söyledi."

sesim, uzun süredir kimse konuşmadığından fazlasıyla yabancı gelmişti ortama. ferdi, uzandığı yerde rahatsızca kıpırdanıp pozisyonunu değiştirmeye çalışırken gözlerini oynadığı oyundan bir an olsun ayırmıyordu. "sen de rahat edersin hem." dedim iğneleyici bir tonda. umrunda olmadı. onun zaten çoğu zaman, çoğu şey umrunda olmazdı.

"eşyalarımı toplamaya başlayacağım. gürültü yaparsam uyar beni."

yerimden kalkıp dolaba yönelirken gözlerim hâlâ yersiz bir beklentiyle ondaydı. defalarca kez biriyle aynı odada kalmanın onu rahatsız ettiğini söylese de bir yerde bana alıştığına inandırmaya çalışıyordum kendimi.

bana gitme diyecek hali yoktu belki ama en azından kurmaca bir veda konuşmasını hak ediyordum. bunca zaman ona katlandığım için ve kız arkadaşını odaya davet ettiği gecelerde kendimi barış'ın odasına attığım için binlerce teşekkür de borçluydu bana. tabii ferdi benim kadar derin düşünmüyordu. ona kalsa beni bu geceden kapı dışarı eder ve asla vicdan azabı duymazdı.

"şimdiden toparlanmana gerek yok. heyecan yaptın sanırım."

telefonunu şarja takıp muhatabını ben yaptığında şaşkınlıkla ona döndüm. yerinden doğrulup siyah jordanlarını giydi ve masanın üzerinde duran sigara paketini kaptığı gibi balkona çıktı. son bir haftadır yanında göremediğim kız arkadaşının yerini şimdi marlboro touch almıştı. mutsuz görünmüyordu. onu tanıdığımdan beri uzun süreli bir ilişkisi olmamıştı ve belki de bu yüzden her ayrılık sonrası kafası hep rahattı.

dolabın yanında, üzerimdeki gri eşofmanın dikişlerini çekiştirerek beklediğimi fark edince "gelmek istiyorsan gel." dedi. yanlış anlaşıldığım falan yoktu, beni yanına çağırmasını ve bir iki kelam etmesini dehşet derecede istiyordum. o bana hiçbir şekilde alışmamıştı ancak ben geçtiğimiz beş ay boyunca tüm itilmelerime rağmen onu hayatımın bir parçası haline getirmiştim bile.

balkona geçip hemen yan tarafında kendimi korkuluklara yasladım. dudaklarının arasında yakılmayı bekleyen bir dal olmasına rağmen "dikkatli ol." dedi. başımı salladıysam da dikkatli olmak için hiçbir çaba sarf etmedim. onun da sandığım kadar umrunda değildim zaten.

sigarasını yakıp çektiği nefesin dumanlarını kasıtlı bir şekilde yüzüme üfledi. onun yüzünden üzerime sinen koku bile defalarca kez tartışma sebebimiz olmuşken bu yaptığı çok ağır şeyleri hak ediyordu ama bu gece garip bir ruh hali içindeydim. canım ona kızmak istemiyor, susmak istiyordu.

ne olduğunu anlayamadan geçti zaman. ferdi sigarasının izmaritini kendisi için ayırdığı küllüğe koyup tekrar odaya girdi. saat dokuzu geçiyordu. hava sonbaharın kapıya dayandığını haber verircesine serindi ve fena halde üşütüyordu. içeriye geçip balkonun kapısını kapatırken sigara molamızın ne kadar sürdüğünü hesaplamaya çalışıyordum kafamda.

bana üç beş dakika gibi gelen yirmi dakikayı devirmiştik beraber.

"sıkıldın mı benden?" diye sordu tekrar yatağına yerleşirken. o kadar umursamazca soruyordu ki sorularını benden bir cevap beklediğini dahi düşünmüyordum. yine de kafamı iki yana sallayarak tatmin etmeyen cevabımı sundum ona.

yeterince şarj olduğundan emin olduğu telefonunu alıp sırtını bana döndü. ilk zamanlar yalnızca ona inat olsun diye erken saatlere çektiğim uyku düzenim yüzünden her gece dokuz buçuktan sonra beni odada yalnız bırakır telefonuna gömülürdü. yine öyle yaptı.

her zamankinden farklı olarak telefonundan kısık sesle açtığı bir şarkı doldurdu odayı. model dinlemeye bayılırdı. en sevdiği şarkı mey, en sevdiği zaman dilimi cumartesi geceleriydi. ufak bir jordan koleksiyonu vardı. ondan gizlice çaldığım siyah jordanlarını üniversitenin futbol kulübümüz için düzenlediği bir akşam yemeğinde giydiğimde büyük olay çıkaracak kadar da değer veriyordu koleksiyonuna.

bırakman doğru muHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin