saat gecenin ikisiydi. ferdi'nin odasının önündeydim ve elim neredeyse beş dakikadır havadaydı. dün akşam yaşananların etkisinden çıkamadığım yetmezmiş gibi veremediğim öpücüğü borç bilmiş ve alacaklı gibi dayanmıştım kapısına. cesaretim bile yoktu ama ayaklarım bu gece yalnızca kalbime itaat ediyordu. gerisi boş, gerisi palavraydı.
fazla ses yapmamak için kapıya biraz daha sokulurken işaret parmağımı iki kere vurdum. çıkan ses bir anda tüm yurdu ayağa kaldıracakmış gibi hissettiğimden gözlerim utançla sımsıkı kapanmıştı. ferdi, uykulu gözleriyle kapıyı aralayana kadar da açmadım onları.
"arda?"
muhtemelen yeni daldığı uykusundan onu hızla çekip çıkardığım için sesi biraz çatallıydı ama mevzu bu değildi. ferdi'yi uykulu gözleriyle, en masum halinde görmeyi felaket derecede özlemiştim ve bunu ancak şu an fark ediyordum.
"konuşalım demiştin."
fısıltılı sesim ve beklenti dolu bakışlarım hoşuna gitmiş olacak ki kocaman bir gülümsemeyle bedenini kenara çekti. geçen gece gördüklerimin intikamını alır gibi omzuna çarparak içeriye girdim. ışık kapalıydı fakat oda o kadar da karanlık değildi. masanın üzerindeki gece lambasına hayretle bakarken "bu nereden çıktı?" diye sordum. ben buradayken hiç böyle sevimli eşyalara sahip olmamıştı.
cevabı gecikince omzumun üzerinden ona baktım. yüzü düşmüştü. avuçlarını pijamasının üstüne silerken "hediye." diye geçiştirdi ama garip bir şekilde anlamıştım miha'dan olduğunu. aralarındaki şeyin o geceden daha fazlası olmadığına kendimi henüz yeni inandırmaya başlamıştım oysaki.
"şu yabancı çocuk." dedim umursamaz görünmeye çalışarak fakat kırgınlığımı saklamama imkan yoktu. "o mu aldı?"
kafası belli belirsiz sallandı. "önemi yok. seni üzecekse atarım çöpe." dedi. etkilendim. bu gece, bu odaya onun öne sürdüğü her şeye 'tamam' demeye gelmiş gibiydim. kafamı iki yana sallayıp eskiden bana ait olan yatağa oturdum. "sandığım gibi bir şey olmadığını söylemiştin. onu kıskanmıyorum."
açıklamam yüzünde ikinci kez kocaman bir gülümseme oluştururken gelip yanıma oturdu. "çok özledim seni." dedi. şaşırıyordum ve alışamıyordum onun beni umursayan hallerine. bir de çıplak hissediyordum kendimi. hislerimin ben bile henüz yeni farkına varmışken ona da apaçık belli etmek deliceydi.
"neden öptün miha'yı?"
kafamda günlerdir büyük bir yer edinen soru ağzımdan öylece kaçarken onu satmayıp arkasında durdum. gözlerimin yeşiline sığdırdığım kızgınlık onda baskı uyandırsın istiyordum.
"kendimi bir erkekle beraber olamayacağıma ikna etmeye çalışıyordum. etkilenmediğimi kanıtlamak istedim."
"ama etkilendin."
"hayır. ona dokunacak kadar yakın olmama rağmen sana karşı duyduğum isteklerin hiçbirini duymadım. yemin ederim."
kendini ilk kez bu kadar açık ifade etmiş olmanın verdiği utançla gözlerini kaçırdı. onun gibi değildim. kapının önünde olmayan cesaretim şimdi vücuduma bile sığamayacak kadar büyüktü. "bana karşı nasıl istekler duyuyorsun ki?" diye sordum. cevabını bildiğim sorularla tehlikeli oyunların içine çekiyordum bizi.
ferdi'nin en az bahçedeki kadar parlak gözleri tekrar yüzümü bulduğunda bir titreme yayıldı bedenime. "bilmek istemezsin." dedi. yanlış düşünüyordu. arsızdım ben. bu gece o öpücüğü ve hatta isterse daha fazlasını alacaktım ondan.
ellerim iki yandan destek alırken ayakkabılarımı çıkarıp kendimi geriye doğru kaydırdım. kafam yatak başlığına değerken belimin üzerine oturacak kadar yayılmış durumdaydım. kararmış gözlerim, loş ışığın altında heyecanla beni izleyen ferdi'yi buldu. "göster." dedim. "bana yapmak istediklerini göster."