host lan uc harfli!

669 36 180
                                    

Başlama tarihinizi ve hangi şehirde yaşadığınızı alabilir miyim?

Yazdığınıza göre geçebilirsiniz ♡

★★☆★★

Gece 3 civarıydı. Duyduğum müzik sesiyle gözlerimi araladım. Bir müddet çalmaya devam ederken kulağıma âşina gelen sesin komodinin üstündeki telefonumdan geldiğini fark ettim. Hangi piç gecenin bir vakti arardı ki?

Yattığım yerden elimi uzatıp bir kaç başarısız denemenin ardından telefonuma ulaşınca karanlığa fazlasıyla alışan gözlerimi ekrandaki yazıyı okumaya zorladım. "Kim Jun-Sok?"

Olağanüstü bir durum olmadıkça aramazdı. Hatta özel günlerde ve âni durum gelişmeleri için mesaj bile çekmezdi. Sözde kendisinden haber beklerdim. Pekâla Minho, en fazla ne olmuş olabilir ki? Ya ormanda garip fantaziler yaşamak için dolaşırken genç bir kurt sürüsü tarafından saldırıya uğramıştır, ya da bir yılan tarafından sokulmuştur.

Duruşumu dikleştirip sesimi temizlediğimde yeşil şeyi sürükleyip aramayı kabul ettim.

"Evet?"

Bana nazaran daha ayık çıkan bir sesle konuştu, "Minho, tam senlik bir olay var!"

İç çektim. "Olay derken? Beyaz Saray'a mı saldıracağız?"

Kefiyli bir şekilde anlatmaya başladı, "Fantastik funtistik işler. Eğer merkeze uğrarsan, sana her şeyi daha detaylı anlatırım."

Ne kadar yalvarsam da şimdi telefondayken anlatmayacağı kesindi. Ne yapalım, yanına gitmek zorundaydım.

Kısa süre sessiz kalınca cümlesini devam ettirdi, "Kontör'üm az evlat."

Babamın beni bu adamla tanıştırdığı günün ilk öten horozunu...

Hâlâ açılmamış ve çatallaşan sesimle, "Peki, yarım saate ordayım." diyerek konuşmayı sonlandırdım.

Hazırlanmak için ayağa kalktım ve dolabımdan beyaz bir tişört çıkarıp altına da yırtık siyah bol paça pantalon uyar diye düşündüm.

Bu kadar beni uykumdan mahrum edecek olan o olay eğer cinayetse, bir cinayet olayı daha ben ekleyeceğim.

Üstümdeki pijamalardan kurtuldum ve dolabımdan çıkardığım kıyafetleri giydim. Üstümde hâlâ tarifsiz bir ağırlık vardı. Odamdan ayrılıp adımlarımı banyoya doğru yönelttim. Malûm, yüzümü yıkamadan çıkacak değildim.

Yüzümü yıkayıp taradığım saçlarıma elimle şekil vermeye çalışırken sonunda düzgün bir şekil alınca kapıyı kapatıp banyodan ayrıldım. Beyaz bilekli converse'imin iplerini bağladığımda telefonumu elime alıp saate baktım. "3.15. Ne çılgın bir gün böyle.."

★★☆★★

Küçük bir köpek -küçük küçük nah küçük çoban köpeği ya da sivas kangalı- olduğu yerde kıvrılmış, bekçilerse dışarıda oturmuş çay içiyorlardı (🇹🇷)

Selam verdim ve basamakları çıkmaya başladım. Kapıyı içeri doğru ittirdim. İlk girişim olacaktı.

Polis Merkezi'nin bu denli morg koktuğu aklımın ucundan bile geçmezdi. Daha çok lavanta ya da papatya çayı kokar diye düşünmüştüm. Onca strese ve ekşına ben şahsen dayanamazdım.

Her yer minimalizm tarzında döşenmişti. Öne doğru ilerlerken etrafı incelemeye devam ettim. Şimdi nasıl bulucağım bu herifi?

Az daha ilerlememin sonucu karşıma iki yol çıktı. Sağdan mı soldan mı gideceğim hakkında en ufak fikrim olmayınca kendi ûsulüme kalmıştım. Sağ tarafımdaki meleğe güvenerek o koridora parmağımı doğrulttum. "Al-la-h'ın hak-kı üç-tür. Yan-lış yo-lu çök-tür." Sağ koridor, hele bir yanlış çıksın..

Just One Drop  | MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin